"İlkler unutulmaz. İlkler özeldir. İlkler hatırlanır. İlkler... ilklerdir.
Bana da hep ilk tanıştıkları günü anlattılar. İlk konuşmalarını, birbirlerine ilk gülümsemelerini, birbirlerine ilk dokundukları anları... aşklarının ilk filizlendiği anları."
"İşte buradan da geri döneceksiniz." dedi Chris ve Henry'i asiste eden genç kadın, onlara çıkmaları gereken kapıyı gösterirken.
"Felicity!" diye bir bağırış duyulduğunda asistan kız duraksadı ve omzunun üstünden geriye baktı. Gözlüklerini burnunun arkasına iterken kadının küçük gözleri kısıldı. Sonra da yanında duran devasa iki adama, küçük boyu yüzünden, kafasını abartılı derecede kaldırarak baktı.
"Kusura bakmayın, beş dakikaya geri döneceğim." dedi genç kız ve cevap beklemeden hızlı adımlarla geriye yöneldi. İki adam sessizce sahnenin ortasında yalnız kalırken ikisi de hem adım atmak hem de karşıdan bir adım görmek istiyordu.
"Chris-"
"Henry-"
O klişe an yaşanıp da ikili aynı anda konuşmaya karar verince ufak bir duraksama ve ardından kahkahalar yükseldi. İki büyüleyici kahkaha birbirine karışırken başka bir klişe an daha yaşandı ve ikisi de karşısındaki adamın kahkahasını duyabilmek için durdu.
Ufak bir boşluk oluştuğu sırada iki adamın da açık mavi gözleri ışıl ışıl parıldıyordu.
"Seninle sunacağımı bilmiyordum ama tanıştığımıza sevindim." diye konuşmaya başladı Henry, içten bir gülümsemeyle. Chris de ona aynı büyük, samimi tebessümü iade ettiğinde Henry'nin içi sıcacık oldu.
"Hislerimiz karşılıklı." dedi Chris, ardından da ne yapacağını bilemeden terleyen bedenini görmezden geldi ve elinde tuttuğu kahve bardağını dudaklarına götürdü. Henry ise dikkatle adamın güzel parmaklarının tuttuğu kahveyi dudaklarına götürüşünü ve adem elmasının aşağı yukarı oynamasını izledi.
"Ne kadar İngiltere'de kalacaksın?" diye sordu Henry, adamın ellerinden gözlerini alamazken. Chris, dudaklarının üzerinde kalan kahveleri diliyle temizledi ve ardından kızıllaşan dudaklarını araladı.
"Sabahına Amerika yolcusuyum." dedi Chris, dudaklarını bükerek. Ödül töreni dönemiydi ve adamdan, bu sene çıkacak filmlerinden ötürü aktif bir şekilde ödül törenlerine katılım sağlanması bekleniyordu.
"Altın Küre mi?" diye sordu Henry, o da Altın Küre için sabaha karşı yola çıkacaktı. Bu durum içinde saçma bir heyecana neden olmuştu. Neden bilmiyordu ama daha BAFTA bile gerçekleşmemişti ve adam, şimdiden Altın Küre için sabırsızdı.
"Evet, sen de mi orada olacaksın?" diye sordu Chris, umursamaz davranmaya çalışarak ancak o da aynı Henry gibi hissediyordu. Adam karşısında duruyordu ama şimdiden onu başka bir yerde görecek olma düşüncesi onu heyecanlandırmıştı.
"Evet." dedi Henry, yüzünde büyük bir gülümsemeyle. Ardından da ne yapacağını bilemeden gülümsedi. Şimdi, birbirlerine söz mü vermişlerdi?
O sırada Henry'e gelen mesajla birlikte Henry, elini fark etmeden telefonuna attı ve arkadaşlarının akşamüstü kendilerini çağırdığını gören mesajı okudu. Kaşları kalkarken aklına gelenle birlikte kafasını kaldırdı ve çenesiyle telefonunu işaret etti. Reddedilmekten korkuyordu ama heyecanı baskın geldi.
"Akşam arkadaşlarım beni dışarı davet ediyor. Gelmek ister misin?" dedi Henry, ardından da fazlasıyla heyecanlı olduğunu ve hızlı bir giriş yaptığını hissederek boğazını temizledi. "Yani şey... Bilirsin Londra'ya geldin ve belki bir bira-" diyerek konuşmaya başladığında Chris, kocaman gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Stars | ChrisxHenry
FanfictionBirbirinden güzel iki çift mavi göz, birbirine değidi. Birinin kaburgalarının arasında çiçekler filizlenirken, diğerinin göğsünde alevler parladı. Tam o sırada ise yıldız kaydı, ikisinin dilekleri ise aynıydı. Henry Cavill x Chris Evans Not: Olayla...