10. bölüm

6.4K 167 36
                                    

Ders bitmişti.
Ve ben yarım yamalak not tutmuştum.
Neden mi?

Çünkü matematik hocamız değişmiş. Ve hiç durmadan yazıp yazıp duruyordu.

Bu adama gıcık oldum. Baya baya yani.

Sinirle eşyalarımı dolabıma atıp kapağını çarptım ki o esnada hemen Aslan ı gördüm.

Siktir, siktir siktir.

Bir anda görünce tabi ufak bir korku oldu ve kalbim sıkıştı. Damarlarımın çekilme hissi öyle bor acı his ki anlatamam.

Refleks olarak elim kalbimin üstüne gitti ve derin bir nefes ihtiyacı ile ağzım açık nefes aldım.

Biraz sakinle. Sakinle bebeğim. Senin beygirlerin yok çalıştırmak için. Zorlama damarlarını.

calm down girl......

Saatler geçmiş gibi bir his gelip gidiyor bu ağrılar olunca.

Evet evet diş ağrısında olduğu gibi zaman bir türlü gecmiyor ama sana sorsalar ben uzaya çıktım la siz neredesiniz dersiniz.

Kolumda ve çenem de eller hissediyordum ama şuan kimseye bakacak durumda değildim. Bir yere oturtturuldugumu hissettim. Bir süre sonra da bir el görüş alanıma girdi. Üstünde su ve dil altı hapımın paketini görünce saldırdım desem yeridir. İçtim ve kafamı ellerim arasına aldım.

Sakinleşmem gerek. Sakin. Sakin...

Kendime gelince yeterli sürenin geçtiğini düşünerekten kafamı kaldırıp karşıma baktım kimler var diye.

Aslan, Ayşe hoca, yeni gıcık matematik öğretmeni ve Sinem bakıyordu.

Uzak bir köşede de müdür yani biyolojik ebeveynim.

Tanımadığım kişileri saymaya gerek duymuyorum. Ama görünüşe göre onlar aynı fikirde değil çünkü duymadığımı bilip bilmeden konuşup benden tepkiler almaya çalışıyordular.

Biran da Aslan ayağı kalıp ağzını gere gere birşeyler dedi ve yanıma çömeldi.

Mahçup bakışlarla başını eğdi ve elini ensesine götürüp ovaladı sonrada benim kolumu tutup yavaş yavaş ayağı kaldırdı.

Herkes konuşuyordu, durmadan konuşup duruyordular.

Duyamamak şuan öyle güzel şeyki.

Ama bir yandan da  şuan duyamamak kötü, öyle kötü birşey ki.

İnsanların yüzüne baka baka konuşup dudaklarını okuyorsun, sonra diğerine dönüp okuyorsun sonra diğerine diğerine...
Sen bir hiçliğin içinde kendi sesini bile bilmeden düşünmekte zorlanırken, başkalarının surat ifadeleri o hiçliği baş ağrıtıcı şekilde doldurması.....

Kısacası bu anlarda hiçlik olursana piçlik diyarı....

Onlara küfretmiyorum.

Onların bende gereksiz yer kaplayan, baş ağırtan suratlarına küfrediyorum.

Böyle sürüp gidiyor. Bazılarına cevap vermek ve sanane demek istiyorsun. Bazılarına bana acımana gerek yok yemeğimi sen vermiyorsun demek istiyorum.

Bazılarına da keşke herkes senin gibi düşünce demek istiyorsun.

Öyle çok tür varki...

Sessizliğin içinde bir kendi kurduğum düzenek ve çıkmayan çığlıklarım.....

Aslan beni yavaş yavaş oradan uzaklaştırılmış ve merdivenlerden inmeye başlamıştık.

Az önce beni korkuttuğu için onu suçlamıyorum.

Duy BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin