"Biri, başka birine ne zaman ve ne şekilde en güzel gelirdi?
Süslendiğinde mi? Yeni uyanmış halindeyken mi? Sevişirken mi? Mutlu olduğunda mı? Kendisi gibi davrandığında mı?
Onlar, anlata anlata birbirlerine baktıklarında hissettiklerini, güzel buldukları yerlerini ve özelliklerini bitiremezlerdi."
Flaşlar acımasızca Chris'in gözünde patlarken kendi adı kulaklarına garip gelmeye başlamıştı. Bir tam dakika daha ve sonra Chris, arkaya diğer insanların yanına gitmekte özgürdü. Ya da spesifik olarak birinin yanına.
Henry'den ayrı geçen dört koca gün Chris'i çıldırmaya, meraklandırmaya ve daha fazlasını istemeye yetmişti. Beklediğinden daha yoğun geçen günlerde Henry'le sadece mesajlaşabilmişlerdi ve bu kendisine işkenceydi. Çünkü Chris, Henry'i yanında istiyordu, telefonunda değil. Yine de hakkını yememeliydi ki Henry, telefonun diğer ucundan bile Chris'in kendi kendine gülmesine, kızarmasına ve hatta yükselmesine neden olabiliyordu.
Çekim sırası bittiğinde ve kendisine uzatılan mikrafonlardan kaçtığında Chris, Henry'e bir adım daha yakın olduğunu biliyordu. Nitekim etrafına sahibini kaybeden yavru bir köpek gibi bakarken on dakikadır kendisini avcı gözleri ve elindeki şampanya kadehiyle izleyen Henry'den bir haberdi. Lakin gözlerinin kesişmesi o noktadan sonra uzun sürmedi.
Henry, dikkatlice Chris'i ve güzelliğini inceledi. Açık kumral saçlarını jöleyle geri taramış ve aynı kendisininki gibi simsiyah bir takım giymiş olan adam Henry'nin aksine papyon değil kravat takıyordu. Henry, o kravatla neler yapabileceğini hayal etti ve bunların gerçekleşmesini, pantolonunda büyüyen diğer küçük Henry'le en içten şekilde diledi. Henry'nin gözlerinin takıldığı en son nokta ise Chris'in yumuşak şekilde kısaltmış olduğu sakallarıydı. Henry, dışarıya fark ettirmemeye çalışarak içine derin bir nefes çekti.
Öte yandan Chris ise Henry'i uzamış sakalı ve kısalmış saçlarını görmesinin ufak şaşkınlığını yaşadı. Henry, kendisine, son dört günde yaptığı bu minik değişiklikten bahsetmemişti. En son Chris, Henry'i gördüğünde -ki bu Henry'nin kendisini otele bıraktığı andı- saçları, kıvırcık bukleler halinde omuzlarına düşüyordu. Chris, Henry'nin her haliyle inanılmaz çekici olduğunu düşündü.
Ancak evren, o an ikisinin tutkusundan ve çekiminden yana değildi. Chris'in yanında beliren Scarlett Johanson ve Henry Cavill'in yanında beliren Ben Affleck o gecenin yoğun ve uzak geçeceğinin ilk habercesiydi.
Nitekim öyle de oldu, Chris de Henry de karşılaştıkları insanlarla konuşmaktan dolayı birbirlerine attıkları kaçamak bakışlar dışında bir iletişime giremediler. Salona yerleştiklerinde ve ödül töreni başladığında ise iki adamın da kalbinin heyecanla atmasına neden olan bir dilek vardı içlerinde: hızla ödülü sunacakları anın gelmesi.
Ancak o an, dakikaların yavaşlığından gelmedi. Sıkıcı teşekkür konuşmaları, komik olmayan espriler ve ardı ardına gelen ödüller...
Chris, zamanının geldiğini anladığında ise fark ettirmeden, görevlilerin de yönlendirmesiyle, fazlasıyla hızlı adımlarla kulise geçti. Kalbinin hızlı atışı, sahneye çıkacak olmasından değil, mavi gözlü dev adamı görecek olmasındandı. Chris, ilk defa ödül törenlerinin şatafatına, gerginliğine ve yoruculuğuna müteşekkir ederken buldu kendisini.
Henry de çok farklı değildi. Elindeki şampanya kadehini görevlilerden birinin eline nezaketle tutuşturduğunda ve içine derin bir nefes çektiğinde Chris'i görecek ve sonunda konuşabilecek olmanın heyecanını, bedeninin sıcaklamasından hatta terlemesinden hissedebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Stars | ChrisxHenry
FanfictionBirbirinden güzel iki çift mavi göz, birbirine değidi. Birinin kaburgalarının arasında çiçekler filizlenirken, diğerinin göğsünde alevler parladı. Tam o sırada ise yıldız kaydı, ikisinin dilekleri ise aynıydı. Henry Cavill x Chris Evans Not: Olayla...