3. Bölüm [Karanlık Çöküyor]

16 6 0
                                    

                  Atın toynaklarından gelen sesler, ıssız karanlığa ürpertici bir biçimde hayat veriyordu. Ayın ışığı nehrin üzerine yansımış, cırcır böcekleri şarkılara başlamıştı. Atın ezdiği yapraklar rüzgarda savruluyor, son sürat giden Valiant'ın heyecanı, onun soğuğu hissetmesine engel oluyordu. Karanlıkta görme yetisi sayesinde atına rehberlik ediyordu. Geceden daha koyu olan bu at. Kalgut tarafından hediye edilmişti. Soğuk diyarlardan gelen atların, buna sadece atlar değil diğer hayvanlarda dahil, dondurucu derecelerde hayatta kalabiliyorlardı. Valiant, vücudu fırın gibi sıcak olan ata sokuldu. Bunu soğuktan korunmak için yapmamıştı. En azından şimdilik endişelenmesi gerektiği şey soğuk değildi. Atını yavaşlattı. Nalların sesleri, yerini belli belirsiz yaprak çıtırdamalarına bıraktı. Dikkatlice attan indi eğilerek yürümeye başladı. Adımları kadife gibi yumuşaktı çıt çıkmaması gerekiyordu çünkü ileride insanlar vardı.

               İkisininde kalp atışları hızlanmıştı.  Atının yanağını narince okşadı. Böylelikle hem kendini hemde hayvanı sakinleştirdi. Onu orada bırakıp sinsice yürümeye başladı. Ağaçların arasından gelen zayıf ışığı farketti. Birtakım seslerin ardından bunların Fırtına Diyarı'na ait olan askerler olabileceğini düşündü.

               Esifuhlular havaya hükmederlerdi. Okçulukta çök iyiydiler. Cevherleri havanın gücünden geliyordu. Özel yivli yayları, cevherleriyle birleşince en güçlü zırhları bile delebilirdi. Bu işlem o kadar hızlı olurdu ki okun sizi delip geçtiğini anlamazdınız bile . Tabi ki bu kadarını usta cevher kullanıcıları yapabiliyordu. Daha acemiler ancak zırhsız düşmanları indirebilirdi. Fırtına Diyarı askerleri yakın dövüşten her zaman uzak olmaya çalışır, avlarını tuzağa çeker, okçularla işlerini bitirirdi. En keskin aletleri, kılıçları, en güçlü yayları Esifuh Demircileri yapardı. Bütün yeteneklerine rağmen elbette onlarında zayıf olduğu konular vardı. Yakın dövüşte oldukça kötüydüler. Dar ve sıkı ormanlarda hedefleri kolay tutturamazdılar. Vur kaç tekniği çoğu zaman meyvesini vermezdi.

                Eğer Valiant'ın karşısındaki askerler Esifuhlularsa talih ondan yanaydı çünkü etrafında ağaçtan bol başka bir şey yoktu. Geceninde gücünü kullanarak aralarından sıyrılabilirdi. Bunları düşünürken ilerlemeye devam ediyordu lakin artık atını göremiyordu. Sis çökmüş her şeyi bulanıklaştırmıştı. Ayın ışığıyla birleşen sis, parlak gri tonuyla Valiant'ı sanki başka alemlere davet ediyordu. Yeteneği sayesinde bu sise rağmen insanları rahatça görebiliyordu. Kılıcını çekti, saldırı için kendini şimdiden hazırlamıştı. Adımlarını hızlandırdı, sisin arkasındaki ışığa gittikçe yaklaşıyordu. Yaprak hışırtıları artık gürültü çıkarmaya başlamıştı ki bir anda bacağına bir şey takıldı. Yerden çıkan zincirler ellerini bağladı. Ayaklarına nereden geldiği belli olmayan prangalar geçirilmişti. Elindeki acı yüzünden istemsizce kılıcı bıraktı. Yere düşen kılıç ayağındaki demir prangaya çarpınca ortaya çıkan ses ormandaki sessizliğe son verdi. Tam bağıracakken boğazına zincirler dolandı. Konuşmayı bırak, nefes almakta bile zorluk çekiyordu. Topraktan çıkan zincirler yerin altına doğru çekilince Valiant diz çökmek zorunda kaldı. Anlaşılan o ki biri ona karşı cevherini kullanmıştı.

                İlerdeki ışık söndü, hareket edemiyordu heryeri koyu bulutlar ve dumanlar kapladı. Arkasından bir şeyin ona yaklaştığını hissetti. Önce soğuk hançer ensesini dondurdu ardından sıcak nefes kulağına doğru üfledi. Fısıltıyla konuşan kişi kadındı.

"Kimsin sen ?" Valiant, boğazını sıkan zincirlerin gevşenini fark edince derin bir nefes aldı ve öksürdü. Kendini zorlayarak cevap verdi.

"Asıl sen kimsin ?" Daha sorusu tamamlanmadan zincirler yeniden sıkıldı. 

ALZALAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin