26 aralık
pazar - 21.39❄
"hoseok sen salak mısın abi? neden londra yazan işaretin olduğu taraf yerine dış hatlara gidiyorsun tekrar? sorunun ne oğlum senin...?"
"baba," taehyung gülmekten yaşaran gözlerini montunun cebine sıkıştırdığı minik elleriyle kendisini dürten kızına çevirdi. kafasındaki renkli tacı, boynundaki pembe atkısı ve yeşil montunun altından gözüken çiçekli elbisesi taehyung'a bir kez daha tatlı krizi yaşatacak gibi olsa da kendini toparlayıp eliyle yüzünü serinletmeye çalıştı.
"noldu babacığım?"
"sıkıldım ben."
taehyung bir kez daha gülecek gibi olsa da kendini tuttu. "tamam tamam, gideceğiz şimdi."
"hoseok, canım hyungum, kaç dilde söylemem lazım sana? kocaman çıkış yazıyor kapıda abi, find the exit door lan!" diye sinirle konuşan jeongguk'un ingilizce konuşmasına güldü herkes, jeongguk kafasını koluyla gövdesi arasına sıkıştırdığı oğlunun gülüşünü duyunca kızmış gibi yaparak eliyle yanaklarına vurdu. "buldun mu? iyi. kapıda bekliyoruz." diyip telefonu kulağından çekti, taehyung onun yüz ifadesine gülmeye başladı.
"bık bık konuşuyor ya, kapıyı bul diyorum her yer kapı diyor, köyünden ilk defa çıkmış sanki pez-" çocuklarının gülüşüne bakıp yüzünü buruşturdu. "canım hyungum."
"acaba bize ne getirecek?" diye heyecanla konuştu chohee, babasının cebinden elini çıkarıp montunun önünü açmış, zaten düzgün olan elbisesini bir kez daha düzeltmeye çalışmıştı.
"önünü kapat kızım, hava soğuk." diye uyardı taehyung, chohee onu dinlemeden elbisesinin çiçeklerini düzeltmeye devam etti.
jeongguk üşüyen ellerini siyah şişme montunun cebine sokup onun gibi duran oğluna baktı. "acıktın mı?"
"çok." mırıltısına dudaklarını büzdü, hoseok yüzünden iki saattir bekliyorlardı. iniş saatini yanlış söylemişti onlara, bavulunu geç almıştı, kapıyı bulamamış ve bunları yaparken de nedenini bilmedikleri bir şekilde normalden daha fazla oyalanmıştı. ayrıca havalimanı o kadar gürültülüydü ki jeongguk bağırmadan ona sesini duyuramayacakmış gibi sürekli bağırmak zorunda kalmıştı.
"bakın," diyerek konuşmaya başladı taehyung. kafasındaki pembe şapka jeongguk'a çok sevimli geldiği için bir an dikkati kaysa da konuşmaya devam etmesiyle onu dinlemeye özen gösterdi. "konuştuğumuz gibi, önce sarılıp hal hatır sorulacak, direkt 'bize ne getirdin' demek yok, tamam mı? neredeyse bir buçuk yıldır görmüyorsunuz, büyüdünüz artık."
"asıl hoseok konuşmaya 'bakın size ne getirdim' diyerek başlıyor ama sen bilirsin hayatım."
taehyung eşinin alaylı sesine gözlerini devirerek ona döndü. "onun beyinsel sıkıntıları var."
"neden ki?" dedi daehyun, bu sırada jeongguk'un saçlarını çekiştiren elinden kaçmaya çalıştı.
"lisede yediği dayaklar yüzündendir." dedi jeongguk, "dünyanın en gıcık herifi, her gün üç posta dayak yemeden duramıyordu."
"neden ki?" dedi bu sefer de chohee, "acımıyor muydu hiç?"
"acıyordur bence." diyerek ikizine baktı daehyun. "babam az önce azıcık yanağıma vurdu o bile acıdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fight for love | taekook ✓
Fanfic[💑+🧑🤝🧑] [married couple] "aşkımızın meyveleri neden en olmadık zamanlarda çalıyor kapıyı?"