İLKLER

93 12 2
                                    

Toprak bana o sözleri söyledikten sonra kalbim işlevini yitirmiş gibiydi. Hala mal mal basketbol sahasının ortasında dikildiğimi fark ettiğimde hızlı adımlarla eve döndüm. Evde kimseyi bulamayınca kendime orta boy pizza sipariş ettim. Sabırsızlıkla bekliyordum. Şu hayattan zevk almamı sağlayan tek şey pizza. Kapı çalınca sevinç dansımı yaparak kapıya koşarken aynı zamanda da "Pizza!" Diye anırıyordum. Kapıyı açtığımda pizzayı getiren mavi gözlü sarı saçlı yakışıklı çocuğun tuhaf, aşağılayıcı, küçük düşürücü bakışlarına maruz kaldım. Pizza kutusunu hızla elinden aldım, ücretini verdim ve "Neye baktın gülüm, ilk defa mı güzel görüyorsun. Seni, çapkın pizzacı yakışıklı çocuk seni." diyip kapıyı hızla çarptım. Evin içinde midemi orangutan tepiyormuş gibi kahkaha atmaya başladım. Sonra pizzanın bende kafa yaptığını anlayıp kendime geldim. Mutfağa girip pizzayı bir tabağa koydum ve dolaptan limonatayı çıkarıp bardağa boşalttım. Salona geçtim ve Dabbe: Zehr-i Cin'i açıp pizzamı yiyerek izlemeye başladım.

***

Sabah ağzımdaki iğrenç tatla uyandım ve koltukta uyuya kaldığımı farkettim. Evet o kadar malım ki Dabbe izlerken uyuya kalıyorum. Her yerim pizza yüzünden yağ içinde kalmıştı. Hemen koşarak odama çıktım ve makyaj masamın aynasından yüzüme baktım. Herhangi bir yerimde sivilce olmadığı için şükrettim. Ellerimi belime koyup bir süre odamda gezdirdim bakışlarımı yapmam gereken bir şeyler vardı. Okula gitmek desen, artık çok geç. Telefonuma gözlerim takıldı ve dün olanları hatırlamaya başladım. Olamaz. Bu akşam Toprak'la bara gidicektik ve ben burda sarışınlığımın verdiği aptallığı kullanıp odamı izliyordum. Duvarların rengini değiştirtsem iyi olur.
Hemen telefonuma koştum ve bana önceden mesaj atan Toprak'ın kaydettiğim numarasını aradım. Biraz bekledikten sonra sonunda açıldı.
"Alo Toprak," dediğimde Toprak beyin kibar sesine hayran kalmamak mümkün değildi "Ne var?" işte Toprak Aydın, beni cehennemine davet edip hiç etmemiş gibi davranan adam. "Ben seni cehennemime davet ettiğimi söylemedim sen zaten cehennemime aitsin." Şimdi sesli mi düşündüm ben diye sorardım ama aptal olduğum için bunu sorma gereksiniminde bulunmadım. "Hı hı, peki." diye geçiştirip yüzüne kapattıktan sonra aklıma ne için aradığım geldi. Telefonun titreşimiyle beraber bende titremeye başladım ve daha fazla beklemeden telefonu açtım. "Lan sen ne mal bir kızsın hem arıyorsun hemde yüzüme kapatıyorsun ne diyeceksen de işim var!" diye kükredi bir çırpıda tabi ben o sırada telefonu kulağımdan uzaklaştırma çabalarındaydım. "Ya ben şey diyicektim. Akşam nerde buluşucaz?"
bir süre bekledi, hatta baya bir süre bekledi. Kendimi belli etme amacıyla nefesimi dışarı verdim. "Akşam seni ben alıcam, güzel giyin." dedi ve suratıma kapattı. Sesi neşeli gibiydi. Beni beklettiği sürede güzel bir haber almış olmalıydı. Bıkkınlıkla ofladım ve odamdaki ebeveyn banyosuna girip işe duş almakla başladım.

***
Hazırdım ama nedenini bilemediğim bir heyecan vardı içimde. Heyecanımı düşünmemeye çalışarak aynadan asi görünüşüme baktım. Siyah göğüsten dekolteli tulumum siyah stiletto ve siyah çantamla abartısız bir şekilde uyumlu olmuştum. Siyahı seviyordum. Çünkü insanlar siyahın içinde boğulduklarını hissederken ben bütün benliğimi siyahla ortaya koyuyordum. Yüzüme fazla makyaj yapmamıştım. Sadece biraz fondöten ve bordo ruj sürmüştüm. Saçlarımı açık bırakmayı tercih etmiştim. Saldığım saçlarımı bir iki kere elimle karıştırdım ve telefonumun titremesiyle heyecanım ikiye katlandı. Telefonumun ekranına baktığımda 'Annem' yazısını görmek biraz koysada vakit kaybetmeden telefonu açtım. Sonuçta Toprak her an arayabilirdi. "Efendim anne?" dedim sakince zaten dünden beri görmemiştim. Ne tür bir ebeveynlere sahipsem artık. "Kızım, iyi misin? Dün toplantı vardı, eve döndüğümde uyuyordun kaldırmak istemedim ve baban iş için yurtdışına çıktı ben bu akşamda geç gelirim. Sana bir miktar para bıraktım. Hadi görüşürüz kendine dikkat et." dedi ve yüzüme kapattı. Biz böyleydik işte. Beni annem ve babam değil kendim yetiştirmiştim. Hata yaptığımda kendim kızardım kendime, yemeğimi üzerime döktüğümde kendim temizlerdim, bir yerimi kanattığımda kendim temizlerdim yaramı. Benim canım yandığında koşacak kimsem olmadı. Sürekli yalnızdım. Hep tek başımaydım. Bu iğrenç bir duygu. Kimsem yoktu benim, her ne kadar soğuk gözüksemde kalbim vardı benimde. Tek çocuğuydum ben Çağdaş ailesinin, şımartılmam lazım değil miydi benimde. Yorulmuştum artık. Her ne kadar beyazın içindeki siyah nokta olduğumu sansamda, siyahın içindeki beyaz noktaydım ben.
Kapının zil sesini duymamla sulu göz olmama bir kez daha küfür ettim. Kapının yanındaki büyük boy aynasından yüzümü inceledim ve makyajımın akmamasına şükrederken gözyaşlarımı silip kapıyı açtım.
"Yuh be kızım. Yarım saattir bekliyorum, benim için bu kadar süslenmene gerek yoktu." dedi ve çapkınca gülümsedi. Sessizliğimi farkedip yüzüme dikkatlice bakınca anlamaması için bildiğim bütün duaları edip hatim indirdim. İnsanların gözünde güçsüz gözükmek en nefret ettiğim şeylerden biriydi. "Ağladın mı sen?" diyince sessizliği seçtim. "Gidelim mi artık?" sorusuna soruyla cevap vermem sinirlenmesine sebep olmuş gibiydi. Umursamadım. Anahtarlarımı, telefonumu ve annemin bıraktığı parayı alıp kapıyı kapattım. Toprak hala bıraktığım yerde dururken arabanın yanına gittim. Bir süre bekledikten sonra arabanın kilidini açtı. Arabaya bindim ve yavaşça kapıyı kapattım. Benim aksime Toprak kapıyı kırarcasına kapattı. Bir an beni düşündüğü için böyle davrandığını hissedip midemdeki uzun süredir kıpırdamayan kelebeklerin egzersiz yapmasına neden oldum. Ama böyle davranması anlamsızdı çünkü beni tanımıyordu. Ben çok düşünen ve düşündükten sonra hayattan soğuyan tiplerdendim. Şu an yaşamaya dair hiçbir sevincim yoktu. "Anlatıcak mısın?" Toprak'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim ve daha önce fark etmediğin bir şekilde yakışıklı olduğunu farkettim okul dışında hep böyle bakımlı mıydı, yoksa bugüne özel mi hazırlanmıştı, bilmiyorum ama siyah dar pantolonu ve pantolonunun içine soktuğu siyah gömleği ona çok yakışmıştı. Hala sorusuna cevap vermediğimi hatırlayınca bunu daha fazla uzatmak istemedim. "Ben iyiyim. Sadece biraz yorgunum o kadar, verdiğim geçici rahatsızlıktan dolayı özür dilerim." dedim ve gülümsedim. "Sonunda saçma cümleler kuran Mavi geri döndü!" diye çocuk gibi bağırması kahkaha atmama neden oldu. Araba durunca arabadan tam inicektim ki Toprak beklememi söyledi. Arabadan inip arabanın etrafından dolanıp kapımı açtığında resmen gözlerin doldu. Uzattığı elini tuttuğumda midemdeki kelebekler egzersizi bırakmış damat halayına başlamışlardı. Arabadan yavaşça indim. Burası gerçekten çok sesliydi. Barın içindeki müzik buraya kadar geliyorsa içini merak bile etmek istemiyorum. Toprak fazla heyecanlı gibiydi. Elimi sımsıkı kavradığında nefes almakta zorlandığımı hissettim. İlk defa bu duygu içimi ısıtıyordu. İlk defa birine bu kadar yakındım ve bundan rahatsız değildim. Neden böyle olmuştu. Neden bir erkekle arkadaş bile olmaktan çekinen ben onun elini tuttuğumda iğrenme değil heyecan duygusu basmıştı içimi. Barın içine girdiğimizde tahmin ettiğim gibi kulaklarımı hissetmez olmuştum. Tabi bir süre sonra alışıyor insan. Toprak köşe bir yere doğru beni sürükledi ve oturmam için en köşe yeri gösterdi. Kulağıma eğilip "Burda beni bekle ben içeceklerimizi alıp gelicem." dedi yumuşak ses tonuyla. Elimi bıraktığında kendimi yüksekten düşer gibi hissettim. Gösterdiği yere otururken arkasından 'Ben yüksekten korkarım, neden bana böyle yaptın gülüm.' diye saçma salak mırıldanıyordum. Ne de olsa kimse duyamaz. Karşıdan bir adam bana alaycı bir şekilde bakarken beni duymamış olması için dua ettim. Adam hala bana bakarken bakışlarında ki iğrenç düşünceyi anlayıp rahatsızca etrafıma bakındım. Nerede kaldı bu çocuk? Yoksa cezası beni bu yamyamların içine bırakıp karı kızla eğlenmesi mi olacaktı? Bu düşünce kalbimin acımasına neden oldu. Ama o yapmazdı. Elimi güven verircesine kavrayan adam karı kızla fingirdeşirdi elbet, ama beni bu yamyamlara bırakmazdı. Bana doğru gelen Toprak'ı görünce rahatladım. Yanıma gelip oturunca kokusunun burnuma doluşu bile güven vermişti. Neler oluyordu böyle. Tanışalı daha kaç gün olmuştu da böyle hissediyordum. Bu yanlıştı. Fazlasıyla yanlış. Önüme bir bardak birayı bıraktı ve kendi şişesinden -evet şişe- koca bir yudum aldı. Bu kahkaha atmama neden oldu. Toprak merakla bana bakarken bu daha çok gülmeme neden oldu. Kaşlarını çattı ve kulağıma yaklaşıp "Eğer daha fazla gülersen burada ki adamlardan biri seni benden para karşılığı almak isteyecek." dediği şeye önce gözlerimi büyüttüm sonra kalbimin kırıldığını hissettim. Sesimi çıkarmadım ve gözlerimin doluşunu engellemeye çalıştım. Kötü bir gün yaşıyordum. Bu günün sonu nasıl bitecek gerçekten merak ediyorum. "Neden gülüyordun?" Kulağıma yaklaşıp mırıldandığında irkildim. Aynı şekilde bende onun kulağına yaklaştım ve onun aksine bağırarak "Gülüyordum, çünkü bira içiyorsun." dedim. Bana devamını beklermiş gibi bakınca kulağına yaklaştım "Kötü çocuklar bira içmez. Daha ağır bir şeyler içersin sanıyordum." dediğim şeye alayla güldü. "Bunu bana ilk defa bara gelen bir bakire mi söylüyor?" yine kaba konuşmuştu. Benimle arkadaşıymışım gibi konuşması canımı yakıyordu. "Ben küçükken babam hep ağır şeyler içip kardeşimle beni döverdi." dediği şeylere içim acıdı ama belli etmedim. Daha fazla yaklaşabilecekmiş gibi yaklaşıp kulağıma nefesini vererek özenle seçtiği cümlelerini kurdu. "Ben bira içiyorum, çünkü bira hem çevrendekilere zarar verdirecek kadar kafa yapmıyor, hemde seni düşüncelerinden uzaklaştırıyor." dediği şeye burukça gülümsedim. "Peki beni düşüncelerimden uzaklaştırabilir mi?" diye sordum. "Belki bira uzaklaştıramaz ama ben uzaklaştırırım." dediğinde kalbim sıkışacak gibi oldu. Alayla gülümseyip "Nasıl?" dedim. Elimi tuttu ve ayağa kaldırdı ne yaptığını anlamadan insanların iğrenç danslar ettiği yere çıkardı beni. Ellerimi omuzuna koydu ve kendi ellerini belime yerleştirdi. Ne yaptığını anlamıyordum, çünkü müzik fazlasıyla hareketliydi. Fakat biz aptal sevgililer gibi slow dans ediyorduk. Bu düşünce sırıtmama neden olurken. Zaferle gülümsedi. Başarmıştı. Beni düşüncelerimden uzaklaştıramadı ama kalbimin hüzünle değilde, sevinçle atmasına neden oldu. İkimiz de yorulduğumuzda masamıza geçtik. Biramdan bir yudum aldım. Sabırısızca bağırarak "Cezamı ne zaman vermeyi düşünüyorsun." diye sordum. Gözlerinden bir an ışık geçer gibi oldu. "Cezanı gerçekten istiyor musun?" diye sorunca anlamayan bakışlarla ona baktım. 'Namusum elden gitmesin de ne olursa olsun' diye saçma bir düşüncede bulundum. Sonuçta etrafında onca kız vardı. Bunu bana bakan kıskanç bakışlardan anlayabiliyordum. "Bu bir soru mu? Kim ceza ister ki?" dediğimde bana ciddi bakışlarından yolladı. "Tamam o zaman cezanı veriyorum." dedi ve bana yaklaşmaya başladı. Neler olduğunu anlayamadan dudaklarıyla dudaklarımın üzerini örttü. Beynim hiçbir şeye yanıt vermiyordu. Dudaklarını dudaklarımın üzerinde dans ettirirken duygularım bir köşeye çekilmiş kendi sessizliklerinde boğuluyorlardı. Toprak yavaş yavaş geri çekilmeye başladığında anladım ağladığımı. Bulanık bakışlarımı yere eğdim ve ayağa kalkıp hızla yürümeye başladım dışarıya adımımı atar atmaz önüme çıkan ilk taksiye bindim ve adresi verdim. Camdan baktığımda yüzüme pişmanlık duygusuyla bakan Toprak'ı gördüm. Madem pişman olacaktın neden dudaklarını dudaklarıma değdirdin canımın acısı. Sessizce ağlamakla yetiniyordum sadece. Asıl kıyameti eve gidince koparıcaktım çünkü. Bilmiyor muydu bir kızın ilk öpücüğünün değerini. Beni diğer kızları gördüğü gibi mi görüyordu yoksa? Bu düşünce her ne kadar canımı yaksada takıldığı kızlardan daha fazlası değildim onun için. Taksi evimin önünde durunca ücreti ödedim ve hızla inip eve girdim kapıyı kapattım hızla odama çıkarken gözyaşlarımın daha seri aktığını hissedebiliyordum odama girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim. Kapının önüne oturdum ve sırtımı kapıya yasladım. Fazla mı abartıyordum bana mı öyle geliyordu bilmiyorum. Güvendiğim adamın benimle oynaması canımı yakmıştı belkide. O kadar çaresizdim ki şuan utançtan kuruyan dudaklarımı bile ıslatamıyordum. Belki onun bıraktığı izler silinmesin diyeydi, bilmiyorum. Boğazımdaki yumru daha çok büyüneye başladı ondan nefret etmem gerekirken, duygularımla oynadığı için ona kızmam gerekirken aşık olamazdım. Bunu kendime yapamazdım. Elimi dudaklarıma götürdüm ve yavaşça dudaklarımda gezdirdim parmaklarımı. O anı hatırladım her saniyesine kadar. Hani bazı anlar vardır ya, bir anda yok olmak istersin, o da öyle bir andı işte. Yok olmak istedim..

Yeni bölümü vote sayısına göre paylaşacağım

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin