FİNAL ~ 2

1K 99 145
                                    

Song - The Lumineers = Ophelia
-

The Neighbourhood = Sadderdaze

Kuş seslerinin olduğu, yumuşak bir orman kokusunun dolduğu güzel bir odada gözlerini açtığını söylemek isterdi ama şey... öyle bir sabaha uyanma hayalini uzun zaman önce unutmuştu.
Aksine gözlerini açmasını sağlayan şey sığındığı sıcaklığın ardından duyduğu çığlık sesleriydi. Çığlıklar, gülüşler ve bağırışlar...

Belli ki şeytanları uyanmıştı.

Kollarını bedenine sarmış olan bir diğer şeytan, ki o baş şeytandı, kıpırdandığında uyumaya devam etme isteğini içine gömdü. Yeni bir gün başlamıştı bile. Severus gözlerini açıp güneş yüzünden kısık bakarak Sirius'a döndü. Esneyerek yataktan doğruluyordu. Sonra döndü, daha uyandığını fark etmediği Severus'a eğilip alnından öptü.

"Günaydın," dedi Severus kısık bir sesle. Sirius iç çekti. "Sana da günaydın bebeğim."

"BABA!" diye bir çığlık duyuldu. Evet, başka biri olsa çocuğu öldürülüyor falan diye endişe ederdi ama Severus tepki bile vermedi. Asıl sessiz olsalar o zaman endişe ederdi.
"BABA! BABA! BABABABABA!"

"NE?" diye seslendi Sirius dağınık saçlarıyla. Severus ona gülümseyerek doğruldu. Artık omuzlarına gelen saçlarını yüzünden çekip uzandı ve yere düşen bornozu üzerine geçirdi. Ayağa kalkarken de üzerini düzeltti.

"AÇIZ BİZ!"

"BENDE AÇIM, NE YAPAYIM?"

"YEMEK YAP!"

Severus her sabah benzer bir sohbetin döndüğünü bilerek iç çekti ve kapıya ilerledi. Aceleyle giyinen Sirius'u bekleyip kapıyı açtı.
Üç küçük canavar kapının önünde kocaman gözlerle kıpır kıpır ona bakıyordu. İlk uzanan en miniği oldu. "Kucak!"

Severus eğilip onu kucağına alırken diğer ikisi de yanaklarından öpüverdi.
"Günaydın bebeklerim."

7 yaşındaki en büyük oğlu Luther küçük burnunu kıvırdı. "Büyüdüm ben bir kere!" diye çemkirdi. Sonra kocaman sırıtıp ön dişlerindeki boşluğu gösterdi. "Dişim düştü benim!"

Sirius arkadan gülerken Severus da sırıttı. Bu replik ona tanıdık gelmişti... Ortanca oğlu Lloyd ona bilmiş bir şekilde baktı. Luther'ın aksine yaramaz değil, oldukça havalı bir çocuktu. Bir çocuğun olamayacağı kadar havalı ve zarifti.
"Dişin düşünce büyümüş olmuyorsun." dedi sanki sadece bir yaş küçük olan o değilmiş gibiydi.

Luther ona laf yetiştirmeye çalışırken daha sadece 3 yaşında olan en miniği Leonis uslu uslu kucağında duruyordu. Doğru düzgün söyleyebildiği üç beş kelime vardı sadece.

Baba, abi, mama, uyu, kucak, oyun...

"Hadi düşün önüme," dedi Severus hepsini susturarak. "Kahvaltıyı hazırlayalım."

Luther koşa koşa aşağı inerken Lloyd onun aksine yavaş ve dikkatli bir şekilde indi. Severus da Leo'yu alnından öperek aşağı inmeye başladı.

"SEVERUS BENİM KIRMIZI GÖMLEĞİM NEREDE?"

Severus gözlerini devirdi. "NEREDE OLABİLİR, DOLAPTA!"

Mutfağa girip Leo'yu sandalyesine yerleştirdi ve dolaba ilerledi.

"YOK!"

Severus kızgınca derin bir nefes alıp tezgahta aceleyle bir şeyleri ayarladı ve merdivenlere ilerledi. Kaşları çatılmış, saçları yine önüne gelmişti. Büyük yatak odasına girip dolabın neredeyse içine girmiş olan kocasına gözlerini devirdi ve tişörtünden tutup geriye çekti. "Çekil şuradan!"

Alive Again (Snirius)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin