Multimedya: Kraliçe Mithian Pendragon (Eldar'in varisi).
Bölüm şarkısı:Sia-Big Girls Cry🎶
"Senin suçun değildi, Arthur. Onu ben öldürdüm, benim suçum. Sihir gücüne sahip olduğunu bildiğim hâlde onu yalnız bıraktım. Üstelik kim olduğunu saklamanın ne demek olduğunu bildiğim hâlde."
"A-annemi sen mi öldürdün,baba?" diyerek kapıyı araladı Cassiopeia, sesi titriyordu. Az önce dudaklarını idrak etmeye zorlanıyordu, adeta bir kabusun içine düşmüş gibiydi. Sonu olmayan bir kâbusun ortasına düşmüştü ancak bu kâbustan kurtuluş yoktu. Çırpındıkça karanlık ve korkunç rüya onu daha dibe çekecekti, Cassiopeia ise bunun farkındaydı.
Arthur ile Merlin, duydukları ses ikisinin de irkilmesine, endişe sarmaşığınin benliklerini sarmaya başlamasına neden olurken şaşkınlık dolu bakışları kapıya çevrildi ikisinin de.
"Cassiopeia?"
"BANA CEVAP VER! ANNEMİ SEN Mİ ÖLDÜRDÜN?"diye sordu Cassiopeia sesi titriyordu, kin ve nefret dolmuştu saniyeler içinde. Acı sanki iliklerine işlemiş gibi hissediyordu. Bir günde gerçek sandığı her şey yalan çıkmıştı. En çok güvendiği kişiler tarafından ihanete uğradığını öğrenmişti, yıllarca. Bunca yıl koca bir yalan ile büyümüştü. Tıpkı annesi gibi. On beş yıl, on beş yıldır büyük bir yalana inanmıştı, inandırılmıştı. Annesinin yıllar önce çıkan bir savaşta öldüğünü sanıyordu, ona öyle denmişti, şimdi ise annesinin katilinin aslında babası olduğunu öğrenmişti. Hangisi daha acıydı? Yıllarca koca bir yalana inanmak mi? Yoksa babasının, öz babasının annesinin katili olması mı?
Kalbine bir hançerin saplandığı hisstti, tüm bedeni buz tutmuş gibiydi. Hareket edemiyordu, adeta felç olmuş gibiydi. Zihni bulanıklaşmaya başladı, kulaklarında sadece "onu ben öldürdüm," cümlesi çınlıyordu. Keşke dedi, keşke tüm bunlar bir kabus olsa diye düşünmeden edemedi genç kadın. Bir günde bu kadar ihanet fazla gelmişti, fazlaydı.
"On beş yıl! On beş yıl beni bir yalana inandırdınız!"dedi Cassiopeia, sesi gittikçe daha da kin ve nefret dolmaya başlamıştı. Gözündeki yaşlar adeta dökülmek için adeta savaş veriyordu. Ağlamayacakti. Zayıflığını babası ile dayısına bile gösterecek değildi, göstermemesi lazımdı.
"Cassiopeia beni dinle, lütfen sakin ol," dedi Kral Arthur oturduğu sandalyeden kalkıp, Cassiopeia'ya yaklaşırken. Cassiopeia bir kaç adım geri çekildi,eli ile Kral Arthur'u durdurdu. Kral Arthur'un bedeni görünmez bir sarmaşık ile sarılmaya başlamış gibiydi, endişe ve korku sarmaşığıydı bu.
"Yalanlarınızı daha fazla dinlemeye eğim, dinlemek istemiyorum! Hepinizden nefret ediyorum!", Cassiopeia'nin sesi odada yankılandı bir süreliğine. Kapıya dönüp kapıyı açıp çarparak çıkarken, Merlin, kızının peşinden koşup bileğinden yakalamayı başarmıştı. Korkuyordu. Yıllar önce sevdiği kadını kendi elleri ile öldürerek onu kaybetmişti şimdi kızını da kaybetmek istemiyordu, kaybedemezdi biricik kızını.
"Nereye gidiyorsun?"
"Seni ilgilendirmez! Bırak bileğimi."sesi titriyordu. İhanet ardına ihanet'e uğramak yıkmıştı Elsa'yi. Üstelik yaşadığı bu dört en güvendiği kişiler tarafından olmuştu. En çokta babasının ihaneti yakmıştı canını. Neden yapmıştı ki bunu? Cassiopeia daha beş yaşında küçük bir kız çocuğuydu annesi öldüğünde. Babası neden küçük kızının elinden mutluluğunu elinden almıştı? Bunu hak edecek ne yapmış olabilirdi ki Cassiopeia?
"Ben senin babanım, Cassiopeia. Benimle böyle konuşamazsin!"
"Ne yazık ki haklısın, ama aynı zamanda da annemin katili olduğunu unutma baba. Şimdi bileğimi bırak canımı yakıyorsun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pendragon Mirası: Ejderha Leydisi
FanfictionCassiopeia'nin tek istediği vardı, annesine kavuşmak. Bunun için ise geçmişe gidip annesinin yaptığı yanlışların önüne geçmeye ve tarihi değiştirmeye karar verdi. Bunu yapmak için bir kaç yıl öncesine, cadı ve büyücülerin idam edildiği seneye gitmes...