Sabah alarmın verdiği rahatsızlıkla uyandım. Okula gitmek istemiyordum. Yine de hazırlandım kahvaltı yapmak için aşağıya indiğimde mutfaktan güzel kokular geliyordu.
"Anneeeğ, bugün okula gitmesem olmaz mı? Söz veriyorum bütün gün test çözücem." Hayır çözmiyicektim. "Hayır, Mavi. Derslerden geri kalmanı istemiyorum, yeterince devamsızlık yaptın zaten. Şimdi hemen kahvaltını yap." bir nefeste söylediği şeyleri beynim sindirince sinirle masaya oturdum ve her şeyi boşverip güzel kreplerle aşk yaşamaya koyuldum.***
"Mavi!" diye anıran bir ses duyunca arkamı döndüm. Aynı şekilde bende "Hira!" Diye anırdım ve birbirimize doğru koşmaya başladık arkadan Derya'nın yaptığı Küçük Emrah- Sensiz ben nefes alamam fon müziği eşliğinde birbirimize sarıldık. Oysa sadece iki gündür birbirimizi görmüyorduk. Hira benim hayatımda edindiğim ilk arkadaşımdı ve ismimi öğrendiğinde dalga geçmek yerine farklı ve hoş bir isim olduğunu, dünyadaki insanların gökyüzünün mavisini yargılayacak kadar aptal olduklarını söylemişti. Yine de ismimden nefret ediyordum. Derya ise aramıza yeni katıldı, Aydın Kolejine yeni geldi ve bana arkadaşlarını isimlerine göre seçmediğini söyledi bu kızı Hira da bende sevmiştik. Bu hayata sadece arkadaşlarım sayesinde tutunuyordum.
"Kızım mal mısın? Altı üstü bi haftasonu görüşmedik niye ağlıyosun?" ağlıyor muydum? Regl dönemim yaklaşıyor olmalı. "Yaa ne yapıyım tek arkadaşım sizsiniz. İki gün bile görmeyince özlüyorum" Hira yüzümü elinin arasına aldı, Derya'ya bakıp "Bak ablası, bak bak, nasıl da duygularını öküz tepermiş. Nasıl da gözünden işermiş gökyüzümüz." dediği gibi ikisi birden kıpkırmızı olana kadar güldü. Bu hallerine tebessüm ettim, ama belli etmedim. "Kesin şunu" dediğimde zil çaldı hepimiz sınıflara girdik.***
Şu okulda sıkıcı bir ingilizce öğretmeni kadar kötü bir şey yok. Saçları artık beyazlaşmış, kısa boylu, kötü giyen Oya öğretmen dikdörtgen gözlüklerini hafif aşağıya indirip onu takmayan öğrencilerine tuhaf sesiyle "Listen to the lesson, please!" diye bağırdı. Ve sınıfa nöbetçi öğrencinin girmesiyle bıkkın sesiyle "Her neyse, serbestsiniz." dedi.
Sınıfta ki herkes kendi aralarında sohbet etmeye başlamıştı bile. Oya hoca sınıftan çıktı ve yeniden sınıfa girdiğinde arkasında bizim
formamızdan giyinmiş 'müthiş' kelimesinin beden bulmuş hali duruyordu. Oya hoca söze başlamadan arkadaki normal bir insana benzemeyen aşırı yakışıklı yaratık "Ben Toprak Aydın, kardeşim alt sınıfta okuyor. Bende artık burada okuyacağım. Babam buranın sahibi. Ayağınızı denk alın." dedi ve tam arkamdaki boş sıraya oturdu. Hira kulağıma eğilip "O neydi kıs" dediğinde ikimiz birden kıkırdamaya başladık. Derya arkasını dönüp 'Bensiz gülmek size haram olsun!' bakışı attı. Sonra ikimiz aynı anda Derya'yı tatmin etmek istercesine "Özür dileriz." dedik. Üçümüz birbirimize aptalca baktıktan sonra kahkahayı patlattık. Derya arkayı işaret ettiğinde Hira arkasına bakıp önüne döndüğünde yüzü ciddi bir ifade almıştı. Ben onun bu haline de gülerken Hira bacağımı cimcikleyip arkayı işaret ettiğinde arkamı dönmemle cehennemde yanmanın ne kadar korkutucu olabileceğini düşündüm. Uzun süredir bakıştığımızı farkettim. Bir tarafım 'bana mı yazıyon hacı' derken diğer tarafım 'sen defter değilsin ki sana neden yazsın' diye aptalca düşüncelerde bulunuyordu. Zilin çalmasıyla ayağa kalkıp gitti. Ben hala o cehennem ateşinde yanmak istermiş gibi onun oturduğu yere bakıyordum. Hira'nın bana sert bir tokat atmasıyla kendime gelmeye çalıştım. Anlaşılan yeni çocukla işimiz vardı. Ve ölmek için çok gençtim. "Gökyüzünün en güzel mavisi iyi misin, değilsen bir tokat daha atabilirim yani çok zevkliydi." Hira'ya dönüp Toprak'ın bana attığı o cehennem bakışından atmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım. "Kızlar ben her kahkaha atacağım zaman bu heriften izin alamam. Ya gidicek başka bir yerde oturucak ya da gidicek başka bir yerde oturucak. Sonuçta önce ben burda oturdum kardeşim kimse beni burdan kaldıramaz. Köyden gelmiş bağdakini kovuyor. Şu embesile bak yaa!" diye bağırdığımda bütün sınıfın bana baktığını hissedebiliyordum. Derya "Birincisi izin alıcağız diye bir şey yok. İkincisi çocuk öğretmenin yanında bizi tehtid etti, bulaşma derim. Üçüncüsü seni burdan kovmadı. Ve son olarak köyden gelmiş olamayacak kadar yakışıklı. Babası bu okulun sahibiymiş kızım!" dedi. Haklıydı. Yapacak bir şey yoktu. Tam kendimi güzelce teselli ediyordum. Duymak istemediğim o iğrenç parfüm kokusu burnuma doldu. Esra iki elini sırama koymuş, iğrenç bir şekilde sırıtıyordu. "Ne istiyorsun Esra?" soruma karşı sakızını ağzında dolandırdı ve kulağıma yaklaşıp bağırarak. "Hadi yine iyisin, arkanda altına girebileceğin bir erkek oturuyor." dedi. Sakızını şişirip yüzüme doğru patlattı ve kalçasını kıvıra kıvıra gidiyordu ki, koluna yapıştım. Hira ve Derya'nın acıyan gözlerle baktıklarını hissediyordum. "Bak Esra'cım, aptal olduğunu biliyordum ama bu kadar aptal olduğunu hiç düşünmemiştim," kolunu morartacak derecede sıkarken sınıftan içeri giren yeni çocuğa gözlerim takıldı, hızla geçti ve yerine oturdu. Esra'nın kolunu daha çok sıkarken ağzından bir inleme çıktı. "İşte bende bundan bahsediyordum. Ben senin gibi erkeklerin altında bu şekilde inlemiyorum. Az önce bana söylediğin en az kendin kadar iğrenç şeyleri kendin için düşün derim." gözleri dolarken bütün sınıf bizi izliyordu. Umursamadan sınıftan çıktım.
Arkamdan Hira ve Derya'nın geldiğini hissedebiliyordum. Aniden sertçe kolumdan tutulmamla Derya ya da Hira'nın bu kadar güçlü olmadığını hatırladım. Cehennemi andıran gözler gözlerimdeydi. "Benim okulumda, bana sormadan birine şiddet uygulamak demek. Sandığımdan daha cesursun küçük prenses bunun cezası büyük olacak." ve dışardan gören birinin güzel bulacağı ama benim gördüğüm en şeytani gülümsemeyi bana sunup gitti. Bir dakika, bir dakika. Ne cezasından bahsediyordu bu?Arkadaşlar lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Bu benim ilk hikayem ve desteğinize ihtiyacım var. Yeni bölüm haftaya cumaya kadar gelir.