Minho, her ne kadar göstermese de bu hayatta çoğu şeyi severdi. Kalbinin ortasında bulunan kedileri -Chan'ı es geçmeyi tercih ediyordu bu konularda çünkü bahsetmemek zorundaydı bir nevi- , her sabah heyecanla yaptığı yemekleri, kendini ritme kaptırdığı dansları, kendinden küçük üyelere bakmayı ve daha birçok şeyi çok severdi Minho. O çok sevdiği şeylerden biri ise kardı.
Beyaz buz kristalleri göremediği yerlerden üzerine düşerken en güzel kahkahalarını ortaya atar ve kimseyi umursamadan bembeyaz alanda kendince eğlenirdi.
Kore, ocak ayına ulaştığında Minho'nun her yıl bu döneme kadar sakladığı özelliği çıkardı. Ay boyunca her sabah erken kalkmak, dışarıya çıkmak ve saat normal zamanlara ulaşıncaya dek karda oynamak. Her zaman böyle yaptığından dolayı bu yılki planlarında da bu vardı ama sorun şu ki, Minho bu yıl alarm kurmayı unutmuştu.
Kapının çalınma sesi ile gözlerini kırpıştırdı ve yavaşça esnedi. Odasının karanlık olmasından dolayı mırıldanıp daha çok sığınırken battaniyesine, açılan kapı ile homurdandı. "Bugün tatildeyiz, gidin başımdan!" Sinirli bir şekilde söylenmesi odaya giren kişiyi güldürürken Minho derin bir nefes aldı ve bağırmaya hazırlandı kafasını kaldırmadan önce. Battaniyeyi başından çektiğinde gördüğü beden ile duraksadı ardından.
"Gideyim mi cidden?" Chan dudağını büzdüğünde, Minho'nun parmakları sıkılaştı battaniyede ve utançla kafasının üzerine çekti. "Özür dilerim hyung." Chan bu duruma gülerken yatağına adımladı ve battaniyeyi çekti yüzünden. Karşılaştığı yüz ile direkt gözlerini kaçırdığında gülümsedi Chan. "Kar yağıyor." Minho'nun gözleri büyüdü ve hızlıca doğruldu. Chan, onun huyunu bildiğinden çoktan telefonunu eline almıştı. Ona uzattığında Minho tebessüm edip telefonu aldı ve saati kontrol etti. Hâlâ gün, erken saatlerindeydi ama normalde uyandığı saat değildi.
"Seni göremeyince uyuyakaldığını anladım çünkü biliyorum, asla kaçırmazsın bu zamanı." Minho'nun dudakları aralandı ama ne diyeceğini bilemedi. Kendini bilmesi kalbine hız katarken zaten çok bir şey söyleyemezdi de. "Ben en iyisi hazırlanayım." Fısıltı eşliğinde konuştuğunda Chan o anda oturup Minho'nun güzelliğine ağlamak istedi. Çok anlık görünebilirdi ama kendinden bir yaş küçük olan genç her zaman ona çok güzel gelmişti.
"Bu sefer konuğun olabilir miyim?"
Minho yutkundu yavaşça. Hayattaki en sevdiği iki şeyi aynı görmek onun tüm bedenine iyi gelmeyebilirdi ama liderlerine ters cevap veremezdi. Yani verirdi ama işte, vermek istemezdi.
"Elbette." Chan'ın yüzünde büyük bir gülümseme oluşurken doğruldu. "Diğerleri hâlâ uyuyor, o yüzden biraz daha sessiz olmalıyız. Zaten biliyorsundur da yine de söyleyeyim dedim. Kapıda görüşürüz." Minho kafa salladığında Chan odadan çıktı. Arkasında bıraktığı genç, içten bir gülümsemeyle kendini yastığa bıraktı. Olası sahneler aklında oluştuğunda elleriyle yüzünü kapattı. Hoşlanmak güzeldi. Özellikle Chan gibi birinden hoşlanmak çok daha güzeldi.
Zaman kaybedemeyeceğini anlayıp yataktan kalktığında ilk önce odadan çıkıp banyoya ilerledi. Hızlıca içeriye girip işlerini hallettikten sonra çıktı ve kendi odasına girdi. Işıkları açtıktan sonra dolabının önüne geçip kapaklarını açtı ve gözlerini dolapta gezdirdi. Giyecek hiçbir şeyi yok gibi hissediyordu onlarca kıyafeti olmasına rağmen.
Ardından Chan'ı beklettiğini düşünüp üşümemek için görünmeyeceğini bilerek kalın uzun kollusunu ve ardından krem rengi boğazlı bir kazak ile siyah bir pantolonunu aldı. Hızlıca üzerine giyindikten sonra uyacağını düşündüğü bir bereyi aldı ve taktı. Saçıyla uğraşmamak ve aynı zamanda soğuktan kaçınmak için yaptığı hareket, ayna karşısındaki kendi tarafından onaylayıcı bir mırıltı almıştı. Evet, belki milyonlarca hayranı olabilirdi onu her haliyle beğenen ama Minho, konu Chan olunca bu gerçeği göremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shy | minchan
Fiksi PenggemarChan, Minho'nun kendi gözlerine bakamamasının nedenini utangaçlığından kaynaklı sanıyordu. |24122| - |28322|