―roseanne park;
Bedenim bedeninin yanında, parmaklarım parmakları arasında bunca sene bekleyip sonra yerini bulmuş gibi bir keyifle duruyordu. Adımlarımızı o yönlendirmiş ve önce hızlıca merdivenleri inmiş şimdi büyük salonda ki, geldiğimde fark etmediğim büyük camları olan ve bahçeye ulaşan kapıya ilerlemiştik. Parmakları o kadar sert kavrıyordu ki parmaklarımı, az önce duyduğu ―duyduğu ve sindiremediği― cümleleri atlatmak istiyor ve bunun için benden güç almaya çalışıyordu.
Ona yardım edecektim. Bu gece yanında olacaktım.
Bahçeye çıktığımızda önümüze büyük bir havuz çıkmıştı. Kenarından yürüyerek bahçenin köşesinde kalan salıncaklı çardağa doğru ilerledik. Oturduğunda havada kalan ellerimize birkaç saniye bakmış ve bende yanına oturmuştum. Hala sıkı sıkıya kavradığı elimden ve seslice alıp verdiği nefeslerden sinirinin taze olduğunun farkındaydım.
Önüne bakıyordu, gözleri kilitlenmişti. Düşüncelerinin karmakarışık olduğunu tahmin etmek zor değildi. Burada olduğumu farkında mıydı acaba? Parmaklarımı hareket ettirdiğimde hiçbir mimiği oynamamıştı.
Derin bir nefes aldım.
"Jungkook?" deyip tekrar parmaklarımı oynattığımda yutkunmuştu. Gözleri bana döndü. Gülümsedi. Ya da gülümsemeye çalıştı desek daha doğru olurdu çünkü dudaklarının yukarı kıvrılıp geri düşmesi bir saniye sürmüştü. Şu an iyi değildi ve ona ailesi ile ilgili bir şey sormam veya söylemem onu daha kötü hale sokabilirdi bu yüzden başka konular üzerinden gitmeye karar verdim.
"Parmaklarım uyuşmuş olabilir..." diyerek söze başladığımda bakışları ortamızda kalan birleşik ellerimize döndü. "Elimi bırakmayı düşünüyor musun?"
Derin bir nefes verdi elimi sıktığını o an farkına varmış gibi hemen tutuşunu gevşetti ama bırakmadı. Bundan sonra yapışık ikiz gibi gezelim desem koşulsuz kabul ederdi herhalde. Gevşeyen parmakları arasından elimi kurtarmaya çalışsam da izin vermemiş eliyle hafifçe baskı uygulamış ve oturduğumuz yere yaslamıştı.
Pekala... Tamam.
"Eviniz çok büyük," dediğimde başımı kaldırıp önümde ki koca villaya baktım. "Bizim evin iki odası şu havuz kadar falan herhalde." Başımı bu sefer ona çevirdim. Beni izliyordu. "Ayrıca evin içinde neden asansör var? Ne bu? Zengin olduğumu nasıl belli etmeliyim teması mı?" Güldüm. "Bana saçma geldi şahsen."
Konuşmuyor, sadece dudaklarında beliren tebessümle beni izliyordu. Bu sefer zorlama değildi, içtendi tebessümü.
"Ama dışarıdan baya havalı görünüyor, yalan söylemek olmaz."
Aklıma gelen şeyle yine güldüm. "Bu gece bu malikaneden sonra apartman dairesinde ki evime gitmem bana külkedisi gibi hissettirecek." Tekrardan güldüğümde gözlerimi ona çevirmiştim. "Saçlarım da sarı, baya benziyoruz aslında." Kaşlarımı kaldırıp yüzüme eğlenen ifademi yerleştirdim. "Bundan sonra bana külkedisi diye seslenebilirsin Jungkook."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
larmesé
Fanfiction"Yakından çok daha güzelsin." Bana güzel olduğumu söylemesi, sürekli bunu dile getirmesi hoşuma gidiyordu. Elbette hoşuma gidiyordu çünkü hayatımda ilk defa bu kadar içten söyleyen birisiyle karşı karşıyaydım. Ve Jeon Jungkook hayatımda ki tüm ilkle...