Önümüzdeki sıraya dik bir biçimde oturdu. İnce parmaklarını esnetti. Akciğerlerine havayı alıp yavaşça bıraktı, odanın sessizliğinden nefes alışı bile duyuluyordu. Ona kıyasla biz, güneşe uzak, soğuk, karanlık, küçük bir gezegen gibi kalıyorduk. Ardından piyanonun kapağını kaldırıp, yumuşak ve sakin bir melodi çalmaya başladı. Huzur verici bir sesti. Sanki ruhumuza işliyordu, hareket etmeyi bile unutmuştuk. Her şeyi unutturan sakinleştirici notaları vardı, nefes alışlarımız yavaşlamış, gözlerimiz ağırlaşmaya başlamıştı. Dünyayla ve ya başka bir yerle alakası yoktu bu ses gerçek olamayacak kadar güzeldi. Sonsuz bir mutluluk hissi veriyordu, hiç bitmeyecekmiş gibi. Sanki oda yavaşça eriyip yok oluyor, saat yavaşlıyordu. O sakin bir şekilde oturmaya devam ederken gözlerini kapatıp parmaklarını tuşlar üzerinde, gezdirmeye devam ediyordu. Acaba sahip olduğu gücü biliyor muydu? Acaba Siren*'in gücüne mi sahipti? Yoksa sadece parmakları mı sıra dışı bir yeteneğe sahipti? Bunun tek açıklaması tanrılardan hediye ve ya iblislerden güç almış olabileceğiydi.
Bizi tamamen etkisi altına almıştı. Hissettiğimiz şey her şeyi unutturmuştu, artık dış dünyayla ilişkimiz kopmuş gibiydi. Bir süre sonra ses yavaşça kaybolmaya başladı ve gözlerini açtı. Gözleri de çaldığı melodi kadar güzeldi, ruhumuzu esir aldığı gibi bedenimizi de esir almıştı. Odayı tarayıp kaç kişi olduğumuzu saydı ve yavaşça tebessüm etti. Sonra tekrar pianosuna döndü. Derin bir iç çekip tekrar, ellerini tuşlar üzerinde dolaştırmaya başladı.
Melodi sonbahar gibiydi, yaprakların sararmış görüntüsü hüzün veriyor, hışırtıları dinlendiriyor, yağmurlar gibi ruhumuzu serinletiyordu. Bir anda yaprakları hızla kaldıran bir rüzgar esintisi omzumuzun üzerinden geçti, hepimiz titremiş ve üşümüştük. Ses tüm gücüyle bizi esir almış olsa da bunu görmezden gelmemeliydik, bir şeyler ters gidiyordu.
Hayır, fark etmediğimiz bir tuzak vardı. Korkunçtu, büyük bir karanlık, kurtulamadığımız bir tümör gibiydi ama aynı zamanda yaşamak içinde ona ihtiyacımız vardı. Çok güçlenmişti. Bize bakarken yüzünde belli belirsiz bir tiksinti vardı, ama etkileyiciliği bunu maskeliyordu. Müzik artık damarlarımıza kadar sızmıştı, beynimize işliyordu. O andan itibaren ses, bizim için kan gibiydi, yaşamak için sese ihtiyacımız vardı. Ciğerlerimizdeki havaya yerine geçiyor, kalbimizi esir alıyordu. Vücudumuzun ağırlaştığını hissediyorduk. Artık dayanılmaz bir acı veriyordu. Tüm organlarımızı çürütüyor, derimizi parçalamaya başlıyordu. Son olarak kanımız akmıyordu, donmuştu.
Buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydık ama hayır çok geç kalmıştık. Zihinlerimiz eriyip gidiyor, sonsuzluğun sesini duyuyor, buza dönen kalplerimize saplanan bıçağı her birimiz hissediyorduk. O'nun ruhlarımızı birer birer ele geçirdiğini hissediyorduk. Her birimizin cehenneme birkaç adımı kalmıştı... Karanlığa doğru giderken, o sesi halen duyuyorduk.
Çeviri: Ash Ketchum
ÇN: Siren Yunan mitolojisinde deniz canlılarıdır. Kendilerinden etkilenen denizcileri yedikleri söylenir. Bu CP bana The Soloist filmini hatırlattı :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CREEPYPASTA
HorrorHanımefendiler ve beyefendiler. Cidden artık özelden gelen "Creepypasta kitabını neden kaldırdın? Ben daha okuyamamıştım. Tamamen mi sildin? Geri yüklesen olmaz mı?" gibi mesajlardan sıkıldım. Ve nedense size "Onları aldığım yerden okuyabilirsiniz."...