"Hyung, siyah tişörtümü gördün mü?" Minho gözlerini telefonundan kaldırıp karşısında dikilen gence çevirdi. Gözlerini devirdi. "Sence oradan her eşyanın yerini bilen biri gibi mi görünüyorum?" Ofladı genç olan. "Ya hyung ama genelde her şeyi çok rahatlıkla buluyorsun." Minho, kolay kolay gitmeyeceğini anladığında telefonunu kilitledi ve ona odaklandı. "O zaman detaylı bir şekilde söyle neyi aradığını." Karşısındaki çocuk heyecan ile yerinde kıpırdandı. "Üzerinde Supreme yazan!" Minho ayağa kalkıp telefonu cebine koydu. Nerede olduğunu bilmiyordu ama arkadaşlarını bir nebze de olsa tanıyordu.
"Siyah tişörtmüş. Ötüyorsun etrafta siyah severim, siyah severim diye sonra benden hemen anlamamı bekliyorsun." Söylenerek yürüdüğünden arkasından Changbin kıkırdamıştı. Önünde yürün ve ondan bir yaş büyük olan adam, gruplarının annesi gibiydi. Herhangi bir baş sıkışmasında, ona giderlerdi ve ne Minho ne de üyeler şikayet ederdi bundan.
Minho, Changbin'in odasına girdi. Birkaç yere baktıktan sonra yatağının altındaki tişörtü aldı ve arkasındaki çocuğa attı. Changbin sevinçle elindeki tişörtü tutarken Minho'ya kollarını açıp ilerlemeye başladı. Minho yakınlaşmadan alnına eline koydu ve sahte bir iğrenme ifadesi ile baktı. "Şımarma." Changbin kaşlarını çatıp geri çekildi. "Chan hyung olsaydı ama izin verirdin." Bir şey demesine izin vermeden elindeki tişörtün kirli olacağını düşündüğünden kaynaklı arkasını döndü ve odadan çıktı. Arkasında şok olmuş bir Minho bıraktığını elbette bilmiyordu. Şaşırmıştı çünkü bu kadar aşikâr olduğunun farkında değildi.
"O benim hyungum da ondan." dedi cılız bir sesle arkasından. Kendi kendine savunmak için uydurduğu yalan o kadar inanılası gelmiyordu ki kendine, bundan kaynaklı yüzünü buruşturdu. Ona karşı böylesine yumuşak olmak hoşuna gitmiyordu. Tamam, bu ufacık bir yalan olabilirdi. Oluşturduğu buzdan duvarlarını bir gülümsemesi ile delip geçmesi deli gibi onu mutlu etse de, bunun başka insanlar tarafından anlaşılması rahat hissetmiyordu çünkü o insanlar grup üyeleriydi ve o grup üyeleri, böyle bir konuyu kolay kolay rahat bırakmazdı. Herkese esip gürleyen büyükleri, en büyükleri karşısında miyavlıyordu resmen ve bu da herkes için eğlenceli bir sahne oluşturuyordu.
Minho derin bir nefes alıp Changbin'in odasından çıktı ve salona döndü. Herkes odalarına çekilmiş, tahminen uyukluyor veya boş günlerini değerlendirmeye çalışıyorlardı. Bundan kaynaklı oluşan sessizliğin keyfini çıkarıyordu salonda Minho.
Telefonunu yeniden alıp kedi videoları izlemeye devam edecekken kapının çalması ile hafifçe küfür etti ve doğruldu. Normalde Hyunjin'i çağırıp kapıyı açtırırdı ama bugün, iyilik meleği olmaya karar vermişti belli ki. Tamam, bugün çok fazlaydı. Maksimum beş dakika daha sürerdi.
Kapıyı açtığında karşılaştığı beden ile gözleri refleks olarak başka yere gitti ve yanaklarına pembelik çöktü. Artık cidden bir yerden sonra istemeyerek gerçekleşiyordu.
"Merhaba hyung." Mırıltı gibi çıkan sesini pek anlamlandıramasa da karşısındaki tatlı görsele karşı gülümsedi Chan. "Merhaba Minho." İçeriye girdiğinde arkasından Minho kapıyı kapattı. Kendi kendine gülümserken Chan konuştu. "Çocuklara sevdikleri atıştırmalıktan aldım." Elindeki poşetleri salladığında, gözleri poşetlerde gezindi Minho'nun. Yine yapmıştı yapacağını Chan, grubun babası olduğunu kanıtlamıştı.
"İyi yapmışsın." Çocuklar dediği için kendine olmadığını düşündüğünden buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında Minho'nun. Sorun değildi. Sonuçta ebeveyn gibi bir şeydiler onlara karşı ve ona almasına gerek yoktu.
"Hadi beraber verelim!" Heyecanla söylediği şeye karşı kalbindeki kırıklıklar toparlanmıştı Minho'nun. Onun ile böyle bir an yaratmak istemesi iyileştirmişti. Ne saçma etkileri vardı bu adamın kalbine.
"Olur." dedi ve salona doğru ilerledi. Arkasından gelen adım sesleri ile gerisine bakmaya çalışmadı bile çünkü Chan'ın arkasında olduğunu biliyordu. Ardından diğer altı kişiyi çağırması ile de bu, desteklenmişti.
Poşetleri masaya bıraktıktan sonra bir koltuğa oturdu. Minho, yakın olmamayı tercih edip farklı bir koltuğa oturacakken Chan konuştu. "Gelsene yanıma." Minho, her ne kadar hayır demek istese de kalbi bedenini ele geçirdi ve adımlarının o tarafa dönmesini yol açtı. Birkaç koşuşturma sesi beraberinde Chan'ın yanına oturmuştu.
Chan, yanında hissettiği çöküntü ile güzel bir gülümseme oluşmasına izin verdi dudaklarında. Bir poşeti alıp kenara koyduktan sonra diğerlerinin hepsini masaya döktü. Odaya ilk giren Jisung'un gözleri masaya ulaştığında ellerini çırpıp koşarak Chan'a gitti. Yanına gelip üzerine atladı. Sıkıca sarılırken Chan ani hareketten dolayı hafifçe geriye gitmişti ama umursamadan güldü ve ona sarılan kollara cevap olarak o da kollarını sardı. Minho bu görüntüyü gülümseyerek izlerken diğer üyeler de salona gelmişti.
"Hyungumdan çekilmezsen tüm atıştırmalıklarını çalarım Jisung." Homurdanarak söylediği şeye karşı Jisung omuz silkti. "Hep sen çalıyorsun hyungumuzu zaten, yeter Felix." Seungmin o sırada uzanıp Jisung'un en sevdiği atıştırmalığı alıp Jeongin'e attı. Jeongin yakalayınca konuştu. "Jisung'un favori atıştırmalıklarının tadı ayrı bir güzel oluyor." Jisung gözlerini dehşetle açtı ve Chan'dan ayrılıp arkadaşlarına saldırmak için yanlarına gitti.
Geriye yaslanmış Chan, oluşan küçük kaosu izlerken Minho da ondan farksız değildi. Ardından Chan doğruldu ve yere bıraktığı poşeti açtı. İçindeki çikolata paketini aldıktan sonra Minho'ya döndü. "Saldırmasınlar diye seninkini ayrı vermek istedim." Minho gözlerini ona döndürdükten sonra hızlıca eline indirdi. Gördüğü çikolata ile gözleri parladı. "En sevdiğim!" Mutluluk ile söylediği şeye Chan gülümsemişti ve onu onaylamıştı cümlesiyle. "En sevdiğin."
Minho elinden çikolataya aldıktan sonra mırıldandı. "Teşekkür ederim hyung." Chan elini kaldırıp saçını karıştırdı ondan genç olanın. "Ne demek Minho." Kalbi pır pır atıyordu Minho'nun birkaç saniye içerisinde yaşadığı olaylardan kaynaklı. Ardından duyduğu kusma sesi ile kaşlarını çattı ve hızlıca kafasını çevirip dikkatle üyelere baktı. Sonradan Hyunjin'de durdu bakışları. "Ay pardon ebeveynlerimin gözümün önünde flörtleşmesi midemi bozuyor." Diğer üyeler dediğine karşı gülerken Chan'ın yüzü gevşemiş ve o da onlara katılmıştı. Minho, kızardığına emin olurken gülmeye çalışmıştı.
Keşke gerçekten benim ile flört etse.
••
bunlar cidden anne baba gibi oldubir de çok tatlı bir video gördüm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shy | minchan
FanfictionChan, Minho'nun kendi gözlerine bakamamasının nedenini utangaçlığından kaynaklı sanıyordu. |24122| - |28322|