Uzaktan yankılanan motor sesinin dışında bir tık dahi duyulmuyordu engin çölde, eli silahlı adamlar rehinelerin iki yanını çevirmiş ürkütücü bir tablo yaratmışlardı. Sonunda kesildi motor sesi ve devasa makine kumların üzerine iniş yaptı, fanların durması ile havadaki belli belirsiz sis perdesi kalktı ve açılan kapıdan üç yabancı indi. Birisi, suratındaki abartılı maskeye ve uzun boyu ile tehtitkar bir görüntüye saipti ama ürkütücü görünümüne kıyasla oldukça ince bir yapısı vardı. En soldaki siyahlar içindeki adam ise boynuna asılı silahı ve siyah zırhı ile bir komutanı andırıyordu, kafasında ise kap kara gözleri dışında açık bırakmayan bir kask vardı. Tam ikisinin arasında ise daha kısa boylu ve nitekim daha sıradan gözüken bir adam duruyordu. Kısa kahve rengi saçları ve donuk bakışları ile sıradan bir imparatorluk askeri gibiydi, üzerinde ise yine sıradan bir ünüforma vardı.
"Hepsi bu kadar mı?" Dedi en ortada duran adam esirleri işaret ederek. Cevabın gelmesi ise fazla uzun sürmedi.
"Evet komutan Neron, kampın doğusunda yakalanan üç büyücü."
Rehinelerden birine doğru eğildi komutan, bu bitik bir adamdı. Çenesinden tutup kafasını hafifçe kaldırdı ve zoraki açtığı ağzından zavallıca sözler döküldü.
"L-Lütfen efendim... beni alın ama karım ve küçük kızım, onları bırakın."
Adam daha sözünü bitiremeden silahını çekti Neron ve hemen yanına diz çökmüş elleri bağlı kadının kafasına doğrultup tetihi çekti. Ani patlamayla kadının kafasından kopan parçalar kumları süsledi. Ayağa kalkmaya çalışırken yüz üstü yere düşen adam çaresizlik içinde göz yaşlarına boğuldu. Zar zor oynattığı ağzından anlamsız kelimeler çıkıyor sanki küfür etmeye çalışıyordu.
Aynı silahı adamın solundaki küçük kızada çevirdi Neron, zavallı adam yeniden doğruldu bu sefer açık bir sinirle "Hayır! Yapma, yapma!" diye bağırdı. Aniden silahı adama doğrulttu Neron ve patlayan silah kızı değil o zavallı adamı vurdu. İleri atılan adam ani bir patlama sesi lile geri doğru savruldu ve göğsinde açılan mermi yarasından kanlar boşaldı.
Arkasında dikilen iki asker soğuk bir ifade ile yerdeki cesetlere bakıyordu.
Kafasıyla kızı işaret etti Neron "Kızı alın, o bir büyücü değil."
Neron sadece gözlerine bakarak bir insanın büyücü olup olmadığını anlayabiliyordu. Sonuçta düşmanını iyi tanımalıydı, onlardan olabildiğine nefret ediyordu. Sonuçta dünyayı bu hale getiren onlardı ve son büyü izinide yer yüzünden silmeden durmayacağına yemin etmişti. Yıllar boyu sayısız büyücüyü katletmişti. Duygudan yoksun bir insandı, tabii ne kadar insan olduğuda tartışılır. Savaştan sonra yer yüzünde kalan büyü kalıtılarını bir bir bulup avlıyordu.
Gemiye girdiklerinde seslendi onbaşı Lorent'e "Başka bir sinyal var mı?"
"Şu an gözükmüyor, sanırım onlar bu bölgedeki son büyücülerdi."
"Hayır hala bir şeyler var, hissedebiliyorum. İçimde garip bir his var, sanki eskilerden kalma bir şey geri dönmüş gibi, lanetli bir şey."
Sadece kafasını salladı Lorent "Yarın son devriyemiz efendim, sonra Anuand'dan ayrılıyoruz. Emirler böyle."
Bir süre sustu Neron ve "Hayır." dedi
"Onu bulmadan hiç bir yere gitmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anuand
AdventureAyakkabısını büyük bir güçlükle çıkardı Anua ve ters çevirdiği gibi yığınla kum diğerlerinin üzerine döküldü. Her yerde kum vardı en kötüsü parıldayan güneş onları ısıtıyor ve üzerinde yürümesini imkansız hale getiriyordu, en azından gündüzleri böyl...