Çalan alarmla gözlerimi kırpıştırdığımda birisi benden hızlı davranıp kapatmıştı bile. "Uyan hadi uykucu. Kimse uyanmadan çıkalım." Yanağımda bir sıcaklık hissettiğimde biraz daha mayıştım. "Uyu diye öpmedim." Bir şeyler mırıldanıp arkamı döndüm. "Ağabey," dedi dürterek. Şiddete kayıyordu yavaştan.
"Sen git giyin, geliyorum ben."
"He ben de yedim zaten." Ses çıkarmadım. "Her sabah, istikrarlı şekilde devam ediyorsun uyanmaya direnmeye. Helal, süper, devam," dedi konuşmasını sessiz bir alkışla sonlandırıp. Yine bir şey demedim. Cidden uyku çok tatlı geliyordu. "Sen istedin." Duvar kenarında yattığı için sırtıyla duvardan destek aldığını gördüm yarı kapalı gözlerle. Sonrasında yerdeydim.
"Çüş Jimin, çüş."
"İnek miyim ben?" deyip yataktan indi ve üzerime basarak odadan çıktı. Sabır dileyerek ayaklandım. Odamdaki banyoya girdim küfür ede ede. Yüzüme soğuk su çarptım birkaç defa. Tıraşımı olup küçük dolaptaki losyona uzandım. Losyonu alınca arkasından kırmızı bir şişe parladı. Her bir tarafımın onun anılarıyla dolu olduğunu ancak o sırada fark etmiştim.
Parfümü elime alıp kapağını kokladım. Bu parfüme bayılırdı. Çocukluğumuzda da öyleydi. Ne zaman çantamda görse alır sıkardı. Ve ben bu kokuyu ne zamam duysam ona sarıldığım zamanlar aklıma gelir, istemsizce gülümserdim. Belki hiçbir zaman o tarz bir duygu beslememiştim onun için ama hayatımdaki en önemli yere sahip insanlardan birisiydi. İyi bir insan olmayı onunla öğrenmiştim. Etrafındaki insanlara o kadar güzel davranırdı ki hep onun gibi olmayı diletirdi bana. Sevmediği kimse yoktu,ciddi anlamda. O kadar sevgi doluydu ki. İçi dışına vurmuştu resmen, bal köpüğü gözleri sürekli parlardı. O parıltı benim yanıma geldiğinde yaramaz bir parıltı haline gelirdi. Ve o parıltının sadece bana özel olması o kadar güzeldi ki.
Gözlerimi açtığımda yanımda kimse yoktu. Oysa banyoyu kaplamaya başlayan koku sanki Luna kollarımın arasındaymış gibi hissettiriyordu. Titrek bir nefes çektim içime. Bu kadar güzel bir insan ölmemeliydi.
Ölümlerden etkilenen bir insan değildim. Çocukluğum insanların öldürülüşünü izlemekle ve bu konuda nasıl duygusuz, soğukkanlı olunacağını öğrenmekle geçmişti. Ancak gelin görün ki ölenin bu kadar yakınım olması istemsizce kalbimde bir şeylerin harekete geçmesine sebep oluyordu. Oysa bu zamana kadar ölümüne üzüldüğüm tek kişi babamdı.
Luna'nın babası ölen birisinin arkasından ağladığımı görseydi kafama vururdu bir tane. Benim babam da suratıma bakmazdı büyük ihtimalle. Ne diyebilirdim ki? Duygusuz olmaktan ölesiye yorulmuştum. Daha konuşmayı öğrenemeden önümde adam öldürmeye, işkence etmeye başlamışlardı. Bana bunları izletmişler, ileride böyle olacağımı söylemişler, silah tutmayı, ateş etmeyi öğretmişlerdi. Kimse de çıkıp demiyordu, bu daha bebek diye. Aksine beni Luna'nın babasının yerini dolduracak kişi olarak görüyor, ona göre hareket ediyorlardı. Çocukken bunlar çok hoşuma giderdi, yalan yok. Bacak kadar boyumla kazık kadar herifleri önümde diz çöktürüyordum. Güzel duyguydu güzel olmasına ama kesinlikle bir çocuk yetiştirme yöntemi olarak görülmemeliydi. Babama kızmak istediğim tek konu buydu. Kızamıyordum çünkü o da böyle yetiştirilmişti. Bana çok değer vermişti, bunu da her fırsatta göstermişti ama acımasız şerefsizin tekiydi. Çok seviyordum, bu yüzden peşimde insanlar vardı, lakin örnek alınacak bir insan olduğu söylenemezdi.
Parfümü dolaba yerleştirip gözlerimi sildim ve tekrar yıkadım yüzümü. Jimin her an kapıma yüklenebilirdi.
Kendi aldığım parfümden sıkıp aşağıya indim. Sessizlik içinde mısır gevreklerimizi bitirdik. "Ben üzerimi değiştirip geliyorum," dedim çoktan hazırlanmış Jimin'e. Hafif makyaj bile yapmıştı. Sadece şapkamı çıkarabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓢𝓞𝓝 𝓔𝓛
FanfictionHer kurbağa öptün diye prens olmaz; kral da olabilir. *Tamamlandı. Bu hikayenin yazarı 'heyoscar' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.