Bölüm 10

1K 168 136
                                    

Pazar akşamı eve dönmüştük. Ve ayak bileğim gece boyunca ağrıdan beni uyutmamıştı. Sabah beş gibi babam artık acı dolu hallerime dayanamadığı için kasabanın hastanesine götürmüştü. Acilde bir ağrı kesiciyle beraber, bileğime sargı da yapılmıştı. Birkaç saat orada oyalandıktan sonra yeniden eve dönmüştük. Bu halimle okula gidememiştim ve pazartesi gününü evde yalnız başıma geçirmiştim.

Tabii Heeseung'ın mesajlarını saymazsak...

Mesaj attığı an buna kaşlarım çatılsa da Jongseong'dan öğrendiğini anlamış, bu sebeple mesajlarına da geri dönmüştüm.

Diğer birkaç günde kendimi daha iyi hissettiğim için okula gitmek için hazırlanmıştım. Bileğim şimdi kıyasla daha iyiydi ancak çok ayakta duracağımı düşünmüyordum. Zaten iyileşme aşamasındaydı, daha da kötüleştirmek istemiyordum.

Okul kapısına gelince babam inmem için bana yardım etmişti. Koluna tutunarak ayakta durduğumda Jongseong konuşmuştu. "Gerisini ben hallederim baba, sen işe geç kalma," diyerek koluma girdiğinde ben de vakit kaybetmeden onun koluna tutunmuştum. Babam da bir şey olursa aramamı söyleyerek arabasıyla gözden kaybolmuştu.

"Fazla yüklenme ayağına," dediğinde başımı sallamıştım. 

"Bugün iyi bir ikiz olacak gibisin," demiştim, geçen gece benim için ne kadar endişelendiğini düşünerek. Bana ters bir bakış atmıştı.

"Hiçbir zaman kötü bir ikiz olmadım Lin."

"Duygulanacağım," dedim, sesimi dramatize etmeye çalışarak. "Hem hiç öyle şeyler söyleme, yalan ağzına yuva yapmış senin." Sonra da az önce söylediği şeyi taklit etmeye çalıştım. "Hiçbir zaman kötü bir ikiz olmadım Lin."

Buna gülmüştü. "Şimdi sen söyleyince fark ettim, cidden yalan olduğu belliymiş."

Bu sefer ben ona ters bir bakış atmıştım ama başka bir şey demeye kalmadan okul kapısının önündeki Heeseung'ı görmüştüm. O da bizi gördüğü gibi merdivenlerden ikişer ikişer inerek yanımıza gelmişti. Üzerine kısaca bir göz attığımda yine ve yine siyah bir jean, koyu kahverengi tonlarında kalın bir kazak ve üstüne de siyah bomber bir ceket giyindiğini görmüştüm. Boynunda da gümüş bir kolye vardı. Saçları hafif dalgalıydı ve kakülleri de gözlerinin üzerine tutam tutam düşüyordu. Hafif kar yağışının altında da saçlarının arasındaki kar tanelerini görebiliyordum.

"Günaydın," dediğinde Jongseong ona geri bir yanıt vermişti ancak Heeseung'ın bakışları tamamen benim üzerimdeydi. Ayak bileğime bakmış ve ardından da yüzüme dönmüştü. "Ne hâle gelmişsin sen böyle?"

"Hiç sorma. Baya kötü burkmuşum." 

"Keşke evde bir gün daha dinlenseydin." Konuşurken bakışları yeniden ayak bileğime dönmüştü.

"Çok bile dinlendi, evet, kendi başına bile yürüyebilir bence. Değil mi Lin," diyerek kolumu bir an bırakmıştı Jongseong. Bununla ona tutunan kolum boşlukta kalmış ve kısaca aksamıştım. O sırada Heeseung düşeceğimden korkarak diğer kolumu tutmuştu ve doğrulmamı sağlamıştı. Ben dehşetle Jongseong'a bakarken onun bakışları Heeseung'ın kolumu tutan eline kaymıştı.

"Jay, salak mısın?!"

Bununla bana doğru dönmüştü, ve "Kendini niye bırakıyorsun sen de?" diyerek yeniden koluma girmişti. Sonra da Heeseung'ın elinin yokluğunu hissetmiştim.

"Tek başına yürüyemiyorsun yani?" 

Heeseung'ın sorusuyla Jongseong'a kötü kötü bakmayı kesip Heeseung'a dönmüştüm. O sırada kirpiğimin üstüne düşen kar tanesiyle gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalmıştım ve, "Galiba, neyse... İçeri girelim mi artık, donmak üzereyim," demiştim.

ethan's heartache ⋆ ★ lee heeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin