Bölüm 6 (İlk dayak)

38 3 0
                                    



Elinde bir ekmekle sabırsız bir halde eve girdi Mustafa. Huzursuz ve sinirliydi. Gökyüzü güneş batmasına rağmen hala mavi ve sıcaktı. Kapının kapalı olması ona çok tuhaf geldi. Basamakları çıkarken cebinden anahtarını çıkardı. Sanki kapının bu sıcakta kapalı olması yasakmış gibi söylendi. Ama onun derdi başkaydı. Bir kanıt arıyordu. Bütün gün beynini kemiren fısıltıların doğruluğunu ispatlayacak bir kanıt. Anahtarı yavaşça beyaz demir kapının kilidine sokarak kapıyı kendine doğru çekip usulca açtı. Yine aynı karıncalanmayı hissetti vücudunda. O karşı koyamadığı ürperti ve anlam veremediği gevşeme. Tuhaf hissediyordu artık evde kendini. Camgöbeği yeşili uzun koridora baktı. Ses yoktu. Ali büyük ihtimalle uyuyordu. Peki, ya Kezban ne yapıyordu? Mustafa, kulağına biri sessizce bir şeyler söylüyormuş gibi pürdikkat kesildi. Sonrasında kaşları çatıldı. Sinirlendiğinde şişen şah damarı yine kendini göstermişti.

*Yakaladım sizi* dedi sessizce.

Ağır adımlarla baskın yapmaya hazırlanan polisler gibi ilerlemeye başladı. Koridoru ortalamıştı ki banyo kapısı açıldı. Ve Kezban çığlık attı. Mustafa irkildi. Böyle bir şey beklemiyordu. Kısa bir şaşkınlığın ardından Kezban derin bir nefes aldı.

*Ne zaman girdin içeri Mustafa'm? Aklımı aldın.

Çığlığın etkisiyle kısa süreli şok yaşayan Mustafa kendine gelmişti. Yeşil bornozun içindeki Kezban'ı tepeden tırnağa süzerken kulaklarını hiç rahat bırakmayan fısıltılar yine başlamıştı. Düşünüyordu Mustafa, hesap yapıyordu. Geç kaldığını, yakalayamadığını duyuyordu.

*Hayırdır, neden duş aldın?* dedi soğuk bakışlarla ve ses tonuyla. Sanki yaptığı anormal bir şeymiş gibi.

Kendini bir an yaramazlık yapmış bir kız çocuğu gibi hissetti Kezban. İzinsiz duş almak kabahatini açıklama gereği duymuşçasına açıklama yapmak istedi.

*Oğlun sağ olsun. Emzirirken üzerime kustu. Her şey kusuk oldu. Bende hem kendimi hem de kirlenen kıyafetlerimizi yıkadım. Neyin var Mustafa'm? Kireç gibi olmuşsun!

Duyduklarının birer aldatmaca olduğunu net bir şekilde duyuyordu, Mustafa. Sanki evin dışında frekans tutmuyormuş da evin içinde net çekiyormuş gibi. Kapıda duran hayat arkadaşını eliyle kenarı çekerek banyoya baktı. Kovanın üzerinde sıkılmış kıyafetler gözüne çarptı. Aklına hükmedemiyordu. Vicdanı bir an için sızladı. Ama sesler durmuyordu. Bununda yalanı için bir kılıf olduğunu söylüyordu.

*Mustafa, bu garip hallerin beni korkutuyor.* dedi Kezban sinirlenmeye başlamış ses tonuyla.

*Ooo, yine Mustafa'm, Mustafa oldu.* Dişleri gıcırdamıştı. İlk defa dişlerinin gıcırtısını duymuştu Kezban. *Var bir şeyler, var ama benim görmemede daha vakit var sanırım.

*Sen neyi ima ediyorsun?* diyerek bağırdı Kezban, *Açık konuşur musun? Alt tarafı bir duş aldım. Ne var bunda?*

Elindeki gazete kâğıdına sarılmış ekmek büzülmeye başlamıştı. Mustafa yumruğunu sıktıkça sıkıyordu. Cevap vermeden mutfağa yöneldi. Kezban, ardından sulanmış gözlerle ona bakıyordu. Kalbi kırılmış, hiç beklemediği biri tarafından, eşi tarafından bir namussuzluk yaptığı imasıyla baş başa bırakılmıştı. Mustafa mutfağa girerek gözden kaybolunca peşinden yürüdü. Bu kaldıramayacağı imanın hesabını sorması gerekiyordu. Gözleri utanmanın verdiği acıyla süzülüyor, kendini çaresiz hissediyordu.

Elindeki ekmeği tezgâhın üzerine bırakarak duvara sabitlenmiş camekânlı dolaptan su bardağı aldı Mustafa. Bu sırada Kezban içeri girdi. Mustafa, kendisini fark etmişti ama hiç umursamamıştı. Bu Kezban'ı iyice çileden çıkarmıştı.

*Sen ne rahat birisin! Çok yanlış tanımışım seni.* Gülümsüyormuş gibi konuşuyordu Kezban. Alay eder gibi.

Mustafa elindeki bardağı Kezban'ın başına doğru fırlattı. Hiç beklememesine karşın tam zamanında eğilerek başını bardaktan korudu Kezban. Ve arkasındaki koridorun duvarında parçalanan sesini duydu.

*Mustafa* diye bağırdı. Şoktaydı Kezban. *Delirdin mi? Ne yaptığını zannediyorsun?

Mustafa baygın baygın bakıyordu. Derin nefesleri saldırıya hazırlandığının göstergesiydi. Kezban ağlamaya başlamıştı. Ama Mustafa'nın umurunda değildi. Ya da bunu göremeyecek kadar öfkenin etkisindeydi. Kulaklarındaki fısıltılar dayanılmaz bir uğultuya dönüşmüştü. Ve buda sinirlerini arttırıyordu. Karşısındaki artık eşi değil can düşmanıydı. Fakat Kezban bu durumun bilincinde değildi ve sürekli konuşuyordu. Haklıydı. Ama Mustafa'nın ne kadar ileriye gidebileceğini bilmiyordu. Kezban, ardındaki cam kırıklarına bakarak söylenirken Mustafa ona doğru yaklaşmaya başladı.

*Şu evin haline bak! Her gün temizle çiçek gibi yap, değişen bir şey yok. Bok götürüyor evi. Senin ruh hastası halinde üzerine tuz biber oluyor.* Kezban başını çevirdiğinde Mustafa'yla burun buruna geleceğini beklemiyordu.

Mustafa'nın gözlerine baktı. O güzel gözlerden eser yoktu. Kafayı bulmuş tinerci gibiydi Mustafa. Onun bakışları artık yüreğini ısıtmıyor, buza çeviriyordu. Dişlerini sıktığını ortaya çıkan çene kemiğinden anlayabiliyordu.

*Neyin var Mustafa'm* dedi şefkatle. Korkmaya başlamıştı. Kendini her zaman mutlu ve huzurlu hissederdi Mustafa'nın yanında. Fakat şimdi hem huzursuz hem de çaresiz hissediyordu. Mustafa ruh gibi duruyordu karşısında ama hissediyordu. Bir şeyler olacaktı ama ne?

*Beni aldattığını biliyorum. Senin orospu olduğunu biliyorum* diye bağırdı Mustafa. Kezban, yüzünde patlayan tokatla mutfak kapısının kenarına çarparak yere düştü. Yüzündeki yangın kalbindeki yangını geçemiyordu. Mustafa'nın yüzü öfkeden kızıla, Kezban'ında tokat yediği yanağı pancara dönüşmüştü. Eli yanağında korku dolu gözlerle kocasına bakıyordu. Mustafa'nın durmaya niyeti olmadığını anladı.

Kezban'ın başına sardığı havluya pençeleriyle vurmaya başladı. Kezban, cılız bağırışlarıyla Mustafa'yı durdurmaya çalışsa da hırlayan Mustafa nefes aldırmıyordu. Dağılan nemli saçlarından fışkıran hoş şampuan kokusu, şiddetin, korkunun ve kükremelerin arasında anlamsız kalıyordu. Mustafa, Kezban'ın saçlarını kavradı. Canı yanan hayat arkadaşının çığlıklarını duymuyordu. Mutfağın zemininde sürüklemeye başladı. Elleriyle Mustafa'nın güçlü kollarına vuruyordu Kezban. Ayakları çırpınıyor, gücü yetmiyordu. Buzdolabının kapısına çarparak bıraktı Mustafa. Nefes nefese kalmıştı. Kezban'ın da tükenmiş bedeni kımıldamıyordu. Sinir bozucu bir sessizlik kaplamıştı evi. Sadece Mustafa'nın burnundan alıp verdiği nefesler duyuluyordu. Mustafa, yerde çaresizce kendisine bakan eşinden bir tepki bekliyordu. Korkudan nefes bile alamıyordu Kezban. Korku dolu gözlerinden dökülen gözyaşları, merhamet dilenen gözler, Mustafa'yı hiç mi hiç etkilemiyordu. O, sadece baygın, duygusuz gözlerle yeni saldırıya hazırlıyordu kendini. Kezban'a zarar verme içgüdüsü rahat bırakmıyordu. Duvara sabitlenmiş dolaba yürüdü. Kapaklarını açtı. Üst üste dizilmiş tabakları blok halinde sürükleyerek ayaklarının dibine düşürdü. Çıkan sesler evde yankılandı. Sonrasında Ali'nin ağlama sesleri. Mustafa, hiçbir şey olmamış gibi yatak odasındaki Ali'nin yanına gitmek için ağır adımlarla yürümeye başladı. Mutfak kapısından çıkarken Kezban hıçkırıklara boğuldu...

Yüksük 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin