12-1

248 21 0
                                    

"Ciddi ciddi iki gün burada mıyız şimdi?"

"Ben bakarım, gitmek istersen," dedim dürbünü suratımın önünden indirip.

"Yok da ne yapacaksın? Gözlem yapacağız dedin ama ne kadar?"

"Luna bir defasında babasının ne olursa olsun eve sekizde geldiğini söylemişti. O saatten sonrasını hep birlikte geçiriyorlarmış. Adam tapıyordu kızına lan," dedim dalgın dalgın eve bakarken. Silkelendim hemen sonra. "İşte hala öyle mi yoksa kafasına göre mi girip çıkıyor, ona bakıyorum."

"Anladım," dedi dirseklerini duvara, yanağını ise avuçlarına yaslayıp. Geriye attığı kalçasına kayan bakışlarımı dudaklarımı ısırarak kaçırdım. Satılık, üç katlı bir villanın çatısında, aramızda bir ev mesafe olacak şekilde Lawrence'ın evini dikizliyorduk. Bizi çok az da olsa görme ihtimali olan üç kişi vardı ki onlar kafalarını bizim olduğumuz tarafa çevirseler dahi saklanacak zamanı rahat rahat bulurduk. Bu yüzdendi rahatlığımız. "Şu araba onların mı?"

İşaret ettiği yere döndüm hızla. Siyah kabaca bir araba avlu kapısının önünde durdu. İçine baktım ama aradığım sıfatı göremedim. İki dakika sonra gitmişlerdi zaten.

Kafamı iki yana sallayıp serbest bıraktım boynuma asılı dürbünü. Yanıma çektiğim sandalyeye oturup yüzümü sıvazladım. "Adam içeride mi dışarıda mı onu bile bilmiyoruz."

Dürbünü alıp o bakmaya başladı bu sefer. Kafamı geriye atıp gözlerimi dinlendirdim. Yaklaşık bir saattir buradaydık. Ve şu zamana kadarki tek eğlencemiz az önceki araçtı.

"Jungkook, ben sıkıldım. Ne gelen var ne giden."

Başımı salladım aşağı yukarı. "Sen otur, ben bakarım."

"Yok, yok. Telefonumun da şarjı bitti zaten. Sen dinlen." Gülümseyip kollarımı önümde birleştirdim kafamı arkaya atarak. Bacaklarım ağrımıştı. Öyle ne kadar durduğumu bilmiyordum ama Taehyung dürterek uyandırdı. "Birisi geldi."

Kaşlarımı çatıp ayaklandım. Uzattığı dürbünü alıp gözüme yaklaştırdım. Siyah, limuzin benzeri araba kapıdan girdikten sonra adamlarının açtığı kapıdan indi. Bahçenin içini görecek kadar yüksek bir bina bulduğumuz için sevindim o an. "Geldi." Dürbünü yeniden ona uzattım. "Zaten anlarsın kim olduğunu ama yine de söyleyeyim. Sarışın olan." Etrafındaki tüm adamlar esmer ya da kumraldı. Ciddi anlamda sarı sarı parlayan tek kişi oydu. Gerçi yaşlanmanın getirisiyle sarılarına beyaz karışmıştı ama yine de sarışındı.

Taehyung orayı izlerken kolumdaki saate baktım. Sekize üç dakika vardı. Belki de Luna'yı yahut hiç değilse anısını yaşatmak için rutinine devam ediyordu. "Eve girdi."

"Biraz daha bekleyelim. Tekrar çıkarsa diye."

On beş dakika sonrasında hala kapıyı gözlerken "Sakalların uzamış," dedi kısık sesle, düşünüyor gibi. Hava iyice kararmıştı ama evlerin hemen önündeki direkler yolları ve yüzlerimizi aydınlatıyordu. Refleks olarak elimi yanağımdaki kısa tüylerden geçirdim kafamı sallarken. "Sakal insanı nasıl bu kadar değiştiriyor, aklım almıyor."

Dürbünü çekip ona baktığımda beni izlediğini gördüm. İki gündür evde oturup bir şeyler düşünüyorduk. Dolayısıyla tıraş olmayı akıl edememiştim. Ama o da edememişti. Onun da sakalları çıkmıştı. "Aynada hiç kendine baktın mı bugün?"

Dudağını büktü. "Bakmadım. Her zaman mükemmelim çünkü," deyip hayali saçlarını savurdu omzundan.

Güldüm yeniden önüme dönerken. "Suratında herhangi bir şey değişince yaşın da değişiyor. Yaşını öğrenmeden önce bir türlü tahmin edemiyordum, biliyor musun?" Güldü hayretle. "Cidden bak. Sakalsızken diyorum ki, yirmisine yeni girmiştir. Sonra sakal bırakıyorsun, şaşırıp kalıyorum, benimle yaşıttır belki diyorum. Saçlarını uzatıyorsun, yok ya küçükmüş diyorum. Kestiriyorsun, e yine büyüdü diyorum." Konuşmamı sonlandırıp kaşlarımı çatarak suratına bakınca kahkaha attı. "Gülme. Ben kendimle ne kadar çeliştim, haberin var mı senin?"

Gülümsemesi yerini korurken dirseğini duvara yasladı. "Neden bu kadar takıldın ki yaşıma? Küçük olsaydım sıkıntı mı olacaktı senin için?"

"Yaş benim için, eğer o insanla aramda güçlü bir bağ varsa, sıkıntı değil. Ama öyle bir şey yoksa ve karşımdaki kişi kardeşim yaşındaysa tuhaf hissetmem de diyemem açıkçası."

Kafasını salladı bakışlarını yeniden aşağıya indirirken. Soğuktan kızaran yanaklarını ısıtmak ister gibi ellerini birbirine sürtüp yüzüne yasladı. Her ne kadar ona bakmayı bırakmak istemesem de yeniden dürbüne geçtim.

Saat on ikiye vurmuşken Taehyung yere oturmuş, sırtını sandalyeye, kafasını bacağıma yaslamış şekilde uyukluyordu. Uyandırmaya elim gitmediği için yavaşça montumu çıkarıp üzerine örttüm. Zaten soğuk olan hava esmeye başlamıştı.

Hem onu hem Jimin'i tehlikeye atıyordum. Jimin evdeydi, saat başı fotoğraf atıyordu, bu konuda rahattım. Ama Taehyung tehlikedeydi. Her an birisi bizi görebilir, kurşuna dizebilirdi. Ve bu sanki hiç umurunda değilmiş gibi yine de katılmak istemişti bize. Bunu neden yaptığını bilmiyordum. Yardım etmek mi istiyordu, yoksa zaten etrafında sevdiği insan ve kaybedeceği bir şey olmadığı için eğlence mi arıyordu? Bilmiyordum ama burada olduğu için şanslı sayıyordum kendimi.

Başı yan tarafa düşünce irkilerek uyanması, yarım saatini almıştı. Saç uçlarında gezinen elimi dürbünün diğer tarafına yerleştirip boynumdan çıkardım ipini. "Var mı birileri?" dedi esneyerek ellerini gözlerine bastırırken. Gelen esneme isteğimi bastırıp kafamı iki yana salladım.

"Işıklar sönmeye başladı ama."

"E uyusana o zaman." Oturduğu yerde yan dönüp bu sefer yanağını yasladı bacağıma.

"Biraz daha bakayım, uyurum. Ama sen geç, içeride uyu. Daha rahat edersin."

Yeniden esnerken kafasını salladı. "Çok geç kalma. Onlar da uyuyor zaten." Ayaklandığında dengesini kuramadı ilk başta. Elimi uzatıp kolundan tuttum. Yarı kapalı gözleriyle yaklaşıp ensemden tuttu ve saçlarımı öptü. Bunu uyku sersemi olduğu için mi yoksa canı istediği için mi yaptığını anlayamadım. "Haydi iyi geceler," dedi ve montumu omuzlarıma bıraktıktan sonra dönüp hafifçe yalpalayarak ilerledi.

Gülümseyerek minik çadıra gidişini izledim. Çadır o kadar küçüktü ki kenarlardaki duvarı geçmiyordu boyu.

Bir şeyler ters gitmezse iki gün sonra Lawrence diye bir adam kalmayacaktı ortada. Gerçek anlamda, kemikleri bile kalmayacaktı. Sadece o zamana kadar ölmememiz gerekiyordu.

𝓢𝓞𝓝 𝓔𝓛 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin