Karşısındaki aynaya bakarken dudak büzdü ve oflayarak kendini geriye doğru bıraktı. Dans stüdyolarının soğuk zemini, tişörtünü aşıp tenine işlerken umursayacak halde hissetmiyordu kendini.
Minho, kendini bildi bileli dans ediyordu. O kadar yoğundu ki dansa olan ilgisi, artık bir yerden sonra tüm duygularını aktardığı bir şeye dönüşmüştü sanattan çok. İronik olan da biraz buydu aslında. Her ne kadar genç adam mutluluğunu, üzüntüsünü veyahut heyecanını yansıtıp her hareketine sanattan daha çok olduğunu göstermeye çalışsa da yaptığı hareketlerin estetikliği, sanat kalıbının içerisinde kalmaya zorluyordu.
Arkadaşlarının tatil yapmasını değerlendirerek yeni hareketler denemek ve eski danslarına çalışmak amacıyla gelmişti stüdyoya ama devamı asla gelememişti. Gelmesinin üzerinden yaklaşık yirmi dakika geçmişti ve bir hareketi bile yapamamıştı çünkü içinden gelmiyordu.
Cebinden telefonunu çıkardıktan sonra yana döndü ve yerde yan bir şekilde yatmaya başlarken telefonunu açtı. Gözleri uygulamarda gezdirirken aklında herhangi bir plan yoktu. Bir ilham arıyordu sadece. Herhangi bir şeyden gelebilecek her şeye hazırdı o an.
Gözlerine çarpan galeri ile gülümsedi ve bastırdı. Dosyalarından kalp emojisi olana tıkladı ve bir bir fotoğrafların ekrana dolmasını bekledi. İlk fotoğrafa tıkladı vakit kaybetmeden. Gördüğü üç kedi ile gülümsemesi büyüdü. En önde duran tekir kedi uzanmış başka bir yere bakarken arkasındaki iki turuncu kedi kameraya bakıyordu. Küçük bir kıkırtı döküldü ağzından hatırladığı sahneyle. Üçü kendi aralarında oynadıktan sonra ilk başta uzak köşelere çekilmiş, ardından dayanamayıp yine birbirine yakın yerlere gelmişlerdi ve Minho da bunun tatlılığına dayanamayıp bu anı fotoğraflamıştı.
Biraz daha canlı hissettiğinde kötü bir fikir olmadığını fark etti ve dosyasında kaydırmaya başladı. Kedilerinin art arda onlarca fotoğrafı onu karşılarken bir anda önüne çıkan fotoğraf ile parmağı duraksadı ve dondu.
Çünkü kalp emojili dosyasında bulunan her fotoğrafın kedileri olması gerekirken liderlerinin fotoğrafı vardı.
Yerde yatan adamın üzerinde beyaz desenli siyah kolsuz bir tişört vardı. Gözleri kapalı adamın yüz ifadesi yüzündeki maskeden dolayı anlaşılamıyordu. Yaptığı barış işareti ve altına destek olarak koyduğu eli ile çok sevimli gözüküyordu. Çok net hatırladığı günlerden bir diğeriydi.
Büyüğü onun ile stüdyoda kalmıştı. Yerde oturup saatlerce sohbet eden ikilinin konuşması en sonunda kendisini geriye bırakan Chan ile bozulmuştu. Gözlerini kapatırken kendisine sarılmış ve yorgun olduğunu dile getirmişti. Minho bu sevimli görüntüye karşı telefonunu çıkarmıştı. Tabii bu süreçte Chan'ın gözlerini aralayıp ne yaptığına baktığını bilmediğinden fotoğrafını çektiğinde böyle bir poz vermesine şaşırmıştı.
Yanakları tekrardan kızarırken telefonu kapattı ve yanına koydu. Kendi kendine gülümserken açılan kapı, umrunda değildi. Chan o kadar güzel ve iyi biriydi ki, Minho onu sevmeyi seviyordu.
"İyi misin?" Duyduğu ses ile kafasını kaldırdığında gördüğü adam ile sakin kalmaya çalıştı ama çoktan kalbi ona ihanet etmişti. Gözlerini hızlıca kaçırırken doğruldu ve oturur pozisyona geçti. "İyiyim hyung." Cılız sesi ile Chan tatmin olmamış hissederken kapıyı kapattı ve yanına adımladı. Sessiz stüdyoda atılan her adım yankılanırken etrafta, Minho utanmamak için çok büyük çaba sarf ediyordu ama imkansız gibi geliyordu artık.
Chan önüne geldiğinde diz çöktü ve yüzlerinin aynı hizaya gelmesini sağladı. Bu daha çok Minho'nun başka bir yere bakmasını sağlarken sonunda Chan dayanamadı ve parmaklarını çenesine koydu. Nazikçe kaldırırken küçüğün kafasını, ona baktı. Minho'nun yanaklarına pembelik çökerken kesik bir nefes aldı. Chan çok yakındı, çok fazla hem de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shy | minchan
FanfictionChan, Minho'nun kendi gözlerine bakamamasının nedenini utangaçlığından kaynaklı sanıyordu. |24122| - |28322|