Yeosang bambaşka birisi gibi görünüyordu.
Biricik kazağı artık kirli olmasa da hala nispeten çirkin, kimyasal yeşil bir renge sahipti ama şimdi yumuşak bukleleri ve büyük beden kazağı ile çok küçük ve sevimli görünüyordu. Wooyoung'a minnettar bir bakış yollayıp ve tekrar kendine dönerken yanaklarını narin bir kızarıklık süslüyordu, sanki temiz olduğuna ve güzel koktuğuna inanamıyormuş gibi hayranlıkla izliyordu kendini. Wooyoung kendinden memnun bir şekilde ona baktı, Yeosang'la ilgilenmeye o kadar çok odaklanmıştı ki az önce olanları neredeyse unutmuştu.
Yeosang'ın gergin bir şekilde birbirine sürtünen elleri bir anda hareketini durdurdu ve ani bir dürtüyle Yeosang kollarını iki yana açıp Wooyoung'a temkinli bir şekilde gülümsedi. Wooyoung yardımsever bir şekilde diğerini kendi kollarına çekip kısa bir süreliğine taze limon otu kokusunu içine çekerken Hongjoong ve Seonghwa uzun bir süre aklından çok, çok uzakta kaldılar. Ne var ki, hemen sonra birisi arkalarından sessiz bir şekilde boğazını temizledi ve bununla birlikte sakinlik anı da sona erdi.
Wooyoung kollarını dikkatle Yeosang'dan çözüp bodrumun girişine doğru döndü ve koridora karanlık bir gölge düşüren Yunho'nun uzun figürünü gördü. Yüzü gergindi, az önceki şakacı ifadesi tamamen yok olmuştu.
Sadece "Telefonun." dedi ve büyük eli ile durmadan yanıp sönen cihazı Wooyoung'a verdi, ardından tekrar odadan çıktı. Yeosang mutlulukla sekerek onun peşinden giderken bodrumda tek başına kalan Wooyoung merakla bildirimlerini gözden geçirdi.
Jackson'dan 4 cevapsız arama, Wooyoung hakkındaki endişelerini belirten uzun bir paragraf ve 'Şimdi seni kontrol etmeye geliyorum, ölmüş olmazsan iyi edersin' ile 'on dakika içinde orada olacağım, yaşıyor musun?' yazan iki mesaj vardı. Son mesaj iki dakika önce gelmişti.
Wooyoung sesli bir şekilde elini alnına vurdu ve ardından merdivenleri ikişer ikişer çıkıp diğerlerinin hala etrafında olduğu yedek yatağın yanına doğru ilerledi. San, Wooyoung'un endişeli ifadesine dikkatle baktı sonra hızla ayağa kalktı ve aceleyle ona doğru yürüdü.
Yatağı ortadan kaldırması gerekiyordu, hayaletlerini bir yere yollaması, Jackson'dan uzak durmalarını sağlaması, Yongguk'la buluşması, bu sırada Jackson'ın kendisini de bir şeylerle meşgul etmesi, Hongjoong ile bir anlaşma yapması ve bunların yanında–
"Woo, hey, sakin ol." San'ın sıcak elleri onu yerine sabitleyen bir dokunuşla belini buldu, yüzü endişeyle kararmıştı. "Sorun ne?"
Wooyoung'un panik dolu bakışları San'ın yüzünden, konuşmalarını kesip kafaları karışmış bir şekilde olan biteni izleyen diğerlerine kaydı, Hongjoong bile ciddi bir şekilde dikkat kesilmiş gibi görünüyordu.
"Jackson – en yakın arkadaşım Jackson buraya geliyor. Yaklaşık beş dakika içinde. Nasıl yetiştireceğim onca şeyi." Yüksek ve çatallı sesi kırıldı ve Wooyoung kendini birden koruyucu bir kucaklamanın içinde buldu. San'ın korumacı kolları sıcak bir yuva gibiydi ve Wooyoung diğerinin kürek kemiklerine doğru titrek bir nefes verdi, elindeki telefonun etrafındaki tutuşu gevşedi.
"Endişelenme Wooyoung. Sana ayak bağı olmayacağız." dedi Hongjoong uysal bir sesle ve görev bilinciyle ayağa kalkıp eliyle diğerlerine gelmelerini işaret etti. "Çocuklar, gidiyoruz. Gözünün önünde dikilsek bile bizi göremez ama yine de ne olur ne olmaz diye mesafemizi korumaya çalışalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monster Under The Bed | woosan
FanficKüçükken hepimiz yatağın altındaki canavardan korkmaz mıydık? Wooyoung da diğer herkes gibi korkuyordu. Ama çocuksu endişeler, sahte hayaller ve sevimli korkular olması gereken şeyler, onun için beklediğinden çok daha gerçekti. - -childhood fears!AT...