REGENT

25 6 0
                                    


Hikaye Adı: Regent // Eflatun Krallık 0
İlk Yayınlanma Tarihi: Henüz yayınlanmadı.
Tahmini Bölüm Sayısı: 40
Yayınlanan bölüm sayısı: -

Tanıtım / Özet:

Dünya terk edildiğinin farkındaydı. Onun öfkesinin ateşi çok büyük oldu. Önce zeminde sallantılar, ölçülemeyen büyüklükte depremler başladı. Herkes umutlarını kaybederken birbirine sarıldı. Yerdekiler ölümü kabullenmişken onları şaşırtan bir şey oldu. Yer kabuğu ikiye ayrıldı. Öfke ve hayal kırıklığı ile beslenmiş lav kütlesi son hız yükseldi ve atmosferde geriye kalan son zerrelere ulaştı. Gök alevle yıkanırken dünyadan ayrılma niyetindeki mekikler çaresizce bu lavla beslenmiş alev kütlesine ilerlediler. Kameraların erimeden önce yakaladıkları son görüntü mekiklerin patlama anıydı. 

Alıntı:

Sevgili Günlük,

Böyle başlanması gerekiyormuş. Eski kaynaklar günceler hakkında pek bir bilgi vermiyor çünkü milenyum öncesine dair günümüze ulaşan herhangi bir bilgi kırıntısı yok. Ama en azından milenyum sonrası bir süre de olsa insanlar günceleri ve nasıl başladıklarını unutmamışlar. Bir de tarih eklenmesi gerektiğini... Tarihi en başta değil de en sonda vermeyi düşünüyorum. Çünkü bugünün tarihinden öncesinde bu tarihin oluşum sürecini anlatmam gerekebilir.

Bundan yaklaşık on yıl kadar önce dünyada yaşayan insan harici son canlı öldü. Koskoca dünyada sadece tek bir canlı türü var. O da biz insanlık...Ne acı! Önceden çok zengin bir gezegenmiş ama bu zenginliği tüm parazitliğimizle yok etmişiz. Ağaçlar varmış. Ben hiç görmedim. Yumuşak tüyleri olan hayvanlar varmış. Ben hiç dokunamadım. Güzel kokulu adına çiçek denen bitkiler varmış. Ben hiç koklayamadım. Okur-yazarlık diye bir şey varmış. Bunun ucundan yakaladığım söylenebilir. Şanslıydım, çünkü artık çoğu bilgi beyinlerimize indiriliyor.

Dijital dünya hüküm sürmeye başladıktan sonra geleneksel olan her şey eski damgası yiyerek gözden çıkarıldı. Örneğin, şu an bu günceyi yazdığım kağıt parçası evrendeki son kağıt olabilir. Onu zengin bir bilim adamının uzun süre önce terk ettiği evindeki cam bir küpün içinde yanında eskiye özgü bir dolma kalem ile birlikte buldum. O kadar şaşırmıştım ki, çünkü daha önce gerçek cam bile görmemiştim. Ayrıca bunları ben bulduğum için en az benim kadar bu kağıt ve kalem de şanslı. Başkası olsa yırtıp atar ya da adına 'Ortak Dil' dediğimiz İlk Çağ duvar çizimlerinden fazlası olmayan şekillerle bu son kağıdı katledebilirdi. Benim farkım, merakım, geçmişe özlemim, tarihe duyduğum derin saygı ve ailemin tutkusunun birleşimi oldu. Bu yüzden yazmayı biliyorum ve kelimelere aşinayım.

Kağıt bitmeden durumumuzu anlatmalıyım. Dünya uzun süredir yaşanılamayacak bir yerdi ama son on yılda artık kullanılmayacak bir yer haline geldi. Bu da bilim adamlarını sıkı bir çalışma ortamına soktu. Bu sıkı çalışma beklenenden kısa -şüpheli derecede kısa- sürede sonuçlandı ve başka bir galakside bir ikiz gezegen bulundu. Son gelen bulgular dünya ile birebir aynı olduğunu gösterince göç için koloniler kurulmaya başlandı. Zaman kısıtlıydı. Hem de çok kısıtlı... Dünya artık koruma kalkanından neredeyse tamamıyla yoksundu. Oksijen seviyesinin varlığından söz etmek komediden başka bir şey değil. Solunum yapımız son 400 yılda evrim geçirdi. Ek olarak da ciğerlerimize filtreler yerleştirildi. Nüfustaki en büyük kayıp bu zamanda yaşandı. Dünya nüfusunun üçte birini filtre döneminde kaybettik. Konudan sapıyorum, soykırımlar için yeterince kağıdım yok.

Zaman kısıtlıydı. Son o kadar yakındı ki, artık kimse net bir şey anlatmıyor. Bilgi güncellemeleri yapılmıyordu. Kurulan koloniler mekiklere bindirilmek için hazırlandı. Kolonileri güçlüler oluşturuyordu. Ne kadar ensesi kalın ya da mekik bedelini karşılayabilecek gücü varsa onlar gidebiliyordu. Bedel sahip olduklarına göre değişiyordu. Tek şart bir parça organik olması sentetikten uzak durmasıydı. Örneğin bir hamam böceği iskeleti size en rahat yolculuğu sunabilirdi. Bir de bu kolonilere binemeyecek olan güçsüzler vardı. Yani geride kalanlar... Yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Ama sonraları bir umut oldu onlar için. Babamın da içinde olduğu bir grup bilim adamı güçsüzlere bir umut olmak için çabaladı. Çabaları ortaya çılgınca bir fikrin çıkmasını sağladı. Onlar dünyanın dışına gidiyorlarsa, biz de içine gideriz, fikriydi bu.

Babam ve arkadaşlarının ortaya attığı bu çılgın fikrin destekçisi çok oldu. Zaten başka bir fikirde yoktu. Mekiklerin kalkacağı günün üç gün öncesinde yer kabuğunun 1000 kilometre altına inebilmiştik. Tahminlerin gerisinde olsak da artık insanları nakletmemiz gerekiyordu. Çünkü babam mekiklerin ayrılacağı gün bir şeyler olacağını düşünüyordu. Böylelikle geride kalan üç milyon insanla birlikte kendimizi yer altına kilitledik. Mekiklerin ayrılacağı günü kameralarla yer altından izliyorduk. O kalan üç milyon insan terk edilmişliğin soğukluğu ve öfkenin ateşiyle izledi mekiklerin ardında bıraktığı dumanı. Ama unuttuğumuz bir şey vardı, bu terk edilmişlik duygusunu hisseden sadece bizler değildik. Dünya da terk edildiğinin farkındaydı. Onun öfkesinin ateşi bizden çok daha büyük oldu. Önce zeminde sallantılar ölçemediğimiz büyüklükte depremler başladı. Herkes umutlarını kaybederken birbirine sarıldı. Biz ölümü kabullenmişken bizleri şaşırtan bir şey oldu. Yer kabuğu ikiye ayrıldı. Öfke ve hayal kırıklığı ile beslenmiş lav kütlesi son hız yükseldi ve atmosferde geriye kalan son zerrelere ulaştı. Gök alevle yıkanırken mekikler çaresizce bu lavla beslenmiş alev kütlesine ilerlediler. Kameraların erimeden önce yakaladıkları son görüntü mekiklerin patlama anıydı. Görüntüler gittikten sonra mümkünmüş gibi daha korkuyla sarıldık birbirimize. Babamın elini sıkıca tutmuş bırakmıyordum. Yüzüne baktığımdaysa güldüğünü gördüm. Şaşırmıştım. Babam önce bana bakıp saçlarımı okşadı. Ardından korku dolu güruha döndü.

"Dünya onu yok edenlerden intikamını tüm azmiyle aldı. Onunla aynı duyguları paylaşan çaresiz kalmış ve yuvamızı terk etmemiş bizler, tekrar doğuşunda buradayız. İçiniz rahat olsun. Bir dünya yok olup yenisi hayat bulurken bizler dünya tarafından korunduk! Artık yeni bir dünyamız ve hayatımız olacak!" diye haykırdı. Herkesin mutlulukla ağlayışı kaçınılmazdı. Yaşıyorduk. Yaşayacaktık!

Bu günceyi tamamlamadan önce ismimi söylemek ve tarihi vermek istiyorum. İsmim II. Eflatun. Babamın adını tahmin edebilirsiniz. Onun mirasını yaşatıyorum. Ve bugün dünyanın tekrar doğuşunun ilk günü: 1. Döngü, 1. Devir, Buz 1. 

***

Merhaba Casperlarım,

Herkese iyi geceler diliyorum. Bu henüz sizlere ulaşmamış olan hikaye hakkındaki fikirlerinizi yazabilirsiniz. Yorumlarınızı çok sevdiğimi ve elimden geldiğince hepsine cevap vermeye çalıştığımı biliyorsunuz. Burayı çok geç fark edeceğinizi de biliyorum. Ama olsun yine de sizleri seviyorum. Kendinize iyi bakın.

Sevgiler,

Deniz UZAY

Deniz'in Arka OdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin