1.BÖLÜM

2.4K 106 110
                                    

Hüzün ve matem mevsimi sonbahar sarı ve kızıl tonlarıyla tabiatı esir almış, tüm ihtişamıyla hüküm sürüyordu adeta. Ölümünden önceki son mevsime teslim olmuştu doğa.Can çekişen ağaçların dökülen sarı yaprakları ölümün habercisiydi sanki.İnsan da mevsimlere göre değişen doğa gibi değil miydi zaten?Çocukluğu ilkbahar,gençliği yaz,olgunluk evresi sonbahar,yaşlılık ve ölüm evresi kış...

Ama ömrünün baharını ve yazını yaşayamadan
yaşadığı tarifsiz acının onu sürüklediği kış mevsiminde buz kesen bir yürek vardı.Cihan Karadağ...

Daha on yaşında zemheriye teslim olmuştu minik yüreği.Beden ülkesinin başkenti yürek buz kesince o da kaya gibi sert ,acımasız,kin ,öfke ve nefretle dolmuştu baştan aşağı.

Çocukluğunda yaşadığı ağır travma şekillendirmişti hayatını.İğrenç bir zihniyetin günahkâr eli acı dolu dipsiz bir kuyuya itmişti onu.Uçsuz bucaksız hayat denizinde,o zihniyetin mide bulandıran kahkahasının rüzgârıyla alabora olmuştu...

***

Akşam olmak üzereydi.Eve dönmek için toparlanan Cihan,holdingin on beşinci kattaki ofisinden çıkıp
arkadaşı ,can yoldaşı Mert'in odasına geldi.Kapıya dikilerek Mert'e baktı. "Ben çıkıyorum, senin işin bitmedi mi hâlâ?"diye sordu.

Tebessüm ederek arkadaşına bakan Mert "Az kaldı sen çık istersen."dedi.

"Yarın görüşürüz" diyen Cihan giriş katına inip çıkışa yöneldi.Kapıdaki güvenliğin "İyi akşamlar efendim." Temennisine soğuk bir şekilde, başını hafif öne oynatarak cevap verdi.

Tam o sırada şirkete gelen sağ kolu Aziz,  "Efendim, araştırdığımız konuyla ilgili yeni haberler var." dedi,heyecanlı bir şekilde.
Cihan,kapısı açık kendisini bekleyen siyah jipi başıyla işaret edip "Arabaya geç,öyle konuşalım." dedi.İkisi de arabaya geçtiler.Camdan dışarıyı izleyen Cihan  "Anlat bakalım,yeni haberler neler?"dedi,soğuk sesiyle.

"Efendim kız bugün İzmir'den İstanbul'a dönüyor."

Başını Aziz'e çeviren Cihan "Hani yarın dönüyordu?"dedi,sorgulayıcı bir ifadeyle.

"Karar değiştirdi herhalde.Hatta şu an uçakta -saatine bakıp- yarım saat sonra da uçağı havaalanına iniyor." Aldığı haberle eve gitmekten vaz geçen Cihan "Eve gitmiyoruz,havaalanına sür!" diye şoföre emir verdi.

Aziz yaklaşık iki aydan beri kızla ilgili bilgi toplayıp getiriyordu ama Cihan, kızın fotoğrafını çekmesini yasaklamıştı.Zaten kızın nasıl göründüğü ile ilgilenmiyordu. Ama içinde onu dürten garip bir duygunun etkisi ile havaalanına gitmeye karar verdi.

Arkasına yaslanan Cihan camdan dışarıyı izlemeye devam etti.Batmak üzere olan güneşin fersiz ışıkları ,rüzgarın sürükleyip getirdiği kara bulutlarla tamamen kayboldu.

Kara bulutlar içindeki su damlalarını toprakla buluşturmanın gayreti içine girmişti.Toprak hasret kaldığı yağmurla buluşurken mutluluğunu dile getirmek adına mis kokusunu yaymaya başlamıştı.

Yağmurun başladığını gören Cihan, camı indirip elini dışarı uzattı ve mis gibi toprak kokusunu ciğerlerine çekti.Kara gözlerine hücum eden hüzünle toprağa baktı. "Annemin en sevdiği koku."diye geçirdi içinden.Ve babasının Mesnevi'den aktardığı "Evlat toprak gibi tevazu sahibi ol." nasihati geldi aklına.

Babasının nasihatini pek de tutamıştı.Güçlü görünmek adına taşları; kibirden,nefretten,öfkeden oluşan surlar örmüştü etrafına...

Otuz yaşına kadar tüm ruhunu ele geçiren intikam duygusuyla ayakta kalmıştı. Oldukça uzun boylu ,ideal kiloda, esmer, kara gözlü ,keskin yüz hatlarına sahip çevresindekilerin tabiriyle yakışıklı bir adamdı.Kirli sakal boyutundan biraz uzun sakalları ,ayrı bir hava katıyordu yüzüne.Özellikle uzun kirpiklerle çevrili kara gözleri hayranlık uyandıracak kadar güzeldi.

***

Şoförün "Efendim geldik." sözleriyle irkilip daldığı derin düşüncelerden sıyrıldı.Otoparkta duran arabadan inip etrafına bakındı.Yağmur durmuş rüzgâr ise şiddetini arttırmıştı.

Uçak piste inmiş,yolcular bavullarını almak için bagajların götürüldüğü salona doğru gitmeye başlamıştı.Cihan kendisine eşlik eden Aziz'le birlikte yolcuların çıkacakları bölüme doğru yürüyerek,bir noktada durup beklemeye başladı.

On beş dakika sonra iç hatlar bölümünün bagaj salonundan bavulunu alıp kapıdan çıkan Asel Yıldırım,Cihan Karadağ'ın kadrajına girdi.Kızı görür görmez içinden "Kesinlikle bu kız." diye geçirirken sağ kolu Aziz'in Asel'i göstererek "Efendim,kız bu."dediğini duydu.

Gözlerini kısarak baştan aşağı incelemeye başladı.Keskin bakışları önce  gözlerine takıldı.Zümrüt yeşili iri gözleri uzaktan bile dikkat çekecek güzellikteydi.Sonra dikkatini rüzgârda savrulan kumral, hafif dalgalı, uzun saçları çekti.

Asel 1.70 boylarında zayıf ve narin görünümlü bir kızdı.Bir çift kömür karası gözün odağında olduğunun farkında değildi.Spor giyinmeyi çok sevdiği için siyah kot pantolon üzerine beyaz tişört ve mavi kot çeket giymiş kombinini spor ayakkabılarla tamamlamıştı.

Aceleci adımlarla tedirgin bir şekilde sürekli arkasına bakıp otoparka doğru yürümeye çalışıyordu.Her ne kadar arkasında sürüklediği büyük,mavi bavulu hızlı yürümesine engel olsa da elinden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordu.

Asel'in tedirginliği ve sürekli arkasına bakarak yürümesi Cihan'ında dikkatinden kaçmadı ve hemen kızın etrafını incelemeye başladı.Arkasında kızı takip eden, otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ettiği bir adamı fark etti.Adamın,kızı takip etmesine oldukça sinirlenmişti.

Ani bir kararla yürüyüp kızın geçmek zorunda olduğu bir noktaya geçip dikildi.Adamın kendisini takip ettiğini anlayan Asel "Ah abi yine geç kaldın!Acaba polise mi söylesem?"diye,hem kendi kendine konuşuyor hem de durmadan,arkasına bakarak yürümeye devam ediyordu.

Sürekli arkasına baktığı için de önünde ne var ne yok dikkat etmeden yürüyordu.Yine arkasını döndüğü bir sırada çarptığı sert şeyle irkildi.Çarpmanın etkisiyle bavulu elinden kayarak,düşüp savruldu.

Başını çevirip,önüne döndüğünde simsiyah bir çift gözle karşılaştı.Karalar ve yeşiller birbirine kenetlendi.Zamanı durduran bir vuslat gibi karalardaki nefret ve yeşillerdeki masumiyet birbirine karıştı.Sanki bugüne dek buluşmak için bekliyorlarmış gibi birbirinde kayboldu gözler.Gözce lisanından kelimeler döküldü tercümesi olmayan.

Cihan gece karası gözleriyle öyle bir bakıyordu ki, kızı resmen delici bakışlarına esir aldı...Çarptığı adamın gözlerinin derinliğinde kaybolan Asel'in tüyleri diken diken oldu. Kekeleyerek "Afedersiniz!"dedi.

Kızın konuşmasıyla kendine gelen Cihan,onu duymamış gibi davrandı.Peşindeki  herifin hâlâ geldiğini görünce,kızı kolundan tutup arkasına aldı.Aziz'e başıyla adamı tutmasını işaret etti.Asel bu esrarengiz adamın kendisine yardım ettiğini anlamakta gecikmedi.Adamın arkasında kendini güvende hissediyordu.

Arkasını dönüp baktığında abisinin arabasının havaalanına giriş yaptığını gördü.Cihan'a hitaben "Lütfen bırakın adamı!Ben iyiyim,zaten abim geldi.Gidiyorum." deyip kolunu, hâlâ tutmaya devam eden Cihan'ın elinden çekerek kurtardı.

"Teşekkür ederim." diyerek,yerdeki bavulunu alıp hızla abisinin arabasına doğru yürümeye başladı.Asel'in hareketlerine ve teşekkürüne tepkisiz kalan Cihan o gidince Aziz'in tutmakta olduğu adama doğru hızla yürüyüp tek eliyle boğazını sıktı.

Korkudan titreyen adam "Abi n'olur bırak!Kötü bir niyetim yoktu.Sadece tanışmak istedim." dedi titreyen sesiyle.

Öfkeyle dolup taşan Cihan "Demek tanışmak istedin!" dedi,dişlerini sıkarak. Adamı itip yere yapıştırdı. Ardından "Bana ait bir kadına sakın bir daha yaklaşmaya kalkışma!" diye kükredi.

DİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin