7

75 9 1
                                    



Renkler.

Hayatımda renklerin çok fazla anlamı yoktu. Derin düşünmeyi, hatta düşünmeyi çok sevmezdim ama düşünmenin en çok gerektirdiği bir andaydım.

Hayatım boyunca renkleri yalnızca kıyafetlerde, saç boyalarında, kamera açılarında yakaladığım manzaralardan seçebildiğim kadarıyla idrak edebiliyordum.


Yani, kim birini bir rengin anlamına sıkıştırıp, onun o anlamı taşıdığına inandırırdı ki kendini? Bunu düşünmekten erekte olan bedenime bir türlü yenilemiyordum.

Kim Taehyung'un elleri çıplak terli tenimde gezinirken kulağına inleyişlerimi sunuyor, bana hissettirdiklerini duymasını istiyordum. Altımda kıvranırken etkileniyor oluşum beni zevk ve tutkunun rengi kırmızıya çevirirken, kesinlikle kan akışım hızlıydı, iştahım ısırılmış dudaklarınaydı, akıp geçen zamanı unutuyor yalnızca başımı döndüren o sarhoş edici hisse odaklanıyordum. Ben, kırmızıydım.

Taehyung üzerime geçtiğinde sesli nefesler alıyor, uzun saçlarının yüzünü gölgelemesine izin veriyordu. Terli, tamamen benim kokumla sarmalanmıştı, siyah saten çarşaflarımın arasında esmer pürüzsüz teniyle o kadar muhteşemvari duruyordu ki, ona bir şeyler vermek istedim.

Pahalı bir hediyeden çok, onu değerli hissettirebilecek bir şey gibi. Taehyung açıkça benden bir şey istemediğini belirtmişti -az kalsın modelliği de reddedecekti, onun hakkında derin düşüncelerim şu anımda bile beynimi istila ediyordu.

Ona benim için bir anlam sunmak istedim. Dün bana söylediği şeylerden sonra fark etmiştim ki kırıcı sözlerimi ona yöneltmiş, benim için bir şey ifade etmediğini söylemiştim. Sunduğu bedeninden farklı olduğunu söyleyebilmek istedim ona, birer arkadaş olabileceğimizi ve yalnızca patron ilişkisinden ötesi olabileceğimizi.

Söylemedim.

Başımı yastığa gömerken, Taehyung'un derinliklerine gömülüşüm fena bir şekilde beni sürüşünü gösteriyordu, ağzımı açamıyordum. Dudaklarımız bir savaş içerisindeydi, Taehyung'un rahat durmayan elleri ensemi mahvediyordu. Kısa bir inlemeyle geri çekilirken rahatladığını belirten o iç çekiş ile vücudunu titredi, yavaşça kendini göğsüme bıraktı. Hızlı nefesler alıyor, göğsüme yasladığı başı tam ortamda, düzensiz atışlarımı dinliyordu. Heyecanlanmıştım.

"Hoseok," dedi boğuk sesiyle, gözlerim diktiğim tavandan çektim. "Çok duygusal bir şey oldu bu."

"Saçmalamayı kes Taehyung. Havamda değilim." Onu ittiğimde sırtını yatağa düşürmüş, benimle eğlenircesine kıkırdıyordu.

Doğrulup yerden aldığım baksırı üzerime geçirdiğimde Taehyung kalçama vurarak "Sakinleş patron," dedi. "Hala en iyisi sensin."

Kalkarak yalnızca duvar aydınlatması açık olan büyük salona geçtiğimde, yarım kalan şarap bardağını aldım elime. Büyük yudumlarla bitirirken, yemekten küçük bir parça almış ardından uzandığım paketteki sigarayı dudaklarımın arasına koyduğumda, masa mumuna eğilerek sigarayı yaktım.

Yabancı marka, oldukça pahalı ve her kuruşuna değen dumankar ciğerimi doldurduğunda yummuş olduğum gözlerimi, çıplak ayak seslerine açmıştım. Taehyung kendi sandalyesine geçmek yerine uzun gömleğinin altına bir şey giymediği halde kucağıma kurulduğunda artık buna alışmış gibiydi.

Yani, bana alışmış gibiydi. Rahattı, gerilmiyordu. Gerçi onu hiç gerilirken görmemiştim.

Elimi tutarak kendi ıslak dudaklarına götürdü, tatlı sigaradan büyük bir nefes çekti. Eğilip dudaklarımın içerisine bıraktığı sigara dumanları daha farklı bir öpüşme sunuyordu ve siktir, çok ateşliydi.

guccistar • vhope [düzenlenecek]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin