Umarım iyisinizdir.
İyi okumalar:)Bunlar için çok gençtim. Dünyanın tüm yükünü kendi üstüme almıştım. Pardon, ben almamıştım. Zorla bana bu yükü vermişlerdi. Sesimi çıkarmadım. Zaten çıkarsam da hemen susturdular. Ben susmaya mahkûmdum. Hayatım boyunca her zaman olduğu gibi yine susuyordum. Bazen susmak en güzel cevaptır derler ya, peki ben neden cevabımı kimseye veremedim?
Küçük ile oturuyorduk. Daha doğrusu o başını bacağıma koymuş koltukta uyurken ben oturuyordum. Çok uykusu olduğu için uyumasını söyledim. Zaten o kadar tükenmişti ki itiraz etmeden uyudu. Beni sevdi, bende onu sevdim.
O kadar tatlı bir çocuktu ki ona bu acıları yaşatanlardan nefret ediyorum. Gözleri bir koreliye göre neredeyse hiç çekik değildi. Sanırım 'anne' ve 'babası' kimse onlardan biri koreli diğeri ise başka bir ırktan geliyordu.
Hafif esmer teni, boncuk boncuk gözleri, küçük ve biçimli burnu, büyüyünce keskinleşeceğini bağıran çene hattı ve en tatlı ayrıntısı olan burnunun üstündeki küçük beni ile çok tatlı bir çocuktu. Acaba.. Acaba nasıl şeyler yaşadın küçük.. Acaba nasıl hissettin..
Kapıdan ses gelene kadar gözlerimin dolduğunu bile fark etmemiştim. Hemen gözlerimi sildim. Jimin'in sesi gelince ona seslendim yavaşça.
"Taetae evde misin?"
"Jimin salondayım ve lütfen biraz sesiz olur musun?" Yanıma geldi küçüğü görünce gözleri gibi ağzında açıldı. Bu hali gülümsememe neden oldu.
"Taetae ne ara yaptın bu çocuğu bak doğru söyle senin değil mi? Lütfen senin olsun ay çok sweet!"
"Saçmalama Jimin. Ayrıca sweet yerine tatlı diyebilirdin?" Bazen cümlelerinin arasına öğrendiği 2-3 ingilizce kelimeyi sokuyordu. Neymiş çok havalı onun deyimiyle 'cool' oluyormuş. Peh arkama anlatsın.
"Saane la? Ayrıca ciddiyim bu çocuk kim?"
"Bekle başımın belası gidip yatağa yatırdıktan sonra gelip anlatacağım."
Kafasını salladı. Sonra bana tip tip baktı. Kafamı 'ne var?' dercesine salladım.
"Ya bak bu çocuk senin değil dimi?" Soruyu sorar sormaz ayağa kalktım. Oda koşarak banyoya kaçtı.
Başımın belası. Yoongi bunu nasıl almış ya. Küçüğü kendi odama getirdim. Tek kişilik olan yatağıma yatırdım. Üstüne yorganı örttüm. Ne olur ne olmaz diye de kapıyı açık bırakarak salona geldim.
Jimin uzanmış tavana bakıyor belkide bir şeyler düşünüyordu. Jimin içine kapanık biri değildir. Yani herkes gibi onunda kendine sakladığı şeyler vardır ama benimle herşeyini paylaşır. Ama sanki bu aralar biraz uzak kalmış gibiyiz. Belkide yoruldu.
Herkes gibi.
Orada dikilmeyi bırakıp yanına gittim. Ayaklarının üstüne oturdum. Beni görünce hafifçe tebessüm etti.
"Ee anlat bakalım." Kurumuş dudaklarımı hafifçe yaladım. Kafamı salladım, anlatmaya başladım.
"Bugün... biliyorsun işte özgürlük günümüdü." gözleri doldu başını salladı.
"İşte eve dönüyordum. Evin karşısında küçük bir çocuğu dövüyorlardı. Hemen yanına gittim. Yardım ettim. Jimin görmeliydin. Gerçekten o kadar çaresizdi ki.. sanki aynaya bakıyormuş gibi hissettim..." Söylediklerim doğruydu. Gerçekten böyle hissetmiştim. Bir zamanlar ki ve hep sürecek çaresizliğimi o küçük çocukta görmüştüm.
Jimin'in sol gözünden akmasın diye dünyaları yakabileceğim bir yaş düştü. Bakamadım, o ağlarken ben asla dayanamazdım.
"Kimse bana ben çaresizken bakmadı, yardım etmedi. Ama ben bunu yapamazdım, ona yardım etmeliydim. Eve getirdim. Yıkadım, yaralarını temizledim, doyurdum. O yaştaki bir çocuk tüm bu şeyleri.. hak etmiyor. Hemde hiç birini. Böyle işte yardım etmek istiyorum bu kadar. Ve elimden geldikçe de yardım edeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İly<3/Taekook
FanfictionBu iki adam bataklıktan çıkabilecek güçteydi. Ama çıkamadılar. Yada kim bilir belki de çıkmak istemediler. [Taekook, Yoonmin]