Taehyung'un evine gitmek tehlikeli olabileceği için bizim eve gitmiş, duşlarımızı almış, üzerimizi değiştirmiş, yatağıma uzanmıştık. Sessiz sakin tavanı izlerken şiddetle çalan kapı bunun er geç olacağını bilen beynimi düşünmekten kurtarmıştı. Sevinsem mi yoksa hala bir umut gelenlerin polis olmadığını düşünen tarafım için üzülsem mi bilemiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da hemen yanımda yatan Taehyung'un dönüp çatılı kaşları ve açılmış ağzıyla bana bakmasıyla kalbimde hissettiğim sızıydı.
Gülümsedim onu rahatlatmak için. Sessizce konuştum sonra. "Plana sadık kal. Bir şey olmayacak." Yanından kalkıp merdivenlere yönelirken sakin adımlarla beni takip ediyordu.
Kapıya uzandığımda annem sabahlığını kuşanırken göründü merdivenin başında. Bir bana bir de birkaç adım gerimde kollarını birbirine dolamış Taehyung'a bakıyordu. "Ne oluyor?" Hyun Bin amca göründü arkasından, aynı soruyu sorarcasına gözleri üzerimizde gezindi.
Odasından apar topar çıkan Jimin de eklendi kadroya. "Abi?" dedi endişeyle yüzüme bakıp aşağı inerken.
"Öğreniriz şimdi," dedim kaşlarımı çatarak, ne olup bittiğini anlamayan bir surat ifadesine bürünerek. Kapıyı açtığımda iki polis memuru karşıladı beni. Gelen yutkunma isteğine engel oldum. "Umarım bu saatte alacaklı gibi çalmanızın geçerli bir sebebi vardır," dedim sinirle, kapıyı tamamen açmayıp ağırlığımı pervaza vererek.
Memurların tek bir mimikleri bile oynamazken bir tanesi konuşma zahmetinde bulundu. "Jungkook Jeon?"
"Benim," dedim kaşlarımı çatıp duruşumu dikleştirirken. "Bir sorun mu var?"
Cümlemi bitirir bitirmez konuştu. "Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor."
Mümkünatı varmış gibi daha çok çattım kaşlarımı. "Neden?" İçeriden koşuşturma sesleri duydum, annemin kapıya geldiğini tahmin ediyordum.
"Sorun mu var memur bey?" dedi önüme geçip.
"Jungkook beyin bizimle gelmesi gerekiyor, hanımefendi."
"Neden?"
Adam ifadesizce anneme bakınca kolunu tutup geriye çektim. "Eminim önemli bir şey değildir. Hemen gidip gelirim, merak etme."
x
Eve geri döndüğümde Taehyung'un da orada olmasını beklemiyordum. Tekli koltukta oturan Jimin'den biraz uzakta, annemle Hyun Bin amcanın arasına oturmuş ağzımı açıp bir şey söylemem için yüzüme bakıyordu. "Luna'nın babası ölmüş," dedim annemle, Hyun Bin amcaya bakıp. "Bir bilgim olup olmadığını sordular."
"Samimi miydiniz?" diye şefkatle sordu Hyun Bin amca.
Omuz silktim. "Kızının tüm erkek arkadaşlarından nefret ederdi." İkisi de kafa sallayınca verdiğim nefesle omuzlarımı düşürdüm. "Haydi, uyuyun siz. Çok geç oldu."
Annem ayaklanıp boynuma sarıldı. "İyi geceler," dedi yanağımdan öpüp ayrılmadan önce. Hyun Bin amcaya baş selamı verdim yanımdan geçerken. Merdivenden çıkışlarını izledim bir süre.
Gözden kayboldukları an sabırla bana bakan Taehyung'un yanına attım kendimi. Koltukta aşağı kayıp yayıldım gözlerimi açık tutmakta zorlanırken. Jimin sessiz adımlarla yaklaşıp yanıma oturdu. "Jack adımı vermiş hemen. Olaydan haberim var mı, neden beni arıyorlardı falan, onları sordular."
Bağdaş kurup bana çevirdi bedenini. "Sen ne dedin?"
"Tek ortak noktamızın Luna olduğunu, hayatımda sadece bir defa gördüğümü, onda da evden kaçtığımı söyledim. Çok tutucu bir insan olduğu için ilişkimizi gizlediğimizi söyledim. İlişkimizi öğrendiğinde de çok sinirlendiğini, beni o yüzden aradığını falan." Alt dudağını dişlerken kafasını salladı. "Bir de, polisler aralarında konuşurken duydum, evdeki insanlar yapanın Jack olduğunu doğrulamışlar."
Gözleri büyüdü dehşet içinde. "Üç kişiydi..." Dudağımı büzdüm omuzlarımı kaldırırken. "Neden?"
"Şahsen, Lawrence'ın emrinde çalışan birisi olsaydım, ki babam öyleydi, öldüğü için sevinirdim. Jack'i ele vermelerinin sebebini de onun da Lawrence'tan geri kalır bir yanı olmamasına yoruyorum."
"Madem öyle, neden çıkmadılar işten?"
"İzin vermiyor ki. İşten çıkmalarının tek yolunun ölüm olduğunu söyleyip duruyor. Yani öyleydi. Hâlâ öyle mi bilmiyorum."
"Çalışanları memnun olduğuna göre hâlâ öyleymiş."
Onayladım kafamı sallayarak. "Jack de tutuklanmış bu arada. Müebbet istiyorlarmış hatta."
"Nereden biliyorsun?"
"Namjoon'a rastladım. Yakından ilgileniyorum, merak etme, dedi."
Güldü omzunu koltuğa yaslarken. "Bakıyorum bayağı yakınlaşmışsınız."
Başımı ondan tarafa çevirdim gülerken. "Senin kadar olmasın."
Gülüşü yavaşça gülümsemeye döndü. Yorgunluğuma huzur eklemesi göz kapaklarımı taşımamı zorlaştırıyordu. "Ben odama geçeyim," diyen Jimin'e döndüm.
Suratındaki sırıtışı görmezden geldim. "İyi geceler."
Yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. "Sana da." Ayaklanmadan önce Taehyung'a elini açıp kapatarak veda etti.
Ayak sesleri uzaklaştı, en sonunda kapı sesi geldi. "Bitti mi şimdi?" dedi Taehyung, elini uzatıp kazağımın bozulan yakasını düzelterek.
Bedenini kolumun altına çektim. Gözlerimi kapatıp kokusunu da içime çekerek derin bir nefes aldım. "Galiba öyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓢𝓞𝓝 𝓔𝓛
FanfictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. *Tamamlandı. Bu hikayenin yazarı 'heyoscar' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.