Ne kadar kabul etmesemde gelmesini bekliyordum. Okuldan, yurda dönüş yolundaydım. Tüm gün sabırsız bir bekleyiş içinde geçmişti. Okula gittiğimi bildiği için akşamı bekliyor diye düşünmekten alamıyordum kendimi.
Ona git demek için, gelmesini böyle sabırsızlıkla beklemek akıl işi değildi. Ama bekliyordum. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek içindi tabiki de.
Her zaman yalnız takılan biriydim. Yurtta hiç arkadaşım yoktu. En yakın arkadaşım olduğunu düşündüğüm kişi evlat edinilmiş ve gitmişti. Zaten insanlarla anlaşmakta sıkıntı çeken ben onun gidişiyle daha da içime kapanmıştım.
Okulda da durum farklı değildi. Sıra arkadaşım Sinem vardı. Arkadaş sayılmazdık. Gerek olmadıkça konuşmazdık bile. Özel hayatlarımız hakkında hiçbir şey bilmez, ders dışı iletişime geçmezdik. Kendisi sınıfın en çalışkanıydı. Son sene olduğu için kendini derslerine vermişti. Bense sadece insanlarla samimiyet kurmakta iyi değildim.
Sürekli kitap okuyan, kitaplardaki dünyayı; gerçeğe tercih eden, kitaplarda yaşayan biriydim.
Yurda yaklaşmıştım. Telefonum çalmaya başladı. Arayan Ceyda'ydı. Konuşmak istemiyordum. Açmadım o yüzden. Kendisi yurttan biriydi. Yurt müdürümüz, ikimizin de bu sene on sekizine gireceği için birlikte ev bulmamızın ikimiz içinde iyi olacağını söylediği için gereksiz bir arkadaşlığın içine girmek zorunda kalıyorduk.
Mantıklı bir fikir olsada, ikimiz de birbirimizden hoşlanmazdık. Benlik bir durum yoktu, benim için her hangi birinden farkı yoktu. Ama gereksiz sevecenliği ve yapmacıklığını sevmiyordum. Onunda benim soğukluğumdan hoşlanmadığının farkındaydım.
Kaç gündür o kadar gereksiz sebeplerle arıyordu ki. Aynı okula gitmiyorduk. Yurtta da yanıma gelmezdi.Onun aramasıyla ev bakma işine dönmem gerektiğini hatırladım. Cumartesi günü gördüğüm ucuz ve eşyalı ev için, aradığım kişi evi göstermek için pazartesi tekrar aramamı söylemişti. Bu aramayı yapmak için bile iki saat ne diyeceğimin provasını yaparak, ev sahibi diye kaydettiğim numaraya bastım, durumu anlattım. Bir saate evin orada buluşmaya sözleşip kapattık.
Yurdun ters istikametine doğru döndüm. Çok uzak değildi ev. Yarım saatlik yürüme mesafesindeydi. Cumartesi günü tesadüfen görmüştüm, penceresinde kiralık yazılı olan evi.
Şimdi Ceydayı arayıp ona da durumu anlatmalıyım. Telefondan son aramalardan numarasını bularak aradım. Çalıyordu ama açmadı. Ben açmadım diye açmamış olma ihtimali yüksekti. Evet kesinlikle öyleydi şimdi de kendi arıyordu. Telefonu açarak kulağıma götürdüm.
" Yaa canım alo duymamışım da. Nasılsın? Neden aramıştın?" Dedi sesini inceleterek ve yapmacık bir şekilde. Gözlerimi devirmekten alamadım kendimi.
"İlk arayan sendin. Bir şey mi olmuştu?" Dedim her zamanki soğuk sesimle.
"Ben ev buldum diyecektim. O kadar güzel ki. Görmen lazım. Sana resimlerini atacağım." Dedi heyecanla.
İyi diyordu, hoş diyordu ama bulduğu tüm evler o kadar pahalıydı ki. İkimizin de yetimhanede kaldığımız ve bir gelirimiz olmadığını unuttuğunu düşünmeden edemiyordum. Benim ders notlarım iyi olduğu ve ailem olmadığından dolayı aldığım bir miktar bursum vardı. Ama biliyordum ki yine de çalışmak ve en ucuz evde kalmak zorundaydım. Ceyda'nın neye güvendiğini bilmiyordum.
"Ben de onun için aramıştım. Ben de ev buldum ona bakmaya gidiyordum. Gelmek istersen gel. Ya da ikimizde resimlerini çekip akşam birbirimize gösteririz. Ona göre karar veririz. Uyar mı sana?" Dedim.
O da kabul etmişti. Hızlı bir şekilde eve doğru yürümeye devam ettim.
Dün olanlar tekrar aklıma geldiği ve yine kendi salaklığıma söylendiğim bir sürenin sonunda eve gelebilmiştim. Binanın önünde beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesizler
Teen FictionDaha çok küçükken ayrılmak zorunda kalmışlardı. Düştüklerinde kaldıracak bir el yoktu, onların hayatında. Düşünce ayağa kalkmayı öğrenmişlerdi; deneyerek, acı çekerek ve pes etmeyerek. Mert, Kuzey ve Zeynep küçük yaşlarda ailelerini kaybederek, kim...