Non ne le jugez pas
(Hayır onu yargılamayın)
~
Vous qui ne le connaisez pas
(Siz onu tanımıyorsunuz)
~
Les vertiges et le labeur
(Baş dönmesi ve yorgunluk)
~
Vous êtes faussement heureux
(Mutluluğunuz sahte)
~
Vous troquez vos valeur
(Değerlerinizi satıyorsunuz)~indile~ ~Tourner Dans Le Vide~
---------------
Bir kaç dakika daha gittiği yola gözümü diktim. Niye bilmiyorum ama arkasından bakmak istedim. Biraz önce az kalsın bana sinir krizi geçirtiyor olmasına rağmen. Bir kaç dakikanın ardından arkamı dönüp özel bahçeme tam olarak girdim. Biraz önce çocuğun oturduğu yerden geçerken gözüme çarpan şeyle duraksadım.
Çiçeklerden taç yapmıştı. Üzerinde çok emek varmış gibi görünüyordu. Annem de yapardı. Ben çok severdim ama yapamıyordum. Çok güzel olmuştu. Tacın altında üzerinde yazı olan bir kağıt vardı. Merakıma yenik düştüm ve açıp okumaya başladım. Aman tanrım kağıt kokusu çok güzeldi her zaman ama bu koku farklıydı. Kokuyu boş vermeyi becerip mektuba geçtim.
"Sinirin bitsin yarın tekrar geleceğim. Sinirlenince hiç yakışıklı görünmüyordun. Seni çok kızdıracağım. Diğerleri gibi sana "Sayın prens" diye hitap etmeyeceğim ne de dediğin hiç bir şeyi yapmayacağım Taehyung. Sinirli halini sevmiyorum. Bu yüzden bunu ilk kabul et. Daha yeni başlıyoruz. Senin Azrailin olacağım senin gibi."
Beni tanıyor muydu? Önceden böyle bir kağıt hazırlamıştı. Gelecek miydi? Kimdi? Neden buradaydı? Bana neden öyle bakıyordu ki? Azrailin olacağım ne demek? Niye? Tüm bu saçmalıkların anlamı ne ? Nereye varmak, ne demek istiyor?
Böyle birden çok soru dolanıyordu kafamda. Onu araştırmalı mıyım? Yoksa akışına mı bıraksam? Nasıl beni böyle iyi tanıyor gibi davranır? Ahh neyse ne düşünecek halim yok ya. Kim ki o düşünmeme değsin.
Şaka gibi cidden. "Düşünecek kadar önemsemiyorum" dediğim genç adam ne zamandır aklımı meşgul ediyordu? Sanırım her şeyde dakik olan ben bu sefer saati bile akışına bırakıvermiştim.
***
Bahçede çok durmadım bu gün nedense. İçimde sıkışıp kalan bir şeyler vardı. Orada durmak bana zor geliyordu gün geçtikçe. Nedenini anlamadığım bir incinme hissi yakıyordu tüm bedenimi. Köşküme geri döndüm. Hoseok hyung beni bekliyordu. Garip gözüküyordu. Onun yüzü asıktı. Her zaman gülen yüzünü asık görmek garip gelmişti bana. Gelir gelmez nedenini sordum. Hiç beklemediğim bir cevap verdiğinde hızla onu çevirip içeri doğru koştum. Sözünü yarıda kesmiştim oysaki.
***
Oydu. Bu oydu. Kaç zamandır onu bekliyordum ve sonunda gelmişti. Sonunda beni görmeye gelmişti. Çocukluğumun tek dostu, tek arkadaşım , tek kardeşim, ağabeyim. Komutan giysisi ne kadar da güçlü ve kudretli göstermişti onu. Halbuki biz çocukken kediden farksız yüzüyle her kese neşe ve huzur verirdi.
Bu... Hayır... Neden böyle bakıyordu ki. Yoongi hyung beni beklerken neden böyle bir yüz ifadesi takınmıştı. Beni görmeye gelmemişti mi yoksa? O zaman burada işi neydi? Aslında biliyordum neden bu yüz ifadesiyle durduğunu ama.. O beni affedemez miydi?
Babam niyeyse beni çağırtıyordu. Etrafında o kadar insan varken neden bana ihtiyaç duymuştu ki? Bir ulak gönderip haber edebiliyorken neden komutan Yoon'u göndermişti?
Gerçi onu görmek beni sevindirmisti. Onu pek sevindirmemiş olsa da. O hep benim yanımdaydı. Ben de onun. Beni hep mutlu etti kötü zamanlarımda. Peki ya ben... Ben onun için hiç bir şey yapmamıştım. Aşkın karşısına koyulmuş saçma yasaklar karşısında güçsüz kalmış onun hayatının mutluluğuna kavuşmasını engellemelerine hiç bir şey diyememiştim. Onun iyiliği içindi oysa. Onun ve onbaşı Jiminin.
İkisinin de erkek olması... Bu sevmelerine engel miydi ki? Hayır. Aşk engel tanımaz. İnsanlar neden bu kadar geri kafalı. Karşı cinsi sevip, evlenip mutlu bir hayat yaşayacağını sanan ne çok kişi pişman olmuştu oysa. Onlara göre gerçek aşk buydu ne yazık ki. En kötüsü her şeyin kadının üzerine kalmasına neden olan varlıkların iki erkeğin ilişkisine laf etmesiydi. Erkekliği kadına karşı gösterilen bir güç gösterisi olarak düşünenler gerçekten aşkla bağlı olan insanları idama mahkum etdiriyorlardı. Haksızlık değil miydi bu?
Ben şahitdim bir birlerini nasıl sevdiklerine. Yoongi hyung kimseye bana bile dokunamazken ona dokunurdu. Sanki bu dokunuşlar yıllarca çektiği acılara merhem olurdu. Yıllar boyunca yoongi hyungun gözüne baktım. Hep acı doluydu. Alkol bağımlısı olmuştu annesi babası ve kardeşini Namjoonu savaşta kaybetdikten sonra. Sigara kokardı hep. Anne babası bile tamam da kardeşi yıkmıştı onu.
Jimin ona kaybettiği kardeşinin yerini bile hatırlatmıyordu adeta. Gerçi Jimin de ağabeyi Seokjini kaybetmişti. Ama Yoongi hyunga yuva olmuştu. Sigara kokan nefesini gül kokusu sindirmeyi,alkolün sıcağını terk ettirmeyi dahi başarmıştı. Ailesi , hayatı , tüm dünyası , hatta kendisi olmuştu Jimin Yoonginin. Hep düşündüm "Ben mi ayırdım onları". Onu bu çukura yine ben mi attım. Onları korumak adına daha da kötü şeyler mi yaptım. Ama hayır. Emin değilim. Ben... Bilmiyorum...
Onları korumak amaçlı neler yapmıştım ben. Ne yaptım ki Yoongi hyung beni kardeşi gibi gördüğü adamı onca şeyden sonra ziyarete gelememişti. Şimdi... Şimdi bu mektup ne değere sahipti ki onu bizzat getirmeyi kabul etmişti. Sadece saraya dönmem için bir istekti.
Beni ikna etmek için mi göndermişti onu yoksa? Soru sormaya yelteniyordum ki lafımı kesti ve konuşmaya başladı:
- "Hükümdar sizi almak ve saraya götürmek için beni görevlendirdi sayın Prens."
"Sayın Prens"... Bu söz kafamda bir vulkan gibi partladı adeta. Bana "tae" demedi ve ya "V" diye seslenmedi. Kırgınlığınï tahmin ediyorum ama bu kadarı çok fazla değil miydi ki? Benden yardım istedi ama ona yardım edemedim. Aksi gibi Jiminin savaşa gitmesi emrine onay verip uzaklaştırdım onu. Ahhhh kafam zonkluyor. Acıyor. Durduk yere ne oldu ki?
Hyung... Ne oluyor... Başımın ağrısı durdu... Ama seni göremiyorum... Hyung neredesin?... Gözlerim kararıyor... Yardım edin!... Hyung yine bataklığa düşeceğim... Yardım... Yardım edin
-------------------
Ayy yoonmin aşığı bir Suga biaslı olduğumu çok mu belli ettim?
Bak taekook fici diye geldik taegi havası yapma demeyin sadece arkadaş Yoonginin
Benim için ifade ettiği her şeyi taegiye yükledim.
Bu yazar daha bir önceki bölümde utangaç bir kızdı ne oldu buna demeyin bak bozuşuruz.
Ben hep böyleyim alışı verin gari
Amaaaan çok konuştum
İki orta bir sade hadi bana müsade 🍊
Sanki komedi yazıyorum ya bu ne yavşaklık kızım~ayal~