Hoşgeldiniz efendim, iyi okumalar dilerim:)
Acı, hissettiğim tek şey acı. Canımı yakan, beni öldürecek noktaya getiren, belki de bağımlısı olduğum his. Sevdiğim adam gözümün önünde ama ulaşamıyorum. Bazı şeyler çok ters gidiyor. Elimi uzatacakken bir telefon geliyor, eğer yanlış yaparsam öldüreceğini söylüyor. Dayanamıyorum elimi geri çekiyorum. Sanırım onu uzaktan sevmem gerek..
Bugün küçük ile parka gitme kararı aldık. Bu parka gitme olayı için çok heyecanlıydı. Aslında bende öyle. İlk defa yanımda biri ile birlikte parka gidecektim.
"Hyung hadi çabuk ol." Yaramaz küçük bugün için fazla sabırsız olmuştu.
"Hadi ama bu soğukta montunu giymeden dışarı çıkabileceğini sanıyorsan yanılıyorsunuz küçük bey" Gözlerini kıstı burnunu kırıştırdı.
"Hyung ama sende yani- hem bu ne biçim atkı sarma- hyung öldüreceksin dur!" Tamam atkıyı biraz değişik bağlamış olabilirim ama yani ben nereden bilebilirim. Atkıyı hızlıca çıkardım. Derin bir nefes aldı bana baktı, ona baktım.
"Hyung-" Kahkaha atmya başladı. Bende onunla birlikte kahkaha attım. Yaklaşık 15 dakikanın sonunda kapıya çıkabildik. Ben kapıyı kilitlerken küçük zıplayarak kendini ısıtmaya çalışıyordu. Onun bu haline kıkırdadım.
Bana göre çocuklar bu dünyanın melekleri. Çünkü her ne olursa olsun, her ne yaşanırsa yaşansın yetişkin adı verilen insanların umudu olabiliyorlar. Bu çok güzel bir özellik. Mesela ben kimsenin umudu olamadım ama Han Seo'nun olacağına inanıyorum. Benim umudum olacak. Bundan eminim.
Ona baktım kafamı 'hadi gidelim' dercesine sağa yatırdım. Elimi tuttu. Ağzının içinde bir şarkı mırıldandı. Çok dikkat etmedim. Gerçekten çok mutluydu onu bu kadar mutlu eden parka gitmesi miydi? Yoksa benimle birlikte parka gitmesi miydi? Bilemiyorum.
Elimden gelse dünyadaki tüm çocuklara sahip çıkmak isterdim. Kötü çocuklara bile. Aslında şöyle düşününce kötü çocuk olmadıklarını anlayabilirsiniz; eğer kötü şeyler yaşamasalar sizce kötü olurlar mıydı? Hayatta kalmak için sadece kötü ve sert rolünü oynuyorlar.
Ama insanlar sadece buz dağının görünen kısmına baktığı, derinlere inmediği için hemen yargılamaya başlıyorlar. Bu hareketlerinin onları birer aciz et parçası yaptığını bilmeden..
Elimi sallayan bir Seo ile kafamı aşağıya indirdim.
"Hyung, boyun ne kadar da uzun." Kahkaha attım. Tabii neredeyse 1.80 olan adamın yanında 1.55 kaldığı için küçük geliyordu.
"Merak etme Seo-shi seninde boyun uzar. Ama büyüyünce." Kafasını yaramaz çocuklar gibi sağa sola salladı.
"Ama hyung ben şimdi büyümek istiyorum~"
"Yaa demek öyle~" kafasını tekrardan salladı. Onu boynuma aldım.
"O zaman seni büyütelim!" Kahkaha atarak parka koşmaya başladık. Yolda bizi görenler ya delirmişiz yada ne kadar tatlı bakışları atıyordu. Kimisi ise gülüyordu.
Parka geldiğimizde indirdim.
"Hyung çok teşekkür ederim. Ben şimdi biraz oynamaya gidiyorum. Sende otur tamam mı?"
"İstersen seninle gelebilirim." Arkaya baktı. Sonra bana döndü. Kafasını hayır anlamında salladı.
"Gerek yok hyung sen otur bak yorulmuşsun zaten. Dinlenince gelirsin." Kafamı salladım. Gerçektende yorulmuştum. Ama küçüğü taşımaktan değil; uzun zaman sonra her şey yolundaymış gibi gülmekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İly<3/Taekook
FanfictionBu iki adam bataklıktan çıkabilecek güçteydi. Ama çıkamadılar. Yada kim bilir belki de çıkmak istemediler. [Taekook, Yoonmin]