Yaslandığım duvarda artık uyuşan bacaklarımın isyanına kulak verdim ve ayaklandım. Tek başıma dakikalardır olduğum yerde dikiliyordum. Gerçi zihnimden yalnız bile sayılmazdım da neyse...
Yanımda getirdiğim Doyoung'un nerde olduğuna karşı hiç bir fikrim yokken, beni ektiği için içimden en müteşekkirli belalarımı okuyordum ona. Bir yandan barın taburelerine varmış ve bacak bacak üstüne atarak adeta ben betayım diye bağıran kadına ne istediğimi söylemiştim.
Beta olmak.
Bilmediğim şey değildi ve açık konuşmak gerekirse eski beni özlüyordum bazen. Doğduğumdan beri savunmam olmuş kabuğum, bir çift mor gözle anında paramparça olmuş ve şu anki benliğimle tekrardan doğmuştum sanki. Yıllar geçse bile bazen aklıma gelen eski hallerim şuanda da olduğu gibi yüzümde ufak bir tebessüm oluşturuyordu. Buruk bir tebessüm.
Beta barmenden istediğim buzlu viskiyi elimde çevirip tüm odağımla içinde dönen buzlarda kaybolmuşken, yanımda hissettiğim feromonlarla gözlerimi bıkkınca kırpıştırmıştım.
Barları sevmiyordum. Herkesin umursamazca, sırf 1 gecelik tatminlikleri için bu kadar feromon salgılamalarını ve şevkleri için bu kadar arsız olmalarını iğrenç buldum hep.
Yanımdan gelen ağır feromonlardan anladığım kadarıyla Alfa olan varlığın bar taburelerinde olan biri ilgisini çekmişti ki, malum kokutan peynir gibi feromon salgılamasının başka açıklaması olamazdı.
Umursamadım. Barların klasik halleriydi işte. Elimdeki viskimi kafama dikip büyük yudumlarla bitirdiğimde yakınımdaki beta kıza bakmıştım ve bana bakmadığı halde hemen anlayıp yenilemişti bile viskimi. A demeden B yi anlayan insanlara her zaman bayılmışımdır. Hafif bir tebessüm ettiğim kızdan tekrar ellerim arasındaki bardağa vermiştim dikkatimi ki kulağımdaki nefeslerle irkilip geriye çekildim.
"Sen hayatımda gördüğüm en güzel canlısın. Benim olursan bir gece, hayatını yaşatırım sana güzellik"
Kaşlarımı çatarak adamın suratına bön bön baktım. Adam dediğime bakmayın karşımda belkide 19una yeni girmiş dövmeli ve oldukça küstah gülüşlü bir oğlan vardı.
Ya salaktı ya da gerçekten küçüktü ki benim mühürlü olduğumu anlayamamıştı.
Büyük ihtimal ikisiydi de.
Anlamamak için bir de mal olmak gerekirdi.
Çünkü ben bir delta eşiydim.Dokunulmaz ve yasak.
Herkes ve her şey için.Bunun bana getirdiği bir özgüven yoktu dersem akşam çarpılmamak için oturup dua edeceğimi biliyordum. Bir deltanın eşi olmak zor ve yükümlülük istese de ben bir deltanın eşi olmanın özgüvenini gururla taşıyordum.
İçimdeki kurdum kadar olmasa da...
Milyonda bir doğan bir türün kalbine sahiptim ben yahu.
Ve o kalp Jeon Jungkookundu.
Bir bakışıyla binlercesini diz çöktürecek, bir lafıyla onlarca can verilecek adamın.Ama anlaşılan benden etkilenen bu velet, arsızlığından ödün vermeden yavşamayı sorun etmemişti ve
Aşırı yakınımdaydıı.Ah cidden burnuma dolan saçma feromonlarla karışmış alkol kokusuyla kusmak üzereydim tam yüzüne doğru çocuğun.
Dikleştim ve önüme döndüm.
"Bir mühürlüye yapabileceğin en saçma teklifi ettiğine göre lütfen, rahat bırak beni çocuk"
Doyoung pisliği hangi alevli beta için beni ekti bilmiyordum ama şuan burda olsaydı kesin "hala lütfen diyorsun ne aptalsın" diyerek çekişirdi benimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Diken Çalısı ▪︎Kookjin
FanfictionBaşımı yerden kaldırdım ve onun bana tüm merhametiyle bakan dolu gözleriyle karşılaşır karşılaşmaz ağzımdan bir hıçkırık koptu. Acı çekmiştik. Canımızı parçalara ayırmıştım. Çünkü bizi, bizsiz bırakmaya canımdan can gide gide zorlamıştım. "Jinnie, y...