Okçu uzaklaşırken onun gittiği yerden Lana belirdi. Okçu onun yanından giderek gözden kayboldu. Lana'nın yanına doğru koşarak ona sıkı bir şekilde sarıldım.
''Bir adam ile karşılaştım. Ondan seni kurtarmasını istedim.'' dedi Lana. Tebessüm ederek başımı oluml şekilde salladım. Kendisi bu ormanda karşılaşılabilecek en doğru insanla karşılaşmıştı. Bu karşılaşma tesadüf müydü yoksa kader miydi? Koskoca ormanda okçu ile iki kere karşılaşmamın bir anlamı olmalıydı. Onunla konuşmalıydım.
''Seni bir dostumla tanıştıracağım. Onu kaybetmemeliyiz.'' diyerek okçunun peşinden gitmeye başladım. Ayak izlerine baka baka hızlı adımlarla ilerlemeye başladık. Uzaktan onu hâlâ ilerlerken gördüğümde ''Hey!'' diye bağırdım arkasından.
Okçu sanki arkasından hiç seslenmemişim gibi yürüyüşünü bozmadan yoluna devam etti. Peşinden koşarak onun yanına geldim.
''Konuşmamız gerek!'' dedim. Okçu beni takmadan hızlı adımlarla yürüyor, bende ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Sanki ateşte pişen yemeği varmış gibi acele ediyordu. Ona yetişmek, yetişmeye çalışmak, hatta konuşmak tam bir işkenceydi.
''Konuşacak bir şey yok çocuk.'' dedi okçu. Süratimi arttırıp onun önünü kestim. Okçu durdu ve bana bakmaya başladı. Sonunda onun dikkatini çekebilmiştim. Elimle bir dakika işareti yaptıktan sonra soluklanmaya başladım. Kendimi toparladıktan sonra kafamda söyleyeceklerimi toparladım.
''Orada yaptıkların için teşekkür ederim.'' dedim gülümseyerek. Okçunun gözleri net görünmüyordu fakat somurtkan bir dudaktan şuan bana tebessüm etmediğini anlayabiliyordum. Mağarada bıraktığım gibi sert bir yüzü vardı. Hiçbir şekilde bir değişim göstermemişti. Hala bıraktığım gibi kaya gibi sertti.
''Teşekkür ederim beni kurtardığın için.'' diye sözlerimi yineledim. Okçu tepki vermeden yanımdan geçti. Bu adam babamdan bile daha fazla soğuktu. İnsan kurtardığı kişiye şevkat göstermez mi? Madem umurunda değil niye kurtarıyorsun?
''Beni dinler misin?'' diyerek tekrardan önüne geçtim. Okçu tekrardan durdu ve ''Bak çocuk bir daha önüme çıkarsan seni ağaca bağlarım, gece kurtlara yemek olursun.'' dedi okçu ve yanımdan geçti. Bu tehditkar cümle ile beraber yutkundum. Bu adamı tanımıyordum ama sözünün eri olduğunu hissediyordum.
Etrafıma bakınmaya başladım. Kız kardeşim tedirgin bir şekilde bana bakıyordu. Ağaçlar resmen üstüme üstüme geliyor, otların çıkardığı sesler bana baskı yapıyordu. Kız kardeşimle yalnız başımızaydık. Orman tehlikelerle doluydu. Bir yandan doğal tehlikeler, bir yandan insan tehditinin olduğu bu yabani habitatta tek başımıza hayatta kalamazdık. Burada hayatta kalabilmemiz için okçuya ihtiyacımız vardı. Ya onunla olacaktık ya da... Ya da seçeneği yoktu.
Tam okçuya doğru yaklaşmak için adım atmıştım ki okçu göz açıp kapayıncaya kadar okunu bana doğrultmuş bir şekilde döndü ve ''Bir adım daha atarsan seni vururum!'' dedi. Durdum ve kalbime doğrulmuş olan oka bakmaya başladım. Sesi öfke kusuyordu.
''Yardıma ihtiyacımız var. Yalnız başımızayız. Dışarıda hayatta kalamayız. Bize lütfen yardım et.'' dedim.
''Benim değil senin sorunun.'' dedi okçu. Oku yayına iyice gerilmiş bir şekilde duruyordu. En ufak bir harekette ok yaydan çıkar ve dosdoğru bana saplanırdı. Olacakların farkındaydım ama başka da bir çarem yoktu. İkinci bir adım atmamla beraber okçu yayını hızlı bir şekilde eğerek bastığım yerin yarım metre uzağına oku attı, ardından arkasındaki ok sepetinden yeni bir ok alarak yayına taktı ve bana doğrultarak ''Bu son uyarım.'' dedi. Başımı eğdim ve derin bir nefes aldım. Hayatım onun bir ok bırakmasına bağlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülü Okçu : İntikam
FantasyJackson çok eski zamanlarda adı sanı bilinmeyen köyde yaşayan hayatı eziyetle geçen zayıf bir gençtir. Bir gün köyü saldırıya uğrar. Köyden sadece kendisi ve kız kardeşi kurtulur. Onları usta bir okçu eğitir fakat kısa süre sonra ustaları ölünce Jac...