Kız kardeşimin elini sıkı bir şekilde tutmuş ben önden o arkamdan hızlı adımlarla yürüyorduk. Diğer askerler kendilerini sarhoş bir şekilde eğlenceye kaptırdığı ve geri kalan tek tük acemi alt rütbeli kişilerde içkilerden nasibini aldığı için ilerlememiz için ses çıkartmamamız yetiyordu.
Esir kampı dar bir alanda değildi. Yürürken asker gördük mü, ses duyduk mu yolumuzu değiştirip kimi zaman uzatıyorduk. Bu yüzden bir süredir yürüyorduk. İkimizde buradan bir an önce kurtulmak istiyorduk. Bir süredir burada işkence görüyorduk. Burada yaşanılanların ölümden farkı yoktu. Bu şansımızı iyi değerlendirmeliydik. Aksi takdirde bir daha kaçmak için böyle bir fırsat yakalayamaz ve hayatımızın sonuna kadar burada köle olurduk.
Yürürken bazen kulağıma acı çeken insanların sesi geliyordu. Sesin gerçek olup olmadığına emin olamıyordum. Belki de vicdanım buradaki insanlar için sızlıyordu. Yapacak bir şeyim keşke olsaydı ama onlar için elimden birşey gelmezdi. Kadınlar ve erkekler ağır şartlarda duruyordu.
''Çıkış kapısı.'' dedim sessizce. Lana'yı da durdurup ona çıkışı işaret ettim.
''İki kişi nöbet tutuyor.'' dedi Lana. İki kişi ellerinde içki şişesiyle sohbet ediyordu. Aklıma ahırda duyduğum konuşma geldi. Nöbetçilerden bir tanesi saf olandı. Onu geçebilirdik fakat bizim için asıl problem diğeriydi. Etrafa bakınmaya başladım. Sonuçta dışarıda başka asker de olabilirdi. Her ihtimali değerlendirmemiz gerekiyordu.
Vakit kaybetmeden bir şeyler bulmamız gerekiyordu. Sonuç olarak bu düzenlenen eğlence sonsuza kadar sürmeyecekti. Eğlence bittiğinde tekrardan buralar asker dolacaktı. Benim de Lana'nın da dövüş deneyimi yoktu. İkisini alt edemezdik.
''Bunları geçmemiz lazım.'' dedim.
''Nasıl?'' dedi Lana.
''Bende onu düşünüyorum.'' dedim. İkimiz bunu düşünürken aralarından bir tanesi bize doğru yaklaşmaya başladı. Lana'ya işaret ettim ve saklandık. Acaba bizi görmüş müydü? Kardeşimin elini sıkıca tutup hareket etmeden kör bir noktada duruyorduk. Kısa süre sonra su sesi duymaya başladık. Bir yandan da inilti geliyordu. Sanırım asker çişini yapıyordu. Ben olduğum yerde donakalmışken Lana eline büyük bir taş aldı ve askere doğru ilerlemeye başladım.
Onu tutmaya çalışsam da geç kaldım ve elini yakalayamadım. Askerin duyabileceği için seslenemedim bile. Sadece korkak bir şekilde durduğum yerde oturuyordum. Onun böyle bir aptallık yapacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Ben gerçekten korkak birisiydim. Benim yapmam gereken şeyi kız kardeşim yapıyordu. Tam bu esnada bir patırtı koptu ve birisinin yere düşme sesi geldi. Kız kardeşime birşey olduğunu düşünüp hemen atıldım.
''Kim var orada? Ne oldu?'' dedi saf asker. Kız kardeşimin yanına geldiğimde askeri yerde baygın yatarken gördüm. Kız kardeşim elinde taşla yerde yakan askere doğru bakıyordu. Nefes nefese kalmış, gözleri faltaşı gibi açılmış, korkuyla bakıyordu. Kız kardeşimin yanına koşup ona sıkı bir şekilde sarıldım.
''Geçti geçti, merak etme bitti.'' dedim. Kendisinin titrediğini görüyordum.
''Öldü mü?'' dedi kız kardeşim.
''Hayır o kadar taştan birşey olmaz. Ölmedi yaşıyor, sadece bayıldı. Zaten çok sert vuracak kadar güçlü değilsin.'' dedim ardından taşı elinden alıp yere attım. Taşa dokunduğumda elime ıslaklık gelmişti. Kız kardeşime bu durumu belli etmedim. Onun iki elini de tutup ona güven aşılamaya başladım.
''Cidden ölmedi değil mi?'' dedi kız kardeşim. Kız kardeşimi de anlamıyordum. Bir anda askere benim dahi yapmadığım şekilde suikast düzenliyor, sonra da yaptığından pişmanlık duyuyordu. Yapılması gereken aslında buydu sadece onunla kısa süreli rolleri değişmiş gibiydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülü Okçu : İntikam
FantasíaJackson çok eski zamanlarda adı sanı bilinmeyen köyde yaşayan hayatı eziyetle geçen zayıf bir gençtir. Bir gün köyü saldırıya uğrar. Köyden sadece kendisi ve kız kardeşi kurtulur. Onları usta bir okçu eğitir fakat kısa süre sonra ustaları ölünce Jac...