Blackmore's Night - Where Are We Going from Here
"Sen Kral Arthur'la flört mü ettin az önce?" diyen sesi duymuştum mağaraya girdiğim anda. "Ne?" dedim artık görebildiğim Draco'ya bakarken.
"Saçmalama!" dedim ardından hemen, onun konuşmasına fırsat vermeden. "Bal gibi de ettin!" derken suratını buruşturmuştu. "O gülüşmeler, kıkırdamalar. Tam bir flörtleşmeydi!"
Gözlerimi devirerek sırtımı mağaranın duvarına yasladım. "Eh, tamam. Öyleyse ne olacak?" Kollarımı göğsümün altında birleştirmiş alttan alttan ona bakıyordum. O da tek omzunu duvara yaslamış, kollarını benim gibi birleştirmişti karşımda yerini almışken. "Evet, 20. yüzyılda öyleydi! Ama 5. yüzyılda flörtün bir adım ötesi evlilik!" dediği an boğazıma kaçan tükürük yüzünden öksürmeye başladım. Neyse ki mağaranın girişine ekstra koruma büyüleri yapmayı akıl edebilmiştim de sesimizin bizden beş on metre ötedeki asker kampına gitmeyeceğinden emindim.
Ben hala öksürmeye devam ederken Draco yanıma gelmiş, sırtıma vuruyordu, "Helal, helal." dedi alaylı gülüşü kulaklarıma dolarken.
Kendime geldiğimde onu ittirdim hafifçe. "Yürü git be!" dediğimde o hala gülmeye devam ediyordu.
"Ayrıca da," dedim onun gülüşünü kesip konuşmaya başladığımda. "Hiç tarih kitaplarında Arthur'un ne idüğü belirsiz, gelecekten fırlama bir kızla takıldığını falan okudun mu?"
"Okumadım," demişti gülüşü yüzünde solduğunda. "Keza gelecekten fırlayan iki genci duymadım bile." Elini ensesine atıp, boynunu ovuşturdu. "Ama ya yazılmamışsak biz henüz tarih kitaplarına, ya çizilmemişse henüz kaderimiz. Biz belirleyeceksek tüm bunları? Ya değişirse her şey baştan başa. O zaman ne yapacağız?"
Kuruyan dudaklarımı ıslattım, gözlerine bakarken. Söylediği şeylerin doğru olabilme düşüncesi titretti vücudumu zangır zangır. Sahi, ne efsane ne kehanet ne de bir tarih kitabında yazıyordu bu ihanet. Hiç okumuş muydum Ejderha Lordu'nun geldiğini, geçmişe çizgi çekmiş gibi her yazgı lordun geleceğini söylerdi ama yaşanmamış bir geçmişin silsilesine kapılmıştı şimdi.
"Göreceğiz." dedim sakince ona bakarken. "Yazılmamış bir kaderin iki piyonuyuz belki, hatta belki de abartıyoruz kendimizi. Yaşanmış bir hikâyenin anılmaya ihtiyaç duyulmayan iki silik karakteriyiz geçmişte."
Bir elini kaldırarak saçıma getirdi, gözümün önüne düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdığında yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.
"Olağanüstü bir cadı..." dedi fısıldayarak. "Beni geç ama senin gibi birinin bir hikayenin silik karakteri olacağına inanmıyorum."
Gözlerimi, mavi gözlerine sabitledim konuşmadan hemen önce. Gözleri ifadesizmiş gibi duruyordu ama biliyordum, ifadesiz değildi. Duygularını saklayan biri değildi çoğu zaman. Yalnızca ben anlamıyordum, çünkü onu tanımıyordum.
"Küllerinden doğan bir anka - pardon, pardon - küllerinden doğan bir büyücü... Sen asla olamazsın kayıp bir geçmişin, adı sanı silinmiş karakteri. Çünkü ben buradaysam bu gece, sebebi sensin. Geçmişte ve gelecekte."
-
İnsanlar neden kadir kıymet bilmezdi? Neden hep fazlasını ister, var olana dudak bükerdi? Tatmin etmek zor, nefret ettirmek her zaman kolaydı. Sebebi neydi?
İnsanlar diyordum da, kendimden bahsediyordum aslında. Neydi bu doyumsuzluğumun sebebi?
Neden hep en iyisi kendim olmak istiyordum, neden zirveye giden yolda başka hiçbir şey umrumda olmuyordu? Her zaman sözü dinlenen, her zaman alkışlanan kişi kendim olayım istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dragon Lord | Dramione
Fiksi Penggemar• "Bir oğlan vardı gencecik, Bir de kız, zihni henüz tazecik Kaderleri yazılmış asırlar önce, Ne ettilerse geçemediler önüne." • O anlatılandı, efsanelere konu olan. Hep bahsedilen kendinden, yüceliği dillere destan olan. Attığı adım yeşertecekti...