Bölüm 1 (Başlıyor)

292 16 5
                                    

Hafif esen rüzgârda sallanan tül perdenin şıkırtısına birde Ali'nin "Hımbe" diye ağlamasına gözlerini açtı. Hemen yanı başındaki, sallanan ahşap beşikte yatan Ali'yi emzirmek için doğruldu. Gecenin bir yarısında sessiz odayı yarım ağzıyla inletiyordu. Beşiğin içinden alarak öpüp kokladı. Sünnet olalı üç gün olmuştu. Uyku sersemi de olsa oğlunun derdini anlamıştı. Fakat bazen sünnet nedeniyle ağrıdan dolayı da böyle ağlayabiliyordu. Kucağına almasıyla aranması bir oldu. Belli ki karnı acıkmıştı. Hayat arkadaşına baktı sevgiyle. Biraz şaşkındı; çünkü Ali'nin sesine hep kendisinden önce kalkardı. Üç gündür, ne hikmetse ölü gibi yatıyordu. Ali, sıkıntısını giderirken Kezban'da seyrek ve terli saçlarını okşadı. Üç gün öncesini düşündü. Sevdiği herkes yanındaydı. Annesi, babası, kardeşi ve diğer yakınları! Sevdiklerinden ayrı geçen günlere insan zorda olsa alışıyor ama o kırk yıllık hasret kavuşmayla birlikte kırk saniyede bitiyor, sanki hiç ayrı kalınmamış gibi unutuluyordu. Sonrasında ise o dayanılmaz vedalaşma gelip çattığında; hasret, kırk saniyeden daha az bir sürede kalbini kasıp kavuruyordu... Minik bedeninin tüm ağırlığını kucağında hissetti. Ali karnını doyurmuş ve uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu. Beşiğine yatırarak rahat etmesini sağladı. Hatta ne olur, ne olmaz diye beşiği salladı. Uykusuzluğa bir türlü alışamamıştı. Sünnet telaşı, koşuşturması da büsbütün yormuştu. Kayan gözleri ve sürekli esneyen ağzına dayanamayarak yastığına başını koydu. Gözlerini kapatmasıyla içinin geçmesi bir oldu. Tam uykuya dalıyordu ki Mustafa'nın mide guruldamasıyla gözlerini açtı. Günlerdir bir şey yememiş gibi kıvranıyordu. Başını eşine doğru çevirdi. Midesi konser veriyordu ama Mustafa'da hiç tepki yoktu. Siyah gür saçlarını okşayarak tebessüm etti. "Seni koca bebek. Baba, oğul sırayla acıkıyorsunuz." Diye mırıldandı sessizce. Perdeden içeri süzülen sokak lambasının ışığından sabahı beklemesi gerektiğini biliyordu. Tekrar yastığına başını koydu. Mustafa'nın midesi için için ağlarken, Kezban'da uyumaya çalıştı. Fakat opera salonuna dönen yatak odası ve Mustafa'nın midesinin yaptığı Arya çalışması; uyumayı imkânsızlaştırıyordu. Portakal çiçeği rengindeki duvarlarda yankılanan sesler ve dalgalanan perdeler, Kezban'ın içini ürpertti. Opera salonunun o büyülü atmosferinde yankılanan güçlü seslerin içleri ürpertmesi gibi ürperiyordu. Uyandırmaya da kıyamıyordu. Fakat Mustafa'nın midesi Resıtatif'e geçmişti. "Mustafa'm" diye fısıltıyla seslendi. Göğsünü okşadı. "Hayatım, karnın açsa sana bir şeyler hazırlayım. Ne dersin?" diye kulağına kısık sesle konuştu. Mustafa'dan tepki gelmedi. Midesi kadar duyarlı olmadı. Biraz bedenini salladı; uyansın diye. Nafile uyanmadı. Yatağın karşısındaki koyu kestane tuvalet masasının üzerindeki horozlu çalar saate bakmak için doğruldu. Akrep ile yelkovanı net görebilmek için ayaklarına doğru esnedi. Pencereden sızan zayıf ışığın faydası yoktu. Sararmış cam, zamanı net olarak görmesini engelliyordu. İyice odaklandı. Gözlerini kıstı. Zamanın farkına varmak üzereyken gökyüzünü doldurmaya başlayan ve uzaklardan, derinlerden gelen o mübarek sesi duydu. Artık saatin kaç olduğunu anlamıştı. Saatin üzerindeki gözlerini alarak geriye doğru çekilirken aynada kendisi gibi doğrulmuş ve buz gibi soğuk gözlerle kendisine bakan Mustafa'yı fark etti. Boşta bulunmuş ve o âşık olduğu siyah gözlerin yabancı bakışlarına yatağı, odayı hatta evi sallayacak bir çığlık atmıştı. Aynada gördüğü eşi az önce ceset gibi yanında yatıyordu. Başını bir hışımla sağına çevirdi. Fakat Mustafa hala yatıyordu. Sadece attığı çığlık yüzünden yüzünü ekşitmişti ve uyanmak üzereydi. Tekrar aynaya baktığında sadece kendisini gördü. Mustafa'da kıpırdanmaya başlamıştı. Midesi de artık guruldamıyordu. Derinleşen nefes alış verişi yavaş yavaş normalleşirken Mustafa gözlerini açtı. Dizlerini karnına çekerek yumak olmuş Kezban'a baktı. Karısının tuhaf haline endişelenerek kalktı. "Neden uyumuyorsun?" diye çatallı bir sesle sordu. Kezban, Mustafa'ya sarılarak "kâbus gördüm" dedi. Başını öperek "Tamam, korkmana gerek yok. Ben ve Ali yanındayız. Başında iki erkek var." Gülerek sıkıca sarıldı. "Çok mu açsın? Bir şeyler hazırlamamı ister misin?" sordu Kezban. Şaşkınlıktan kekeledi Mustafa. "Ney, acıkmak mı?" Ceylan gözlerini Mustafa'ya sabitledi. "Midenin feryatlarına uyuyamadım. Sürekli guruldayıp durdu" derken gözlerini karnına çeviren Mustafa "Akşam güzel yedim. Ve şu anda aç değilim Kezban" diyerek karnını sıvazladı. Kezban'dan cevap bekleyen Mustafa, cevap yerine kibar bir horlama sesi aldı. Eşinin uyuduğunu anlayarak fazla uzatmadı.

Yüksük 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin