Oyunlar 3

124 4 4
                                    

     Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Çok uzun değil. Ama gece nöbetini Kaan'a devretmek istemiyordum. Uyumasını ve dinlenmesini istiyordum.
   Uyandığımda Kaan'ın kollarındaydım. Gözlerimi ovuşturdum. Önce hâlâ hayatta olduğumuzu anladığımda sevindim. Kafamı kaldırıp Kaan'a baktım. Hâlâ derin uykudaydı.
    Yavaşça doğruldum. Bıçak setimden iki bıçak alıp mağradan dışarı çıktım.
   Dışarısı çok sakindi. Kar yağmıyordu, fakat yine de soğuktu. Montlarımız ısı özelliğini tamamen kaybetmişti. Yine de biraz olsun sıcak tutuyordu.
    Mağradan uzaklaşmak istemiyordum. Ama etrafımızı kontrol etmeliydim. Kafamı Kaan'a döndürdüm. Mağranın dışından görünmüyordu. Daha içe doğruydu.Çok huzurlu bir şekilde uyuyordu. Ona sabah kahvaltısı hazırlamaya karar verdim. Önce etrafta bulduğum çalı çırpı ne varsa mağranın önüne yerleştirdim. Dışarıdan bakınca biri kamufule etmeye çalışmış gibi görünmüyordu. Hatta tam tersi doğal bir örtüye benziyordu. Kaan'a not bırakmalıydım. Fakat not olarak kullanabileceğim hiçbir şey yoktu. Bıçak setimin hepsini aldım.
  Aslıda bıçak setim bir çeşit zırh gibiydi. Giydiğim zaman üstüme bağlanıyor ve daha kokay hareket etmemi sağlıyordu. Toplam 12 bıçağım vardı. Gri siyah zırhım üstünde simetrik bir şekilde bölmeleri vardı.
     Elimdeki bıçağı sıkıca kavrayıp ağaçların arasından ormana girdim.
   
  Salakça diyebilirsiniz. Ama rakiplerimi tanımıyorsunuz. Kaanın yaralı olduğunu biliyorlar. Yani hedef olarak onu seçmezlerdi. Düzgün savaşabilecek olan bendim. Hedef ben olurdum. Yani tabi bizim burada olduğumuzu biliyorlarsa...Eğer şans eseri Kaan'ı bulurlarsa ki bulamazlar...Yani umarım bulamazlar...
   Bir süre yavaşça ilerledim. Karlı zemin bembeyazdı. Kuşların cıvıltısı günün harika olacağına dair işaret verir gibiydi.
    Donmuş küçük bir akarsu buldum. Kaan'ın aldığı çantada bir miktar su vardı. Ama yine de daha fazlasına ihtiyacımız vardı.
      Akarsudan içilir su alınır mıydı bilmiyordum. Fakat oyun kurucular birbirimizi öldürmemizi istiyordu. Bu yüzden akarsudan alacaktım.
    Bıçağım ile buzda çatlak açtım.Yanımda getirdiğim matara ile suyu doldurdum. Arkamı dönüp mağramızın olduğunu düşündüğüm yoldan gitmeye başladım. Bir kaç ağaç geçmiştim ki  konuşma sesleri duydum. Hemen ağacın arkasına geçtim. O sırada ileriden 3 kişi çıktı.
    Simge, Başak ve Umut birbirleri ile konuşarak ilerliyorlardı. Panikledim. Yüzümü hemen çevirip ağaca yaslandım. Konuşmalarına kulak verdim.
  "Neredeler?"
Başağın sesiydi bu. Endişeli duyuluyordu.
    "Emin değilim." Bu da Umuttu." Ama onları bulup öldürmeliyiz. Bu iş uzamadan bitirelim."
      Simge elindeki kılıç ile ilerideki dev dalı ikiye ayırdı. Onları göz ucu ile izliyordum.
  "Bence erkek olan ölmek üzeredir. Ölsün zaten arkadaşımı öldürdü."
  "Hmm, Başak bu tarafa doğru gittiklerine emin misin?"
  Başak elindeki yayı döndürdü." Evet bu yöne gittiklerinden eminim."
    "Tamam, ayrılmadan onları bulucaz ve öldürücez. Kızın ne kadar iyi bıçak kullandığını gördüm. Hayatta kalırsa bizim için hoş olmaz...
   "Bence Kaan'ı da bulmak işimize yarar. Kızı onla tehtid edebiliriz." dedi Umut
   "Kaan kızı sevmiyor muydu?"
"Evet" diye destekledi Başak."Kızın ona karşı duyguları olduğunu nereden biliyorsun?"
    Umut baltasındaki bir miktar kanı cebinden çıkardığı mendille sildi.
"İnan bana vardır. Kaan'ı yakaladığımda ona nasıl baktığını gördüm. Bu ortak haracını kurtarmak isteyen bakış değildi. Ölmesine katlanamayacak birinin bakışına benziyordu. En azından bence öyle"
   Başak eli ile bir dal kopardı." Olabilir. Ama bu ikisinide arayacağımız gerçeğini değiştirmez."
  Simge kafasıyla onayladı." Hadi artık gidelim."
   Yere bıraktıkları çantaları alıp yola ilerlemeye başladılar.
  Benim de gitmemin vakti geldiğini anladığımda bir adım attım. Attığım adım bir dala geldi ve 'çat' diye bir ses duyuldu.
    İçimden bir lanet okudum. Hareketsiz kaldım.
   "Durun....biri bizi dinledi."
  O sırada içimden kaçmak geldi. Bir adım daha atarsam kısa bir yokuştan inecektim. Eğer hızlı olursam yokuşun aşağısındaki kayadan yana fırlayabilirdim. Belki kendimi hiç göstermeden kaçabilirdim.
   Başka şansım yoktu.
  "Dışarı çıkarsan hayatını bağışlarız" dedi Umut.
Yalan.
     Fırladım. Yokuştan yuvarlanarak kayadan yan kaydım. Ayağa kalktığım anda koşmaya başladım.
    Peşimdeydiler. Kim olduğumu anlamış mıydılar bilmiyordum.
  6 metre kadar ilerledikten sonra bir kayaya yaslandım. Yönümü değiştirdim. Arkamda kalıyorlardı.
   "Nereye gitti?"
Beni göremiyorlardı. Ama hemen arkamda bir yerde beni arıyorlardı. En ufak sesimde yerimi bulurlardı.
  O sırada bulunduğum mağara gibi yerin üstünden bir örümcek indi. Yavaşça burnumun ucundan geçti. Ağzındaki zehri görüyordum.

Çifel: Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin