1. Bölüm

136 2 1
                                    

Güneş, etkisini yavaşça kaybederken geniş omuzlu ve sportif görünümlü sarışın adam tatsızca homurdandı. Elindeki kalın kitabı bırakıp otele gitmek gerçekten üşenilecek bir mesaiydi. Sudan yeni çıkmış olan arkadaşı ise yavaş yavaş soğumaya başlayan havanın, bir anda rüzgara dönüşmesinden korkuyor gibiydi. Homurtuyla karışık, endişesini dile getirdiğinde karşı taraftan onay aldı.

Sarışın adam, keyifsizce kitabında kaldığı yere ayraç koyarak kapağını kapattı ve her zaman yaptığı gibi otele gitmeden önce son bir kez suya girdi.

Arkasından bakan esmer, nispeten kısa boylu fakat daha iri vücutlu arkadaşı ise adamın bu ritüeline alışmış gibi başını belli belirsiz sallamakla yetindi ve sarıldığı havluyu daha sıkı kavradı.

Birkaç dakika sonra, önüne salkım salkım dökülen saçlarını istemsizce savurarak sudan çıktı sarışın adam. Koşar adımlarla gelip havlusuna sarındı. Bir müddet sessizce, kurumayı bekledi ve arkadaşının yüzüne bir nebze boş boş baktıktan sonra dudakları birkaç kez açılıp kapandı.

“Hava bir hayli soğumuş Java!” diyebildi sadece.

Birkaç gündür olduğu gibi güzel başlayan, yeşilin bitip gölün girdiği kadraja dahil olma süreçleri tatsız bitmişti.

“Üşütürsek Diana bizim canımıza okur Java…” diyebildi sadece sarışın adam, otele doğru koştururlarken.  Buna karşılık, alışagelmiş bir homurtu işitti.

“Evet, buraya gelmemize de karşı çıkmıştı. Ama zaten ne zaman karşı çıkmadığı oluyor ki!” diyebildi, biraz da umursamaz bir ses tonuyla. Bu sözlerine destek olan veya karşı çıkan bir tepki gelmediği için rahatlamışsa da, içindeki huzursuzluk bitmiyordu.

Odalarına doğru iyice koşar adım çıkmaya başladıklarından, arkalarından seslenen resepsiyon görevlisinin sesini duymamışlardı. Odaya gülerek giren ve sıcak havanın yüzlerini yalamasıyla daha da keyiflenen ikili, bir an duraksayıvermişti. Odadaki koltukta, bacaklarını üst üste atmış bir halde; daha üzerindeki montu bile çıkarmamış olarak oturan kadın ikisini de şaşırtmıştı.

“Diana!” diyebildi sadece sarışın adam. Yani, imkansızlıklar dedektifi Martin Mystére.

* **

Üçlü, sessizce oturmuş birbirlerine bakıyordu. Sarı, uzun saçları omzuna kadar dökülen genç ve bakımlı kadın elindeki kahveyi avucunda dolaştırıp duruyordu. Mutlu görünüyordu. İlişkilerinin ilk dönemlerinde, çok ciddi olmasa da flörte dönüşebilen diyaloglar kurduğu çoğu kadınla birlikte maceradan maceraya koşan kocasını tek başına bulmuş olması güzeldi.

Ancak, tabii ki, onca yolu basit bir kaçamağı yakalamak için tepmemişti.

“Rüyalarım” diye tekrarladı genç kadın “,çoğu zaman çıkıyor. Biliyorsunuz.”

Bazen çok şiddetli şekilde bunu tecrübe etmişlerdi, evet. İki adam başlarını sessizce salladı.

“Oteli ilk bulduğumda da şok oldum! Çünkü bir haftadır rüyalarımda dev dalgalar tarafından yerle bir edilen otel… Buydu.”

Konuşmadan birbirlerinin yüzüne bakmayı sürdürdüler. Normal şartlar altında olsa buna gülüp geçebilirlerdi ancak, Mystére’in Neanderthal yardımcısı Java’nın gördüğü rüyalar da bununla aynı olduklarından dolayı kolay kolay bir sav öne süremiyorlardı. Akşam yemeği saatinin geçmiş olması nedeniyle de kafeteryada sadece içecek bulunmaktaydı. Mystére’in önerisiyle, kasabaya inip bir şeyler yemeye karar verdiler. Hem Diana’nın teptiği onca yolun bir kıymeti olmalıydı!

İskoçya’nın dağların eteğine kurulmuş yerleşim yerlerinde gezinen üç yabancı; aslında alışageldik bir manzaraydı. Zira bölge Loch Ness isimli “canavarı” nedeniyle pek bir meşhurdu. Hatta bu varsayılan canavarın gezdiği gölden alınan sular, şişelenip satılmaktaydı! Normal hayat şartları süren insanlar için hayli ilginç gelebilen bu tip hadiseler, ömrünü çoğu kişi için bir masaldan ibaret olabilecek şeylerin peşinde harcayan Martin Mystére ve yardımcısı Java için çocuk hikayeleri gibi geliyordu.

Loch Ness'in GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin