Tahmin ettiğim gibi gitmiyordu olaylar. Eline bir şey alıp bizi kovalar diye düşünmüştüm, içeriye davet edip kahve yapmasını değil.
Taehyung'un suratına boş boş baktıktan birkaç saniye sonra kendisine çekmiş, sarılmıştı. Taehyung'un nasıl rahatladığını, gözlerini kapatıp kadının zarif bedenini sarmaladığını gördüğümde yolda harcanan günümü unutmuştum. Aklımdaki kötü düşünceler de gitmişti doğal olarak. Her şeyin düzeleceğini, aile falan olacaklarını sanmıştım.
Oysa kadın yarım saatlik muhabbetin sonunda söylediği tek cümleyle hepsini çöpe atmıştı.
Bardağını kırmızı dudaklarından çekip yanındaki sehpaya bıraktı ve bir bacağını diğerinin üzerine atarken alayla konuştu. "Hala erkeklerden hoşlandığını mı düşünüyorsun?" İnanır mısınız, bu cümle değildi ortamı mahveden.
Yudumumu yutacakken güldüğüm için çıkan değişik seslerle Taehyung kızgın ifadesiyle susmamı işaret etti. "Pardon," dedim aldığım peçeteyle dudağımın kenarından akan kahveyi silerek.
Baş parmağıyla beni gösterirken annesine baktı, hafif kırılmış ama dalgasını da eksik etmeyen bir ses tonuyla. "Sevgilim."
"Kız arkadaşın vardı. Elisa mıydı adı..." Hayır, hayır, bu da değildi.
"Onu nereden biliyorsun?" dedi oturduğu yerde dikleşerek. Bana anlattığına göre annesi terk ettikten sonra tanışmıştı Elisa'yla.
Kadın basit bir şeymiş gibi elini salladı havada. "Baban söylemişti zamanında." Bunun belki biraz etkisi vardı ama yine de bu da değildi.
Ortalık kızışmaya başlamıştı. En azından Taehyung hiddetleniyordu. "Babam senin nerede olduğunu biliyor muydu?"
Omzunun silkti kadın. Adını hala bilmediğimi fark ettim o sırada. "İlk bir iki yıl, babanı cidden sevdiğim için temasımızı kaybetmedim. Sonrasından sıkılmaya başladım."
Ceketimin şapkasının ısırdığım ipi açık kalan ağzımda omzumdan sekip serbest kaldı. Fazla... Patavatsızdı?
Taehyung'un içine çektiği derin nefesi gözlerini kapatıp sakince bırakışını izledim. Ortamdaki gerginlik zaten yumuşak olan koltuğa iyice gömülmeme sebep oluyordu. "Konumuz bu değil," dedi bakışları hala annesini bulmazken.
"Neymiş konumuz? Yeniden aile olalım diye konuşma mı yapacaksın?" Kalkmış kaşlarımı bir türlü kapanamayan ağzım takip ediyordu. Koltukta biraz daha aşağı kayıp elimi ağzıma kapattım. Bu kadının oğluyla ne alıp veremediği vardı? Yoksa hep mi böyleydi? Şayet öyleyse Taehyung'un neden aramak istemediğini anlayabiliyordum. "Öyle bir şey düşünüyorsan," dedikten sonra Taehyung'un da fark edeceği bir yavaşlıkta beni süzdü ve zorlu bir gülümsemeyle devam etti, "önce düzelmelisin." Buydu. Hepsini geçtim, her şeyi yok saydım, bu cümle Taehyung'un yüzündeki hayal kırıklığını apaçık ortaya seren cümleydi.
Tekrar derin bir göğüs geçirdi. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra kafasını iki yana salladı. "Neden uğraşıyorum ki?" deyip ayaklanınca peşi sıra ayaklandım. Kapıya doğru yönelirken yılmışçasına söyleniyordu. "Sen her zaman kendini bilmezdin zaten."
Kadının duyduklarına inanamıyor gibi güldü alayla. "Kendimi bilmez olsaydım sizden sonra mükemmel bir aile bulduğumu da söylerdim. Kanser olmayan, bana bakabilen bir eşim, birbirinden zeki, pırıl pırıl, iki tane normal çocuğum var. Sen ne yaptın? Annem yok, diye ağlaya ağlaya gezdin mi sokaklarda? Sonra sana acıyan birisi çıktı, seni sevdiğini söyledi, sen de inandın değil mi? Hâlâ safsın, Taehyung. Benim çocuğum olamayacağını sana baktığım her saniye biraz daha anlıyorum. O kadar acınasısın ki yüzüne bakasım gelmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓢𝓞𝓝 𝓔𝓛
FanfictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. *Tamamlandı. Bu hikayenin yazarı 'heyoscar' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.