bölüm başında söylemek istediğim bir şey var ki, bu bölüm duygusal açıdan biraz daha baskın bir bölüm. roseanne'ın tamamen hayatının içinde olacaksınız. açık bir şekilde yaşadıklarını okuyacaksınız. çok önceden yazmama rağmen her okuyuşumda içine en çok sinen bölüm oldu bu.
ve bu bölümü
james arthur, train wreck dinleyerek okuyun ✨―roseanne park;
Sarılıyordum.
Onlar yanımdaydı. Annem sağ, babam sol yanımdaydı ve ben onlara sarılıyordum. Senelerdir özlem duyduğum kokularına sığınıyordum. Beni bu evden, bu dünyadan kurtarabilmeleri için yalvaran gözlerle bakıyordum her ikisinin de gözlerine. Konuşmuyorduk. Ne ben, ne de onlar. Ama zaten onlar da gözlerimle anlattığım her şeyi anlıyorlardı.
Çaresizliğimi görüyorlardı.
Gülümsediler. İkisinin de dudaklarında içten bir tebessüm belirdi. Düştüğüm uçurumdan beni çekip çıkarmak istedikleri ama buna imkanları olmadığını gösteren bir tebessüm. Çaresizliğin tebessümü.
Ve çarpan kapı sesi.
Huzur bulduğum o bir kaç saniye acımsızca gözlerimin önünden kaybolurken sığındığım tebessüm de yok olmuştu. Odamın kapısı kapalı olmasına rağmen duyduğum mırıltı ve acı dolu inlemeler bir kişiye aitti.
Abim.
Beni de, kendini de mahveden abim.
"Nerede! Nerede bu?"
Gecenin hangi saati olduğu bilmiyorum ama geç olduğunun farkındaydım. Yine mi demek istemesem de, yine o şekilde gelmişti. Yattığım yatakta doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Dizlerimi kendime çekip yorganın üstünden de kollarımı sardım.
Umarım yanıma gelmezdi.
"Amına koyayım nerede bu!" Sesi çığlık atıyormuşcasına yüksekti. Yakınlarda oturan komşuların duyup rahatsız olmaları aklıma düşmüştü ama abim hiçbir şeyi önemsemediğini bildiğimden, insanları rahatsız etme fikri de ona uzaktı.
Adım sesleri evin her yerinde gezdiğini belli ederken, bir şeylerin düşüp kırılma sesi de aynı zamanda kulağıma geliyordu. Duymak istemiyordum. Görmek, yaşamak istemiyordum. Olduğum yere iyice sindim. Ne kadar mümkünse o kadar gömüldüm yatağımın içine.
Ne olur buraya gelme.
Gözlerimi yumduktan sadece beş saniye sonra odamın kapısı kırılacakmış gibi tekmeyle açıldı. "Chaeyoung!" dedi aynı ses tonuyla. "Ne sikim işe yarıyorsun bu evde sen?"
Kulaklarımı kapatmak, bu andan sıyrılmak istiyordum. Mümkün değildi.
Gözlerimi araladığımda dolabıma yöneldiğini fark etmiştim. Ne bok arıyorsa, benim dolabımda değildi! Hızlıca ayaklanmıştım fakat o benden daha hızlı davranıp açtığı dolap kapaklarının ardından umursamazca kıyafetlerimi savurmuş, kenarda diklemesine dizdiğim çizimlerimi de buruşturarak itmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
larmesé
Fanfiction"Yakından çok daha güzelsin." Bana güzel olduğumu söylemesi, sürekli bunu dile getirmesi hoşuma gidiyordu. Elbette hoşuma gidiyordu çünkü hayatımda ilk defa bu kadar içten söyleyen birisiyle karşı karşıyaydım. Ve Jeon Jungkook hayatımda ki tüm ilkle...