İnsanlardan nefret ediyordum. Kendilerini tatmin etmek için kullandıkları egolarından, yalanlarından, hiç bitmeyen umursuyormuş gibi davranışlarından nefret ediyorum.
Şuan kendimi gerçekten iyi hissettiğim en nadir anlardan birindeyim. Toprak'ın bana 'bunun cezası büyük olacak demesinin üzerinden tam 3 gün geçti ve ben 3 gündür okula gitmiyorum. Hira ve Derya'nın beni görme tekliflerini her seferinde reddediyor, odamdan dışarı sadece yiyecek, içecek, abur cubur ve sıcak su torbası için çıkıyordum. Babam bu durumdan her ne kadar hoşnut olmasa da annem özel zamanlarımda fazla düşündüğüm için depresyona girdiğimi biliyordu. Ama bu sefer farklıydı. Bu sefer Cem Adrian'ın sesi bile huzur vermiyordu. Ya bir şeye canım çok sıkılmış olmalıydı ya da Cem Adrian'ın umut veren sesine inancım kalmamıştı. Kesinlikle bir şeye canım çok sıkılmış olmalıydı.
Telefonumun mesaj sesiyle irkildim, yatakta doğrulup komidinin üzerindeki telefonuma baktım. Mesaj tanımadığım bir numaradandı. Heyecanla mesajı açtım.
Kimden:05.. ... ....
'Okulun basketbol sahasına gel. HEMEN. -T'
'T' mi? Gerçekten mi? Çok açıklayıcı oldu. Ayaklarımı yataktan sarkıtarak kalktım ve dolaba ulaşana kadar bir zombi edasıyla yürüdüm. Dolaptan siyah bir sporcu taytı ve üzerine bol siyah bir t-shirt aldım. Hızla üzerime geçirdim, saçlarımı saldım ve parfümümü sıkıp aşağıya indim siyah vanslarımı giyinip anneme çıktığımı haber verdikten sonra koşmaya başladım. Tabi ki de heyecan ve merak söz konusu değil. 3 gündür yataktan kalkmayan birinin biraz koşuya ihtiyacı vardır. Okulun içine girdiğimde heyecanım ikiye katlandı. Neden bu kadar heyecanlanmıştım ki? Basketbol sahasına geldiğimde kimsenin olmadığını farkettim. Hangi gerizekalı böyle bir şey yaptıysa kandırmak için güzel bir gün seçmemişti. Aptallık bendeydi. Niye önce numarayı kaydedip WhatsApp'tan bakmamıştım ki? Kapıya doğru yöneldiğimde bileğimin tutulmasıyla çığlığı bastım. Fazla bağırmış olmalıyım ki bileğimi tutan kişi beni duvara fırlattı. Ben kafamı ovalarken Toprak "Ne sikime bağırıyorsun, aptal!" diye yüzüme karşı kükrüyordu. Toprak mı? Toprak ne alaka ya? Bana mesajı atan o değildir herhalde, yoksa o mu? Kafamda deli sorular. En iyisi konuşarak anlaşmak. Sonuçta insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa. Bizim de Toprak'la koklaşacak halimiz yok tabi. " Sensin o aptal. İnsan bir ses verir. Ne o öyle sessiz, sedasız. Hem onu bunu boşver sen burda hiç gizemli bir tip gördün mü?" Toprak önce dans eden bir koalaymışım gibi bana baktı, sonra sabır diler gibi tavana, sonra ittiği yerden beni kaldırıp sırtımı duvara yasladı, yüz yüze gelmemizi sağladı. " Öncelikle bana bir daha aptal dersen senin o fazla uzamış dilini farelere kemirtirim. Konumuza gelirsek adını bilmediğim için ses, seda çıkartamadım. Ve buraya ne hayallerle geldin bilmiyorum ama o mesajı ben attım. Sarışınsın ama bu kadar da aptal olma." ve yine şeytani gülümseme. Bu çocuk kendini ne sanıyor böyle, pis ego yığını. Önümden çekildi ve ciddi sesiyle konuşmaya başladı. "Şimdi küçük hanım bana ismini söyle ve işimize başlayalım." dedi. Evet, en zor kısma gelmiştik. "Şey.. Adım.." alayla suratıma baktı "Adını mı unuttun yoksa?" hayır adımı unutmamıştım ama unutmak isterdim. "Adım Mavi." bakışlarımı yere çevirdim ve cehennem ateşi gözlerini üzerimde hissettim. "Hadi Mavi, sana güzel bir ceza vermenin zamanı geldi." Bu cümlenin dalga kısmı nerede? Belki de içinden kahkahalarla gülüyordur ve bana acıdığı için dışına vurmamıştır. Peşinden gitmeye başladığımda yandan bir bakış attı. Topların olduğu alana gitti ve 'Spalding' markalı siyah basketbol topunu aldı. Bana fırlattı "Hadi bakalım MAVİ, bana mavinin en koyu tonunu göster." gözlerimin içine baktı. Bende onun gözlerine baktım, cehennemde yanmak istercesine. Eğer cehennem böyle bir şeyse fazla günah işlemem gerekecekti. Bana neler olduğunu bilmiyordum ama bu işin sonu hiç güzel olmayacaktı.***
Tam bir buçuk saattir bana basketbol öğretiyordu. Yarım saat önce bunun neresi ceza diye düşünüyordum fakat oyuna başladığımızda bana çelme takmaları, yere düşmelerimin ceza olduğunu anladım. Dizlerimin mosmor olduğuna eminim. "Cezan bitti." dediğinde derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm bileğimdeki gergin elli hissetmek zor olmadı. "Cezanın bitmiş olması gidebileceğin anlamına gelmiyor." bileğimi çektim ve 'Yine ne istiyorsun zalim?' der gibi baktım. "Cezan bitti ama sana basketbolu boşuna öğretmedim değil mi?" Yine bir şeytani gülümseme. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyor. "Şimdi ikimiz bir maç yapacağız ve eğer kazanırsam sana bir ceza daha vereceğim. Ama eğer sen kazanırsan bir daha seni rahatsız etmeyeceğim." önce şaka yaptığını düşündüm, ama sesi kararlıydı ve içine şeytan kaçmış birinin şaka yapacağı beklenmedik bir şey olurdu. "Tamam," dedim "Kabul ediyorum." yüzüme alayla baktı. "Sana kabul edip etmediğini sormadım. Hadi başlayalım." Ukala. Topu bana fırlattı ve başlamamı istediğini belirten bir haraket yaptı. Başladım potaya yaklaştım ve topu attım. Fakat Toprak topu hava da yakaladı. Ona 'Hain' der gibi baktım. Topu potaya attı ve basket. Aslında düşündüm de ona atacağım anlamsız bakışlar yerine oyuna konsantre olabilirim. Topu bana fırlattı ve topu potaya attım. Bu sefer top havadayken ondan önce haraket edip onu 'engelleme' amaçlı belinden sarıldım ve kıpırdayamadı. Zaferle gülümsemem gerekirken ne yaptığımı anlamam uzun sürmedi. Durum 2-2'ydi ve 10 yapan kazanacaktı. Ondan hemen ayrıldım ve kendimin bile duymadığı bir sesle özür diledim topu aldı ve potaya sinirle attı. Aynı zamanda "Özür dileme!" diye kükredi. Sadece topu korumaya çalışıyordum bu kadar sinirlenmesi saçmaydı. "Tamam," dedim sinirle "Bir daha topu korumam." dedim. Bana anlamını çözemediğim bir bakış attı. Topu aldım ve "Artık oyuna dönelim?" dedim. Kafasını sallamakla yetindi.
Ben tam topu sektirerek potaya doğru koşarken arkadan bana yetişen Toprak hızlı koştuğu için bana çarptı ve yere düşmeme izin vermemek için beni tutmaya çalıştı. Sonuç; ikimizde yerdeydik, yine de beni koruyabilmişti onun üzerine düşmüştüm. Bir süre anlamsızca bakıştık. Böyle ciddi anlarda neden gülesim geliyor, hala anlamış değilim. Gözlerime odaklandı ve "Kazanmanı istemiyorum Mavi," dedi. Kazanmamı istememesi normaldi, sonuçta rakiptik. "Çünkü sen kazanırsan, ben kaybedeceğim." İşte şimdi ikimiz de maçtan bahsetmediği biliyorduk. Ama yine de emin olmadan bir şey diyemezdim. Ayağa kalktım, anlamamazlıktan geldim fakat anladığımı biliyordu. Bilmesi lazımdı, çünkü gözlerimin içine öyle bakarken bütün duygularımı elinin altına almış gibiydi. Gülümsedim ve "Kazan o zaman Toprak, seni engellemiyorum. Ben sadece senin cezana mağdur kalmış normal bir kızım." gözlerimi kaçırdım ve bilmem kaçıncı kez böldüğümüz oyuna devam ettik.***
Sadece bir sayı, berabereydik ve sadece bir sayı her şeyi belirleyecekti. Bana anlamını çözemediğim bir şekilde bakıyordu. "Hazır mısın?" dedi . Sanki değilim desem umursayacaktı. Topu aldım ve sektirmeye başladım ayağımın kaymasıyla yere yapıştım. Lanet sakarlığım. Aceleyle ayağa kalktım. Fakat ben ayağa kalkmadan topu aldı ve.. BASKET. Yeri yumruklamaya başladım. Ve sinirle ayağa kalktım. Toprak alayla gülümsedi ve bana sarıldı. Kulağıma "Arkadaşını tebrik etmeyecek misin?" dedi. "Tebrikler." dedim tıslayarak. Kulağıma nefesimi kesecek kadar yaklaştı ve "Cezanı yarın akşam benimle bara gelince vereceğim." dedi ve ayrıldı. Çıkışa doğru biraz yürüdükten sonra bir şey söylemeyi unutmuş gibi arkasını döndü. Ve söylediği şeylerle kalbimin durmasına sebep oldu.
"Bu arada, cehennemime hoşgeldin Mavi."
Bu çocuğun şeytan olduğunu biliyordum.---
Arkadaşlar sınır koymaya karar verdim. Çünkü hiçbiriniz vote vermiyorsunuz ve bende hikayenin beğenilip beğenilmediğini anlayamıyorum. Şimdilik deneme için hafif bir sınır koyacağım. 5 vote olana kadar yeni bölüm paylaşmayacağım.