"Herkes uyudu." Chan, salona girdiğinde Minho kafasını kaldırdı baktığı telefondan. Kedi videoları arkadan oynarken Minho sakin bir nefes almaya çalıştı. Dün yanına gelip onunla şarap içmek istediği andan itibaren koruyamadığı sakinliği ve içinde bitmeyen heyecanıyla en sonunda bu zamana gelmişti. Basit bir eylemi neden bu kadar abartmıştı bilmiyordu ama sürekli atan kalbi bir şeyler olacağını söylüyordu ve bu, istemsizce onu heyecanlandırıyordu.
Minho telefonunu kapatıp koltuğa bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve Chan'ın yanına gitti. Gamzeleri belli olan adam, gecesini güzelleştirirken ne yapacağını aynı zamanda merak ediyordu çünkü Chan, çok fazla içebilen veyahut içen biri değildi. Özel günleri kutlamak için aldığı birkaç yudum dışında hiçbir şekilde ağzına sürmezdi. Kendince nedeni, alkolün tadını beğenmemesiydi. Eh, Minho da aynı olduğundan anlayabiliyordu ve bundan kaynaklı ani içki sorusu ona garip gelmişti. Her ne kadar yalnız zaman geçirecek olmaları onu mutlu etse de, istemsizce sorgulamıyor değildi.
Chan, adımlarını balkona çevirdiğinde Minho sessizce onu takip etti. Gün içerisinde onu çok görememiş olmasının özlemiyle gözleri sırtında gezerken derin bir iç çekti. Bir insanı bu kadar özlemek doğal olabilir miydi?
Balkona geldiklerinde sürgülü kapıyı çekti Chan ve geri çekilip Minho'nun geçmesine izin verdi. Minho tebessüm eşliğinde balkonlarına çıktığında, karşılaştığı görüntü ile duraksamıştı bir süre.
Minik ışıklar, balkon demirlerini sararken küçük alana iki kişilik bir koltuk konulmuş ve önündeki masaya şarap ile iki kadeh yerleştirilmişti. Sade ama bir yandan da tatlı olan bu ortam sanki randevudalarmış gibi hissettiriyordu ona. Her ne kadar öyle bir ortamda olmadıklarını bilse de Minho, hayal etmeyi ve ummayı seviyordu gerçekten uzak olduğunu bile bile.
"Çok güzel." diyebildi Minho sadece. Chan gülümserken içindeki tüm endişe yok olmuştu. Ne yapacağını bilemediği saatlerin ardından geldiği fikir her ne kadar hoşuna gitse de, tek derdi Minho'nun beğenmesiydi ve gencin yüz mimiklerinden anladığı kadarıyla cidden beğenmişti ortamı. Mutlu etti bu Chan'ı. Umuyordu ki, geçen dakikalar onu veya onları daha mutlu ederdi.
Chan arkasından geçip koltuğa oturdu ve ardından hafifçe vurdu yanındaki boşluğa. Bir nevi daveti Minho elbette reddetmedi ve ilerleyip yanına oturdu. Chan bu sürede ikisinin kadehlerine dolduruyordu şarapları. Amacı içmekten çok cesaret almaktı. Alkolün kanında gezerken oluşturduğu öz güveni kullanacak ve herhangi bir şekilde alabileceği olası ters tepkide ise diğer gün bu mazereti ileri sürecekti. Yani, en azından öyle planlıyordu.
Kadehlerden birini Minho'ya uzattıktan sonra Minho teşekkür edip elinden aldı ve gecikmeden şarabı damağı ile buluşturdu. Gözleri şarabın şişesine gittiğinde gördüğü tarih ile kaşlarını kaldırdı. Eski tarihli şarap, daha büyük kuşku düşürmüştü Minho'nun içine. Kesinlikle bir şeyler dönüyordu ve bunu bilmemek, onu çok diken üstünde hissettiriyordu.
"Rahat değil gibisin." Chan'ın cümlesi ile gözlerini ona çevirdi Kore'nin yıldızlı gökyüzünden. Her ne kadar Chan bir nevi kendine söylemiş de olsa, Minho öyle olduğunu yansıtmak için arkasına yaslanmıştı. Yan yana oturup herhangi bir temasta bulunmamaları her ne kadar rahatsız etse de ses çıkarmamıştı.
Tabii, bu Chan'a göre değildi.
Tereddütlü bir şekilde kolunu omzuna attığında Minho bir süre sakinliğini koruyarak geçirdi. Artık Chan'a karşı utangaçlığını atmak istediğinden, kendini sakinleştirdikten sonra ona yaklaştı ve göğsüne yasladı kafasına. Kolunun altında sığınırken dudaklarında engelleyemediği bir gülümseme oluşmuştu. Chan'ın kolları arasında veya altında olmak, onu rahatlatıyordu. Bütün dertleri yok oluyor ve kendini en güvenli yerde hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shy | minchan
Fiksi PenggemarChan, Minho'nun kendi gözlerine bakamamasının nedenini utangaçlığından kaynaklı sanıyordu. |24122| - |28322|