Chaos In The Jungle - Pim Stones
Kabustan uyanmayı dilediğim günün sabahına yine o mağarada uyanalı beş gün olmuştu, artık bunun gerçek olduğuna emindim.
Kalbim bunun doğruluğundan hiç şüphe etmemişti ama zihnimde bir şimşek gibi çakmıştı gerçekler, o sabah, sonraki sabah, sonraki ve sonraki. Yine de gitgide alışıyordu zihnim bu gerçekliğe, bedenim alışıyordu sıcak yatağımın eğri büğrü taşlara dönüşüne. Kalbim alışıyordu ailemin, arkadaşlarımın yokluğuna ve onun varlığına.
Dolardı her boşluk, herkesin boşluğu. İnsanoğlu böyleydi kaybederdi ve yerine yenisini nakşederdi.
Çocukken geceleri yatağıma yattığımda büyüdüğümde hayatımın nasıl olacağını merak ederdim, hayal kurar, senaryolar yazardım. Seherbaz olurum belki diye düşünüyordum bazen, olabilirim belki derdim uykuya dalarken. Ron'a olan basit hoşlantımı hep geri plana atmıştım çünkü hayatımda ne bir çocukluk hoşlantısına ne de bir ergenlik ilişkisine ihtiyacım vardı, hayatımda bunların hiçbirine yer yoktu, derslerim aksardı, amacımdan şaşar, hedefime giden yolda tepetaklak olurdum.
Şimdiyse ne Ron vardı ne de ders, ne bir hedef kalmıştı ne de hayal ettiğim gelecek.
Bu yüzden olmalıydı, tüm yazarların, tüm şairlerin, tüm ermişlerin anı yaşayın demesi. Geleceği kurardınız, geleceğe dair hayallerinizi yazardınız, kim olacağınızı çizer, hayatınızı oynardınız ve Tanrı gülerdi size. "Hiçbir şey bilmiyorsun kulum sen."
Zihnimi boşaltmak ister gibi başımı iki yana salladım, Draco'nun yanına ateşin karşısına oturduğumda.
"İnecek misin şehre?" Bakışlarımı çevirdim ona.
"İneceğim." dedi sakince. "Yardıma muhtaç kalmış büyücüler varmış sınır köylerde, onlara yardım etmek için bir yol arıyorum sadece."
Gülerek omzuna vurdum. "O büyücülerden birileri de biziz, biliyorsun değil mi?"
"En azından kalacak yerimiz ve ateşimiz var." dedi gülerken, ellerini göstererek. "Öyle diyorsan..."
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" dedim birkaç dakika sonra tekrar konuştuğumda. Gözleriyle ne oldu der gibi bakıyordu bana.
"Bir kıyafet," dedim gözlerine bakarken, sonra bu isteğimin aşırıya kaçacağını düşündüğümde, "Ya da bir bez parçası fark etmez! Üstümü kapatabilecek herhangi bir şey." demiştim yüzüm düşüp sesim kısılırken.
"Ya da boş ver saçmaydı zaten, seni arayan onlarca muhafız varken istediğim şeye bak." Baş parmağını çeneme koyarak ona bakmamı sağladı.
"Hiç de saçma değil," dedi gözlerime bakarak acayip bir tebessümle. "Benim de tek istediğim bu üstümdekilerden kurtulmak." dedi tiksinir gibi giydiklerine bakarken.
"Hah, rahatladım." Derin bir nefes vererek geriye yaslandım. "Tek istediğim yıkanmak biliyor musun?" dedim hızla konuşmaya başlayarak. "Dün biraz etrafta dolaştım, bir yüz - İki yüz metre ilerde göl var, ağaçlıkların içinde. Öyle pek hayvanın da gelip gittiği bir yere benzemiyor. Orada yıkanırız, bir de şu üstümüzdekileri yıkarız diye düşündüm. Ama bunlar ıslakken üstümüzde de bir şey olmalı tabii. Bu yüzden..."
"Kaçırdım." dedi bana üzgünce bakarken. "Neyi?"
"O kadar çok konuştun ki, gölden sonrasını kaçırdım." dediğinde gözlerimi devirdim. "Erkek değil misiniz hep aynısınız 5. yüzyılda da 20. yüzyılda da."
"Niye 5. yüzyılda yetişmişim gibi konuşuyorsun, öz be öz 20. yüzyıl erkeğiyiz burada!" Gözlerimi devirip, gülerek omzuna vurdum.
"Tamam her neyse, lütfen vücudumuzu kapatabilecek iki parça bir şey getir." Gülerek geriye çekildi, aramızdaki teması kesmişti. "Tamam, tamam. Bir şeyler bulmaya çalışırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dragon Lord | Dramione
Fiksi Penggemar• "Bir oğlan vardı gencecik, Bir de kız, zihni henüz tazecik Kaderleri yazılmış asırlar önce, Ne ettilerse geçemediler önüne." • O anlatılandı, efsanelere konu olan. Hep bahsedilen kendinden, yüceliği dillere destan olan. Attığı adım yeşertecekti...