Her hareketim izleniyordu. Yoksa ben mi öyle hissediyorum? Yirminci gün de bitti. Kendim için değil de onun için çok endişeliyim. Ne kadar rahat gibi dursa da çok ağırdı onun için. Belki kendini suçluyordu belki de babası geliyordu aklına. Onu okumak için izledim hep. "Kalbi ne diyor acaba?" diye. "Kollarımın arasında acıları hafifler mi?" diye. Merak ediyordum onu.
Yirmi gün. Gittiğinden beri ne yapsam diye düşündüm. Geceleri bile uyuyamaz oldum. Sadece bir lafıyla hayatımı harabeye çevirmişti ve "ölünce bile seni rahat bırakmam" der gibi elleri bırakmıyordu yakamı.
...
Gitmem mi gerek? Kendi acılarımı dindirirken sıcacık göğsünde onunkileri yeniden mi kaynattım ben? Halbuki kabuk tutmuş acılarında çiçekler ekmekti benim amacım. Güzel kalbinde bırakılmış karanlık gölgeyi kovmak istemiştim. Babam haklı mıydı? Gereksiz ve felaket getiriciyim ben. Belki de o gün ölmem gerekirdi. O zaman bile kurtarmışsın beni sevgilim. Sen kaybolmasan annen beni o sudan çıkarır mıydı? Oğluna acı vereceğimi bilse yapar mıydı?
***
Dokuz gün. Ne de çabuk gelip geçiyordu günler. Ne de çok istiyordu kader ve tanrı bizi bitirmeyi. Dokuz gündür doğru dürüst konuşamadım onunla. Kendine yüklenir korkusuyla yüzüne bile bakamadım. Ama bu gün farklıydı. Acılarım çok ağır geldi bana. Ona gitmekten başka çarem kalmadı. Ona sığındım yine. Yine yıkacaktım tüm yükümü ona. Başımı ayaklarında dinlendirirken gözyaşlarım delip geçecekti dokunmaya çekindiğim yüreğini.
Onda ben de ne yaralar açtım acaba? Neler çekti de ben görmedim? Göremedim? En baştan kötü davrandım hep ona. İttim , uzaklaştırdım kendimden. Hep sardı yaralarımı. Ben istemeden yaptı. Sesi , yüzümün en yakınlarında hissettiğim ince nefesi bile binlerce şifadan , melhemden daha iyi geldi görünen ve görünmeyen yaralarıma.
Yine yanına gittim ben. Yattım dizlerine. Ağladım. Sadece ağladım. O da tamamladı beni. Sakince ağladı. Ama ben hissettim onu. Sesim çıkmadı. O ana kadar ki gözlerini bulanıklaştıran bir damla benim saçlarımda soluklandı. Kaldırdım başımı yüzüm yoktu ona bakmaya. O da eğmişti başını aşağı.
Ellerimi , mezarımı kazıdığım bu kirli ellerimi onun çocuk gibi yumuşak yüzüne koydum ve kaldırdım başını. Gözlerime geldi siyahı asilce taşıyan gözleri. Gözyaşlarını kıskandım. Onlar saftı. Ona layıktı. Benden daha çok hakediyorlardı onu. Ama ben istemedim. Sildim gözlerini. Mendilim onun gözyaşlarıyla doldu taştı gözümde.
"Gidelim mi? Kaçalım mı sevgilim? Elimi tutarsan ben seninle gelirim dünyanın hatta cehennemin sonuna bile.Serce parmağındaki şu ben. Hani çok seviyorsun ya. Senin ve benim aşkımın nişanesi olsun. Her şey şahitlik etsin ben Jeon Jungkook seninle ölüme kadar gideceğim."
Yine beni kaldırdı gömüldüğüm yerden. Ne desem , ne yapsam ona olan minnetim bitmez tükenmez en az ona olan sevgim kadar.
"Gidelim güzelim. Dünyanın sonuna bile olsa. Gidelim."
Ağlaması yerini ince bir gülümsemeyle değişti. Dünyalar serilse ayaklarımın altına bu kadar sevindirmez beni. Gülümseme , küçücük bir gülümseme tüm karanlık yok oluyormuş meğer. Ne kadar acıtsa da kabuk üzerine kabuk tutmuş yaralar o küçük şey öpüyordu tüm acıların kabul bağlamış yaralarını.
***
Sabahın ilk ışıklarını bile beklemedik. Son gündü bu gün. Şafak sökmeden gelecekti belki de kellemizi almaya. Geceyle sakince yola çıktık. Yeni bir hayata. Yeni bir yaşama doğru. Hızla da olsa attık ilk adımları. Gece boyunca hayalini kurduk güzel günlerimizin. Uyuyamadık bile. O kadar güzel anlatıyordu ki. "O an donsak ta bir daha zaman irerlemese" diye geçirdim içimden. Benim kalbimde taht kurmuş prensti o. Ne bu krallığa aitti ne de bu dünyaya. Kalbim taşırdı onu tüm yüküyle.
Birdaha hiç ağlamayız hiç düşmez yüzümüz diye yola çıktık biz. Ama hayatın acı sillesi yine çarptı yüzümüze. Benim çizdiğim hiç bir resimdeki aşıklar mutlu değildi ki zaten. Hiç bir kitap mutlu bitmedi ben okuduklarım. Mutluluk olsa son olmazdı ki. Belki şanslı bir kaç hikaye ola bilirdi mutlu sonlu. Biz olamazdık ama.
Er geç buldular bizi. Niye yaptı? İstemedim beni korumasını. Niye öne atladı? O kadar askere karşı yapamazdı. Yaralanıp düştü. O dizleri acımasın diye dizlik yapmıştım kendi ellerimle ona. Şimdi böyle yıkılma sevgilim. Yapma bunu bana. Ben savaşmasını bilmem. Yalvarmaktan başka çarem yoktu. Diz çöktüm o kalpsiz insan müsvettesinin karşısında. Gözlerini o güzel kahvelerini hissettim o an üzerimde. Aldırmak istemedim.
"Nolur yalvarırım dur! Onu bırak yeter!" Ağlamam konuşmamı bile engellerken zorla söyledim ona "sevdiğime zarar verme" diye. Dinlemedi. Babalar hep bu muydu? Yoksa biz mi yetersizdik de yetemedik onlara. Bu kadar yaktılar canımızı.
"Yeter be!" Elinin sıcaklığı yüzümü buldu. Sevdiğim adamın dokunmaya izin istediği yüzüm onun eli altında kaldı...
Son kez... Lütfen onu son kez görebileyim sadece. Ölmeden son kez gözlerinde dinlense gözlerim. Hiç bir acı yıkmazdı artık beni. Sevgilim! Yalvarırım aç o güzel gözlerini de son kez dünyanın en güzel manzarasına şahit olayım...
***
Uyandığımda yerde yatıyordum. Jungkook! Jungkook! Sesim çıkmıyordu. Bağırmadım. Gözlerim buldu sonunda onu. Hayır durun! Yapmayın! İsyanlarım içime aktı. Yapamadım. Bağırmayı beceremedim. İttiler onu aşağı. Gözlerim son kez toprak ve kanla kaplı yüzüne şahit oldu. O adam mı vurdu ona?! Hayır lütfen. Ayaklarına dahi kapanırım yapma! Son sözlerim de kara kan gibi aktı ciğerlerime. Sonumuz. Bizim sonumuz bu olamaz sevgilim.
———————————————————
Hangisini gördünüz?
Hangi kitapta okudunuz?
Hangi masaldan dinlediniz?
Hangisi söyleyin bana hangi aşk mutlu bitti?
Gerçekten sevenler hep ayrıldı. Ayırdılar.I love my mandarins 🍊
~ayal~