ek | can i go where you go?

2.8K 265 108
                                    

İlişkilerde kusurlar olurdu. Karşılıklı tarafların aynı görüşte olmadığı çok ilişki vardı, ki bu doğaldı. Tamamen farklı birisini kendi hayatına almanın eksi yanlarından biri olduğundandı bu.

Minho ve Chan'ın ilişkisinde ise böyle pürüzlerin olmaması, ikisinin ilişkisinin çok güzel ilerlemesine yol açıyordu. Altıncı aylarına nokta koyup yedinciye geçerken de böyle olmasını hayal ediyorlardı ama her zaman her insanın isteği gerçekleşmezdi.

Dışarıdan bakılınca çok büyük bir olay değildi aslında. Evde yalnız olduklarını düşünerek öpüşürlerken Hyunjin onları yakalamış ve küçük (!) bir çığlık eşliğinde kaçmıştı ortamdan. Minho, yakalanmanın utancıyla sevdiğine sığınırken Chan ise sadece gülmekle yetinmişti. Herhangi bir korkusu yoktu çünkü üyelerin karşı çıkacağını düşünmüyordu. İlk başta homofobik değillerdi. Onları sürekli bir şekilde yakıştırmalarından ise bu olayın rahat geçeceğini umuyordu.

Umuyordu ummasına da, karşısında oturan ve dik bir şekilde sevgilisi ile ona bakan altı çift göz pek öyle demiyordu.

Chan, gerginlikle boğazını temizledi ve bakışlarını teker teker gezdirdi üyelerde. En sonunda gözleri, bacak bacak üstüne atmış uzun saçlıda durdu. "Bir şey mi oldu Hyunjin?" En sonunda sorduğu soruyla Hyunjin sanki ona küfür etmiş gibi gözlerini büyüttü. Nasıl bunu derdi! "Ne demek bir şey mi oldu hyung? Annemizi götürürken yakaladım seni, hâlâ ne oldu diye mi soruyorsun?" Elini kalbine koyarken Jisung'a baktı. "Bayılacağım hayatım, tut beni." Jisung ilk önce anlamsız bir şekilde baktı Hyunjin'e. Koltukta oturuyorlardı ve geriye kendini bıraksa düşmeyecekti, neden soruyordu ki? Çok umursamamayı düşündü ve gencin belini tuttu. Hyunjin, bedenini onun üzerine atınca Jisung derin bir nefes aldı. Bu çocukla eskisi gibi kalmalıydı.

O sırada yanakları pembe olan Minho elleriyle oynuyor ve konudan uzak kalmaya çalışıyordu. Her ne kadar ayların ardından Chan'a karşı utangaçlığı geçse ve üyelere karşı çekinmeden tavırlar sergilese de, konu o ile Chan'dan açılınca eski utangaç tavırlarına geri dönüyordu. Hâlâ yakalanmalarının da rezilliğini üzerinde taşıyordu elbette.

"Abartma Hyunjin istersen." Chan, konuştuğunda Hyunjin yaşadığı duygusal sömürüden çıktı ve tek kaşını kaldırdı. "Mutfakta Minho hyungu öpen biri gördüm. Sen değilsen daha büyük bir sıkıntımız var." Yerde oturan Jeongin kafasını kaldırıp ona baktı. "Neden ki?" Cidden anlayamadığı için sorduğu soruya karşı Hyunjin hayretle ona baktı. "Babamızı aldatmasını mı istiyorsun?" Ciddiyetle sorduğu soruya karşı Chan'ın kaşları çatılsa da hemen düzeldi. Olmayan bir şey üzerinden kıskanacak değildi ya.

"Hyunjin, ne demek istiyorsun?" Sıkıntılı sesi liderlerinin, odada yankılandığında Felix hâlâ olayları anlamaya çalışıyordu. Kimse ona bir şey söylememişti ve bundan dolayı ilk toplandıkları andan beri olayları kavramaya çalışıyordu ama pek başarılı olamamıştı.

Chan sıkıntıyla sesli bir nefes alırken Minho'ya döndü. Minho, tebessüm etti buluşan bakışlarıyla. Böyle bir günün geleceğini ikisini de biliyordu ve bundan önce de böyle bir olasılığa karşı konuşmuşlardı ama Chan yine de izin almak istiyordu. Bu ilişkiyi tek başına yaşamıyordu ve eğer Minho söylemesini istemiyorsa bir türlü yalan uydurup söylemezdi. Gelecekte üyeleri onlara kızdığında ise hazır olmadıklarını anlatıp onların anlamalarını beklerdi ve tahminen anlarlardı da. Chan'ın yıllar önce oluşturduğu aile o kadar güzeldi ki, herkes birbirini gerçekten kendisi olarak kabul ediyordu.

Minho hafifçe kafasını salladığında Chan gülümsedi ve bacağındaki elini tutup parmaklarını iç içe geçirdi. Kafası karışmış olduğu belli olan gençlere karşılık konuşmaya başladı.

shy | minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin