Garip bir his ve boşlukla bahçeye doğru yürüyordum. Onu görmek istemiyordum aslında. Ama ayaklarımın yönünü de değiştiremiyordum. Aklım ve kalbim de geri dön derken bedenim onlardan bağımsız hareket ediyordu. Garipsedim bu hissi. Ama bir o kadar da tanıdıktı sanki.
Acaba beni bekliyor mudur? Keşke dünkü gibi şarkı söylese. İçeriye girmezdim ama kesinlikle dinlerdim. Sesi çok huzur vericiydi. Hüzünlü ama keyifli. Sakin ama hareketli. Tam bir tezat kadar kusursuz.
Çok ta uzun olmayan yol ilk kez bu kadar uzun gelmişti bana. Nihayet bahçenin kapısına gelmiştim. İçeriden hafif bir ses geliyordu. Ama bu ne şarkı sesiydi ne de kuşların civildeşmesi. Ağlıyor muydu? Hıçkırık sesleri kulaklarımda çınlıyor. Niye ağlıyor ki? İçeri girip sorsam mı? Hayır olmaz yapamam. Hem bana neydi ki? Ağlarsa ağlasın.
Ahh hayır. Saniye bile geçmeden fikirlerim değişti. Ağlayan insanlardan nefret ediyorum. Neden kendilerini bu kadar aciz duruma sokuyorlardı ki ağlıyorlardı. Sinir bozucu. Hem burası bana ait neden içeri girip girmeyeceğimi sorguluyorum?
Aceleyle içeriye daldım. Beni görür görmez yavaşça gözlerini sildi. Bana baktı. Sanki önceden planlanmış gibi düşünmeden otların arasında belli aralıklarla yapılmış taş zemine oturdum. Az önce çiçeklere çevirdiği yüzünü bana çevirdi. Elinde çiçekler vardı.
"Taehyung bunun ne olduğunu biliyormusun?" Diye sordu. Açıkça çiçekleri çok sevsem de isimlerini pek bilmezdim. Sadece annemi anımsayarak ekerdim onları. Bu yüzdendir ki sorusu karşısında sessizce durmaktan başka yolum yoktu. Benden ses çıkmadığını görmüş ve konuşmayacağımı anlamış olacak ki devam etti.
"Çok güzel bir çiçek değil mi? Eşsiz bir güzelliği olmasa da insana garip bir şekilde sevgiyi anımsatıyor." Bu ne demekti ki? Ne anlatmaya çalışıyordu? Onu anlayamıyor sadece beni anla demeye çalışan yaşlı gözlerine bakıyordum.
"Biliyormusun ben bu çiçeği çok severim. Bu çiçeğin kendi kadar anlamı ve hikeysi de güzel. Belki de bunun için daha çok seviyorum. Emin değilim. Ama düşününce sevgi ne? Sebep aranıyorsa bu sevgi değildir bence. Yeni doğmuş bir bebek mesela. Sana hiç bir iyiliği yoktur. Ama seversin işte. Sevgi öyle olmalı. Bu yüzden bu çiçeği sevmek için sebep aramıyorum. Sadece seviyorum. Her şeyini. "
"Hikayesi nedir ki? " Diye merakla sordum. Hafif mavi ve mora yakın bir renkte olan bu çiçeği incelemek için aşağı eydiği gözlerini yukarı kaldırdı ve bana baktı. Gözleri hüzün doluydu ama umut ışığı bulmuş gibi parlıyordu.
"Unutma beni! Unutma beni!"
"Ne?"
"Çiçeğin ismidir bu. UNUTMA BENİ!"
"Efsaneye göre ortaçağda bir şövalye ve sevgilisi yürüyüşe çıkmış."
"İki sevgili Tuna nehri boyunca yürüyorlar mış."
"Birden nehir üzerinde bir çiçek görmüş kadın."
"Çiçeği almak istemiş adeta aşık olmuş kadın çiçeğe."
"Şövalye sevdiceğinin dileyini gerçekleştirmek için suya atlar."
"Tanrı hep karşıdır zaten sevenlere , sevgiye , aşka."
"Şövalye sevdiceğinin çiçeğini getirirken nehir coşmaya başlar."
"Tam da kıyıya az kalmışken. Sevdiğiyle arasında azıcık mesafe varken."
"Şövalye çiçeği sevgilisinin eline verir. Verir lakin nehir alıp götürür onu."
"Kadın sevgilisini yakalamak ister ama yapamaz."
"Şövalye bittiğini anlar ve son kez sevdiğinin gözünün içine bakar.""UNUTMA BENİ SEVGİLİM! UNUTMA BENİ!"
"Son kez bu sözleri söyler ve akıntıya kapılıp gider."
"İşte o gül budur. Unutma beni gülü.""Peki ya kadın. Ona ne oldu."
"Kadın mı? Hiç bir efsane kadından konuşmaz. Hiç kimse. Onun yerine onu suçlarlar. "Sen o çiçeği istemeseydin sevdiğin yaşıyor olurdu" der her kes. Bu çok acımasız değil mi?"
Cevabı beni susturmuştu. Bu nasıl bir şeydi böyle.Lafını bitirdi. Kahvenin en koyu tonu olan gözleri bir çift gözyaşını misafir etmiş ardından yanaklarından süzülüp gitmesine izin vermişti. Arsız davranışları sinirlerimi bozsa da güzelliği dilime mühür vuruyordu. Kötü söz söylemek onu görünce aklımı terk ediyor. Nazik ve beyefendi konuşmam kendini gün yüzüne çıkarmak için delice çırpınıyordu.
Buraya gelirken "Gelmişse tersleyip göndereceğim bu sefer" diyerek gelmiştim oysa. Şu an ise yanı başında oturmuş onu izliyordum.
"Bu çiçeğin sende derin bir izi var anlaşılan" dedim ve özel işlemeli mendilimi ona uzatdım. İki eliyle baş eyerek mendili aldı. Daha dün bana kaba davranıp asice konuşan çocuk şimdi bir bebek gibi duygusal ve saf olmuştu.
"Önceden yoktu aslında. Ama son zamanlarda anlamlı geliyor."
"Anlıyorum. Lütfen benim yanımdaysan ağlama. Ağlayan insanlardan hoşlanmam."
"Evet. Yani tamam. Mendilini en kısa sürede geri vereceğim. Hatta yarın."
"Yarın gelme."
"Neden ki? Gelememden hala rahatsızlık mı duyuyorsun?"
"Evet hala rahatsızım. Ama sebep o değil. Başkente gideceğim."
"Hanseong* a mı? Niye?"
*Hanseong şimdiki Seul şehridir Kore imparatorluğu döneminde böyle adlandırılmıştır.
"Bu seni alakadar etmiyor. Mümkünse bir daha seni görmek istemem. Seni sevmiyordum ve ağlaman beni daha da sinirlendiriyor."
"Biliyor musun , hayatımda gördüğüm en gıcık kişisin. Ah seni seven var mı acaba?"
"Sen..."
"Tamam biliyorum. Bla bla bla. Prenssin falan senle böyle konuşamam.."
"Bunları bildiğine göre gidebilirsin. Seni görmek midemin kalkmasına sebep oluyor."
———————————————————
Selam nasılsınız
Konu kafamda belli baştan sona kadar
Aralarda ne yazacam böyle kalıyorum
Arada saçmalarsam mazur görün
Taeye gelince öyle demeyin bi öyle bi böyle
Öyle işte. Karışık.
Alışın bana da fice de.
Karakterlerime de sövmeyin
Unutma beni çiçeğini bilen var mıydı?
Çiçekleri çok severim bu yüzden detay eklemek istedim.
Nasıl sizce?
Çok uzun yazarak sizi sıkmak istemem
Ama kısa da yazmak garip geliyor.
Aaa tebrik edin la beni sınavdan 90 aldım hem de fizik sınavından FİZİK!
Bu arada yazım hatası varsa maruz görün artık
Neyse hadi byby
My Mandarin 🍊