BİZ?

28 4 1
                                    

Arkadaşlar biliyorum uzun zaman oldu. Hikayeyi kimse vote vermediği için silecektim. Fakat sonra bir kaç vote için küçükte olsa emeğimi yok etmek istemedim. Sizi seviyorum. Bundan sonra her cumartesi yeni bölüm yazmaya çalışacağım. İyi okumalar gökyüzü kadar koca yürekli okuyucularım.

Sabah alarmımın sesiyle uyandım ve bugünün pazartesi olduğunu hatırladım. Pazartesi günlerinden nefret ederdim. Kim sever ki? Ayağa kalktım ve banyoya girdim kısa bir duş alıp çıktım makyaj masamın önüne geçtim ve saç kurutma makinesiyle saçlarımı kuruttum. Dolabıma doğru yürüyüp okul formalarımı üzerime geçirdim. Hiç makyaj yapmadan çantamı kaptım ve aşağıya indim. Annem ve babam kahvaltı yapıyorlardı. Tam kapıdan çıkarken babamın sert sesiyle yerimde durdum. "Kahvaltı yapmadan hiçbir yere gidemezsin!" ağzımdan bir hah kaçmasına engel olamadım. Hızla masaya doğru yürüdüm elimi masadaki her şeye daldırdım ve yedim. Gidip elimi yıkadım. Babamla annemin şaşkınlığı kahkaha atma isteğimi arttırsa da bu isteği zar zor bastırdım babama bakarak konuştum "Oldu mu?" şaşkınlıkla kafasını salladı ve umursamayıp kapıya doğru yürüdüm Air Force'larımı giyip çantamı alıp kendimi dışarı attım. Çantamdan kulaklıklarımı çıkarttım ve Adamlar gurubunun 'Koca Yaşlı Şişko Dünya' şarkısını dinlemeye başladım. Bugün okula yürüyerek gitmeye karar verdim. Çünkü düşünecek fazla şey vardı. Birincisi Toprak ve ben neydik? Bu sorunun cevabı çok kolaydı aslında. Tabi ki de insandık. Aksini iddia eden uzaylıdır. İkinci olarakta bu durumdayken bile nasıl böyle iğrenç espriler yapabiliyordum. Okulun kapısından girdiğimde düşünmeyi bıraktım. Eğer daha fazla düşünürsem 'İçim yanar, içim kanar da isyeeeeaaannn' moduna geçip Halil Sezai gibi şalvar giyinmeye başlayacaktım. Sınıfa çıktığımda sınıf boştu bende çantamı sırama fırlatıp, kafamı sıraya koyarak şarkı dinlemeye devam ettim. Arka sırada bir hareketlilik oluşunca arkamda Toprak'ın oturduğunu hatırladım. Ama yine de belki o değildir diyerek kafamı kaldırmadım. Başım feci bir şekilde ağrıyordu. Üstelik midem de bulanıyordu. Dün Hira'nın 'erken yaşta namusu gitti' yakıştırmasına uyacak bir durumdaydım. Aklıma Toprak'la dün ki halimiz gelince hafifçe sırıttım. Ve sonra mide bulantımın sabah önüme geleni mideme indirmemden dolayı olabileceğini hatırladım. Yüzümdeki gülümseme anında soldu tabi. Derin bir nefes alıp şarkıyı kapattım ve kulaklığımı çantama attım. Telefonumda gezinirken iki tane mesaj geldiğini gördüm mesajlardan biri Derya'ya, diğeri de Hira'ya aitti. İkisi de okula gelmeyeceklerini belirten kısa mesajlar atmışlardı. Kesin bensiz gezecekler diyen kıskanç tarafım ikisini de gezdikleri mağazada kıyafet satın alırken iş üstünde yakalayıp işkenceyle öldürerek gazetelerin 2. veya 3. sayfasında kendini okuyup gurur duymak istiyordu. Sinirle nefesimi verdim ve yalnızlığımın tadını çıkarmak için tam başımı yaslıyordum ki arkamdaki varlık konuştu. "Beni hala fark etmemen normal mi? Yoksa hep mi böylesin?" Toprak'ın sesini duymamla affallamıştım. Ona doğru doğru döndüm ve kendimden emin bir şekilde cevabımı verdim. "Bazen en uzun yolculuk iki insan arasındaki mesafedir Toprak bey, sizi bu yüzden fark etmemiş olabilirim." verdiğim cevapla gurur duyarken Toprak'ın cevabı gururumu ayaklarının altına alıp kahkaha atıyordu. "O zaman aramızdaki mesafeyi kapatalım bebeğim, böylece sende mutlu olursun bende." ben az önce kendimden emin olduğumu söylemiştim değil mi? Unutun gitsin. Benden şu durumda olsa olsa dağlar kızı Emine olur. "Yok ya, böyle iyiyim ben." diye geçiştirdim ve önüme döndüm. Toprak'ın güldüğünü hissedebiliyordum. Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Yanımdaki tanıdık erkek parfümü kokusunu alınca yan tarafıma döndüm. Tahmin ettiğim kişi olduğunu görünce içimden şeytani sırıtmamı sergilemeye engel olamadım. Karşımda tüm samimiyetiyle Mertcan oturuyordu. Şimdi gülme sırası bendeydi Toprak bey efendi. Mertcan, 3 yıldır bana platonik aşık olan bir çocuktu. Fakat ben onu her zaman arkadaş olarak görmüştüm. Benden hoşlandığını Hira'ya açıklamıştı ve Hira da duramayıp bana anlatmıştı. Benden hoşlandığını öğrenince aramızı açmıştım. Benden uzak kalmaya başladıkça da düşmanıma yaklaşmaya başlamıştı. Aslında o zamanlar düşman değildik Esra'yla fakat Mertcan'a deliler gibi aşıktı ve onunla çıkmaya başlayınca Mertcan'ın benden hoşlandığını ve onu bunun için kullandığını bir şekilde öğrenip bana nefretini kusmuştu. O günden beri can düşmanımdı. "Selam" dedi tüm sevecenliğiyle "Selam" dedim tüm soğukluğumla. Nasıl olsa hâlâ bana karşı bir şeyler hissediyordu ve ben ona intikam için umut veremezdim. "Uzun zamandır konuşamıyoruz," dedi ve yüzümü inceledi. "Bir sorun mu var Mavi." ona böyle davranmak hoşuma gitmiyordu. "Hayır, sorun yok. Ailevi meseleler biliyorsun işte." yüzümü anladığını belli eden bir ifadeyle baktı. "Hâlâ devam mı ediyor?" kafamı salladım. Ve tam ağzını açmış bir şey söyleyecekti ki arkadan gelen cırlamayla ağzını yeniden kapadı. Esra bize doğru geldi, Mert'i kolundan tuttuğu gibi kaldırdı ve arkasından bana ölümcül bakışlar attı. Komik. Esra'nın yerinde olmak istemezdim. Nasıl seni sevmeyen birine böyle yapışabilirsin ki? Yanımda yeniden bir hareketlilik hissedince yanımdaki Toprak'a döndüm. "Orası Hira'nın yeri. Nasıl bu kadar rahatsın?" dedim. Alayla suratıma baktı ve verdiği cevap yerle bir olmama izin verdi. "Mesajlarını okuyarak." Fazla rahat olması beni ne kadar sinirlendirse de geometri hocasının derse girmesiyle cevap vermedim. Kağıda bir şeyler karalayıp önüme koydu kağıtta yazanları okuduğumda gülmemek için kendimi zor tuttum. 'O çocuktan uzak dur, yoksa o senden uzak durmak zorunda kalır.' İçimden kendime kocaman bir zafer gülümsemesi yolladım ve düşüncelerimi cevap olarak kağıda döktüm. 'Sadece arkadaşım. Hem sanane.' kağıdı yeniden önüne koydum. Okurken kaşlarını çattı ve yeniden yazmaya başladı. 'Ne demek sanane. Kim olduğumu biliyorsun değil mi?' önüme koyduğu kağıttakiler canımı yaksa da cevap verdim ama bu sefer kağıda yazmadım kulağına eğildim "Okulun sahibinin oğlu olman beni tehdit edebileceğin anlamına gelmez. Burda kalmaya meraklı değilim zaten, arkadaşlarım için buradayım." dedim ve çatılmış kaşlarına baktım. Kulağıma eğildi ve kendinden emin bir şekilde beni yerle bir etti. "Sana, seni okuldan attıracağımı kim söyledi? 'Kim olduğumu biliyor musun?' diye sorarken senin hayatında kim olduğumu soruyordum. Ve ben burada olduğum sürece bu okuldan ayrılamazsın!" diye bağırınca sınıfta ki herkes ona döndü. Öğretmen tam klasik 'Neye bağırdın oğlum. Söyle de bizde bağıralım.' cümlesini kuracaktı ki zil çaldı. "Toprak, sen benim hayatımda kimse değilsin. Ben sadece arkadaş kalmak istiyorum. Üzgünüm ama dün bütün gece bunu düşündüm ve biz bir olunca.. Bu doğru değil." ağzımdan kaçan cümleleri Toprak'ın yüz ifadesini görünce geri almak istedim. Hayal kırıklığına uğramış olabileceğini düşündüm önce sonra da onun hayallerinde yer alamayacağımı düşündüm. Toprak beni tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. İçinde öğrenci olmayan bir sınıfa girdik ve kapıyı kapatıp beni kapıya yasladı. Yakındı. Fazla yakın. Gözlerimin içine baktı ve melodik sesiyle konuşmaya başladı. "Bir daha," dedi dudaklarını dudaklarıma değdirerek "Birbirimiz için yanlış kişiler olduğumuzu söyleme. Biz başka hiç kimse için doğru kişiler değiliz." Bu cümleden çok fazla şey öğrenmiştim. Birincisi; Artık Toprak ve ben değil, Biz olmuştuk. İkincisi; Toprak beni seviyordu. Üçüncüsü; Ben Toprak'a aşıktım. Sırılsıklam olanından. Artık ne dese bırakmazdım. Dördüncüsü ve en güzeli ise Toprak'ın dudağıma kapanan dudaklarının güzelliğiydi.

Hatalarım varsa söylemeyi unutmayın. :")

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 17, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin