Devuélvete - Carla Morrison
Bir kalbi istemek yanı başında. Kalp atışlarına kulak vermek.
Hatta belki de aşık olmak bir kalbe.
Yaşadığını ve iyi olduğunu bilmek yeter sanmıştım, bir gece vakti mağaramızdan çıkıp da Camelot yoluna düştüğümde. Benden uzakta ama içimdeki ona düşman olan ruhtan da uzak olması bana yeter sanmıştım.
Güvende olursa, ikimiz arasındaki her şey biter sanmıştım.
Tanımadığım birine ihtiyaç duymam, onu özlemem de sanmıştım. O insan için acı çekmem, üzülmem sanmıştım.
Sanrılar bir yere götürmüyordu, varsayımlar asla sonuca varmıyordu.
Bir insanın sonsuzluğun olmasını istemek ne demekti? Çünkü ben Draco'nun sonsuzluğum olmasını isterdim.
Zaman bize çelme takmasın, yolumuza çıkmasın isterdim. Yazılmış kader bizim oyunumuzu bozmasın, yeni bir hayata yeniden başlayalım isterdim.
Bir kalbe tutunmak, hayatını başka bir kalbe bağlamak.
Bir kalbin atışları için yaşamak, kendininkini bir kenara bırakıp, o kalp için çabalamaya başlamak.
Nefes alıyorsan, onun için. Yaşıyorsan, onun için.
Kalıyorsan sebep o, gidiyorsan sebep yine o.
Bu muydu aşk? Kendi önceliklerini hiçe saymak ve bir başkasını tüm her şeyin önüne koymak.
Eğer aşk buysa, asla buna düşmeyi istemezdim.
Eğer aşk buysa, asla buna düşmeyecektim.
Aşk eğer karşımda duruyorsa, bir maratonu koşar gibi tam tersine koşar; eğer gökyüzünden toprağa düşüyorsa, bir denize atlardım.
Aşık olmak, benliğinin yok olması demekti. Aşık olmak, onun için kendinden ödün vermek, kendinden vazgeçmekti.
Draco'nun sonsuzluğum olmasını istiyordum ama hayır, ona aşık olmak istemiyordum.
Bu ihtimal, en kötü kabuslarımdan bile beterdi.
Ona aşık olma ihtimalim, onun canına kıydığım kabuslarımdan bile beterdi.
Başımı iki yana salladım, bu aşkın düşüncesinin bile zihnimin içinde olması fikrine dayanamıyordum.Gözlerimi kırpıştırmıştım, karşımdaki dans eden alevlere bakarken. Şöminenin önündeki duvara omzumu yaslamış, etrafımda hareket eden kalabalığı izliyordum. Kimi gülüyordu, kimi somurtuyor... Kimi almıştı koluna eşini, şarkıya eşlik ediyor, ritimle dans ediyordu. Kimisi de benim gibi, bir köşeye geçmiş olanı biteni izliyordu.
Beni düşüncelerimden ayıran şey kolumda hissettiğim bir el oldu. Dokunan kişiye dönüp baktığımda, onun Arthur olduğunu fark ettim.
"Majesteleri." dedim hafifçe eğilip, reverans yaparak. "Sana şunu yapmamanı kaç kere söyleyeceğim." derken eliyle beni işaret ediyordu, yaptığım reveransı kast ediyordu. Saçları, son gördüğüme göre çok özenliydi, güzelce şekil verilmiş ve sabitlenmişti. Yakışıklı yüzünde tek bir kusur yoktu, ince dudakları bir çizgi gibiydi. Ama sanki biraz kıvrılmıştı yukarıya, ufacık, kaçak bir tebessüm vardı yüzünde bana bakarken.
"Bir daha yapmam o zaman, siz ne derseniz, efendim." dedim içten gülüşüm yüzüme yerleştiğinde. Dudaklarının arasından bir gülüş fırladığında, tek eliyle yüzünü sıvazlamıştı.
"Şu her cümlenin sonuna koyduğun 'efendim' ile 'majesteleri' sözlerini de çıkaralım." Arthur da, tıpkı benim gibi, bir omzunu yaslamıştı duvara şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dragon Lord | Dramione
Fanfiction• "Bir oğlan vardı gencecik, Bir de kız, zihni henüz tazecik Kaderleri yazılmış asırlar önce, Ne ettilerse geçemediler önüne." • O anlatılandı, efsanelere konu olan. Hep bahsedilen kendinden, yüceliği dillere destan olan. Attığı adım yeşertecekti...