Bölüm 8 (Kaçış)

24 1 0
                                    


Mustafa'nın evden çıkışını iple çekmişti, Kezban. Demir kapının çarpılarak kapanmasının ardından bir süre yatakta beklemişti. Ali uyuyordu. On dakika kadar yatağından kalkmadı. Mustafa'nın geri gelmesinden korkuyordu. Fakat bu imkânsızdı. Mustafa evden çıktımı kolay kolay geri dönmezdi. Devlet memuru olmak kolay değildi. Yıllık izin sonrası işe geç kalması affedilmezdi.

Yatağından fırladı Kezban. İlk işi Ali'ye birkaç parça eşya almaktı. Sabaha kadar yaptığı planda sadece Ali'nin hazır olması gerekiyordu. Kendi için hiçbir hazırlık yapmayacaktı. Sünnetten kalma ve kalp şeklindeki kırmızı tüylü takı kutusunun içinde sakladığı paraları alıp gidecekti. Nasıl bu noktaya geldiklerini anlayamıyordu. Kendi evinden arkasına bakmadan kaçmaya çalışmak incitiyordu. Kahroluyordu ama Mustafa ona başka çare bırakmamıştı.

Ali'nin kıyafetlerini koyacağı bir torba bakınıyordu, Kezban. Ne kadar yedek kıyafet alırsa Kezban için o kadar iyiydi. Aklına sünnet kıyafetlerinin olduğu torba geldi. Hemen Ali'nin elbise dolabının üstündeki sünnet kıyafetlerini sakladığı torbaya ulaştı. İçini yatağın üstüne alaşağı ederek Ali'nin gerekli olan kıyafetleri ile doldurmaya başladı.

Ali'nin karnını doyurduktan sonra altını temizledi ve pipisine sürmesi gereken kremi sürdü. Şimdi sadece giydirmesi kalmıştı. Ali dünyadan bir haber önlüğünü dişliyor ve annesine şaşkın gözlerle bakıyordu. Zaman ilerledikçe Kezban'ın içi daralıyor, bir an önce evden çıkarak otobüs terminaline gitmek istiyordu. Mustafa'nın son yaptığı iğrençlikler, istemeden sürekli aklına geliyordu. Ağlıyordu. Yaptığını ve Mustafa'nın yaptıklarını kabullenemiyordu. Gözlerinin önünde geçen her saniye yuvası dağılıyordu. Daha dün bütün sevdikleri ile beraber çok mutluydu. Her şey nasılda bir anda alt üst olmuştu... Ali'nin de hazır olmasıyla hemen harekete geçti Kezban. Camgöbeği yeşiline boyanmış koridordan fırtına gibi geçerek kapıya kendini zor attı. Ayakkabısını hiç zorlanmadan üç beş saniye içinde giyerek kapıyı açtı. Kapıdan çıktığında duraksadı. Her zamanki alışkanlıktı. Elindeki anahtarlığa baktı. Artık ona ihtiyacı yoktu. Koridora doğru fırlatarak kapıyı kapattı. Bahçe kapısına doğru ilerlerken gözyaşları sel olmaya başlamıştı. Güzel günler aklına akın etmeye başlamıştı. Hamile olduğunu Mustafa'ya söylediği gün! Baş başa kutlanan evlilik yıl dönümleri ve doğum günleri. Ali'nin sünnetinde eğlendikleri o son mutlu ve huzurlu gün... Bahçe kapısının da kapanmasıyla o güzel günler yok oldu. Bir an önce Eşrefpaşa'ya inerek garaj dolmuşuna binmek istiyordu.

Garaja ulaşan Kezban, uzun arayışın sonrasında Edirne'ye otobüs bulamamıştı. Ama ne olursa olsun İzmir'den bir an evvel gitmek istiyordu. Bu yüzden İstanbul'a bir bilet almıştı. İstanbul'dan memleketine gitmek daha kolaydı. Peronunda bekleyen İstanbul otobüsüne herkesten önce binmeye karar vermişti. Ali, gezmeyi çok sevdiğinden annesinin kucağında uslu duruyor ve etrafına meraklı gözlerle bakıyordu. Otobüsün kalkmasına yarım saat vardı. Kezban, dışarıda sessiz ve sakin olan Ali'nin otobüsün içinde rahat durmayacağını düşündü bir an. Tereddüt etti. Fakat içinde zapt edemediği kurtulma duygusu onu otobüsün içine itiyordu. Aklına otobüste kimsenin olmamasını değerlendirmek geldi. Uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ali, bir buçuk senelik ömründe ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ne kadar sıkıntı çekeceğini düşündü Kezban. Altını pisletecek, karnı acıkacak. Otobüse binerek Ali'yi emzirmeye karar verdi. Hem bu sürede altını da kontrol eder, alabileceği bütün tedbirleri alacaktı. Kapı girişindeki muavine biletini göstererek izin istedi. Muavinin kontrol etmesiyle otobüse adımını attı. Daha ilk adımda yüreği ferahlamıştı. Otobüsün ağır kokusu bile çok güzel bir parfüm kokusu gibi gelmişti. Yerini bulabilmek için biletine bir kez daha baktı. Orta sıralardaydı yeri. 28 numara, pencere kenarı. Koltuk kenarlarına bakarak ilerlemeye başladı. 2-4, 3-5... yavaş yavaş ilerlerken Ali de otobüsü inceliyordu. Elinde torba, kucağında Ali ile dar koridorda yavaşça ilerlerken Ali'nin kahkahaları yankılandı otobüsün içinde. Sırtı annesinin göğsüne dayalı olan Ali, birden kıpır kıpır oldu. Numaralara bakan Kezban, oğlunun keyiflenmesine sevinerek öpüp koklamaya başladı.

*Canım oğlummmm. Sende seviniyorsun.* diyerek bileti tutan eliyle sımsıkı sarıldı.

Kısa bir süre Ali'yi sevdikten sonra tekrar koltuk numaralarına bakmaya başladı, Kezban. Fakat Ali, hiç durmadan çırpınıyordu. Elleri, kolları ve bacakları Kezban'ı sallıyordu.

*Dur artık annem.* dedi Kezban sevinçle.

*Ba... ba... ba...* sesler çıkarmaya başladı, Ali.

Kıyamet kopmuşçasına dondu Kezban. Koltuk kenarlarında gezinen gözlerini Ali'ye çevirdi. Ali, karşısında babası varmış gibi çırpınıyordu. Ve sürekli aynı sesleri çıkarıyordu. *Ba... ba* Kezban, Ali'nin baktığı yere çevirdi gözlerini. Kalbi durdu. Nefesi Kesildi. Elinde tuttuğu bilet süzülerek yere düştü.

*Mustafa* diye fısıldadı.

Mustafa tam karşısındaydı. Ve Ali'ye bakarak şirinlikler yapıyordu. Yüzü gülüyordu. Tıpkı oğlununki gibi! Sonra gülen gözleri ciddileşerek Kezban'ın gözlerine çivilendi. Soğuk ve anlamsız bakışlardan ürktü Kezban. Komadan çıkmış bir hale büründü. Mustafa'nın tam karşısında olmasına inanamıyor, inanmak istemiyordu. Mustafa, alay eder gibi el sallıyordu. Kezban'ın gözleri Mustafa'nın diğer eline doğru kaydı. Mustafa, parmağı ile numaranın yazılı olduğu koltuk kenarını gösteriyordu. 26-28.

***

Eve gelene kadar düşündü Kezban. Ama Mustafa'nın ne yapacağından çok nasıl yakalandıklarını düşündü. Büyük bir ihtimalle işe gider gibi yapmıştı. Ve bir köşede gizlenerek beklemişti. Fakat evden çıktığında sokakları en ince ayrıntısına kadar gözlemlemişti. Mustafa, o kadarda sabırlı biri değildi. Yolda, hatta garaj dolmuşuna binmeden yakalardı. Ama o, can alan son dakikaya kadar sabırla beklemişti. Mustafa'yla göz göze geldiği andan itibaren aklı çorba olmuştu Kezban'ın. Bahçe kapısına kadar bu karmaşa devam etti. Sonra evin içine girdiğinde ise büsbütün ayılmıştı. Ali, babasının kucağında uyuya kalmıştı. Mustafa, yatak odasındaki beşiğine yatırana kadar hiç konuşmamıştı. Kezban'ın kalp atışları sessiz evin içinde yankılanıyordu. Koridorda Mustafa'yı bekliyordu. Ağlıyordu. Bu kâbustan uyanmak istiyordu. Tansiyonu düştü. Camgöbeği yeşili duvara dayandı. Bu sırada Mustafa yatak odasından çıktı. Kezban toparlandı. Islak gözleriyle yalvarırcasına Mustafa'ya bakıyordu. Hızlı adımlarla Kezban'ın yanına geldi. Gözleri yine soğuk ve ifadesizdi. Solukları derin ve güçlüydü. Sinirli olduğunu anlıyordu, Kezban.

*Beni bu kaçışa sen zorladın Mustafa* dedi.

Cevap vermedi Mustafa ama soluklarının şiddeti arttı. Çene kemikleri iyice belirginleşti. Esmer teni kızarmaya başladı. Eli birden şahlanan at gibi havaya kalktı. Kezban, suratını eğdi. Gelecek tokadın acısını biliyormuşçasına. Ama tokat gelmedi. Kalkan el, bir pençe gibi saçlarını kavradı. Asıldı Mustafa tüm gücüyle. Oturma odasına sürükledi Kezban'ı.

*Yapma Mustafa, ne olur yapma!* diye acıyla haykırdı, Kezban.

Mustafa kâğıt mendil gibi savurdu, Kezban'ı. Odanın tam ortasına düştü. Mustafa, frikik kullanacak bir futbolcudan farksız kısa bir hazırlık yaptı. Ve Kezban'a doğru bir tekme savurdu. Kezban, sırtında bir kütleme hissetti acıdan önce. Mustafa'nın ayak parmakları kütlemişti. Sırtındaki tekmenin şokunu üzerinden atamayan Kezban, ensesine yediği ikinci tekmeyle bayıldı.


Yüksük 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin