―roseanne park;
Ucube.
Bu kelimeyi benimsemiştim, gerçekten benimsemiştim çünkü o kadar fazla kişiden duyuyor ve şahit oluyordum ki ister istemez işlemişti bana. Bu iyi bir şey miydi bilmiyorum, bir fikrim de yok ama belki de Jungkook'un dediği gibiydi. Onlardan uzak kalabildiğim için bana ucube demelerinden bile hoşlanıyor olabilirdim. Benim için bir sorun da teşkil etmiyorlardı çünkü hepsi bu okul bittikten sonra asla yüzlerini görmeyeceğim öylesine insan topluluğuydu.
Fakat Jeon Jungkook farklıydı.
Gerçekten farklı hissettiriyordu. O insan topluluğunun içinden bir şekilde sıyrılıyordu. Sınırlarıma ulaşmaya çalışması her ne kadar beni korkutsa da bir yandan da hoşuma gidiyordu çünkü bu hayatımda ilk defa oluyordu. Hayatımda ilk defa birisi benimle ilgileniyordu. Hayatımda ilk defa birisi reddetmeme rağmen devam ediyordu. Hayatımda ilk defa birinin bana yaklaşımından rahatsız olmuyordum, canım yanmıyordu.
Ona hala güvenmiyordum. Bu kadar ısrarcı davranmasının ardında bir sebep olduğununda farkındaydım. Sorduğumda bile inkar edemiyordu. Bunu farkında olmama rağmen onunla konuşmaya devam ediyordum çünkü görmek istiyordum. Bende artık görmek istiyordum. Annemle babamı kaybettikten sonra tüm ruhumu hapis ettiğim odamdan artık dışarıya çıkıp nefes almayı, ilgi duymayı, zararsızca bakan gözleri görmek istiyordum.
Ve Jeon Jungkook burada başroldü. Elimde hiçbir neden olmamasına rağmen hissettiklerim adına böyle düşünüyordum.
Şimdi yatağımın üzerine sermiş olduğum askılı siyah elbiseye bakarken tüm mantıklı tarafımı, sınırlarımı çizen Roseanne'ı az önce kapattığım dolabın bir köşesine bıraktım. Bugün, ya da sadece bu gecelik normal bir Roseanne olacaktım.
Herkes gibi.
Annem ve babamdan kalan parayı abim gibi gelişigüzel harcamak benlik olmadığı için bir köşeye saklamış ve şimdi izlediğim bu elbiseyi almak için de paranın içinden belli bir miktar almıştım. Bileğimde ki saate bakıp davetin başlamasına bir saat kaldığını gördüm. Elbiseyi ellerim arasına alarak askısından çıkardım ve üzerime giyinmeye başladım.
Yarım saatin sonunda hazır olduğuma kanaat getirmiştim. Odamda ki boydan aynamın karşısına geçerek yansımama baktım. Dizlerimin altına kadar uzanan siyah askılı bir elbise giymiştim. Göğüs kısmının hemen altında bıraktıkları açık kısma çok takılmayarak ayağıma da siyah kalın topuklu süet botlarımı giymiştim. Onlarda ayak bileğimin üç parmak kadar yukarısında bitiyordu. Aynada ki yansımama bakan gözlerim yukarıya doğru kaydı. Boynumda ve kulağımda birbirini tamamlayan altın sarısı renginde kalın zincir şeklinde takılar vardı. Düz sarı saçlarıma sadece sprey sıkarak ensemde at kuyruğu yaparak toplamıştım. Ve yüzüm... Her ne kadar asla makyaj yapmayan birisi olsam da bir davete gittiğimi farkına vararak az da olsa dokunuş eklemiştim. Göz kapağıma; eyeliner, rimel ve koyu renk far sürmüştüm ama yok denecek kadar azdı. Dokundurdum desem daha doğru olurdu. Yüzüme kapatıcı uygulayıp dudaklarıma açık kahverengi likit ruj sürüp üzerinden parlatıcıyla geçmiştim. Az önce az diye bahsettiğim sözümü geri alıyorum çünkü baya baya makyaj yapmıştım işte. Mantıklı düşünen Roseanne'ı o dolaba kilitlediğime bir kez daha emin olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
larmesé
Fanfiction"Yakından çok daha güzelsin." Bana güzel olduğumu söylemesi, sürekli bunu dile getirmesi hoşuma gidiyordu. Elbette hoşuma gidiyordu çünkü hayatımda ilk defa bu kadar içten söyleyen birisiyle karşı karşıyaydım. Ve Jeon Jungkook hayatımda ki tüm ilkle...