1. BÖLÜM - GÜNLÜK

120 20 16
                                    


Çoğumuzun hayat karşısında belirli hedefleri ve hayalleri vardır. Bu hedef ve hayaller doğrultusunda hayatımıza yön verir ve sürekli bir şeyleri başarmak için çabalarız. Bazılarımızın ise bu doğrultuda gerçekleştirebileceği ne hedefi ne de hayalleri vardır, böylece yaşamaktan ne keyif alır ne de mutluluk duyarız. Keza benim hayatımda böyleydi. Geleceğe dair ne bir umudum ne de bir hedefim yoktu...

2 YIL ÖNCE

Kurstan çıkmış eve gidiyordum. Bu sene hayatım için çok önemli(!) bir sınavla karşı karşıyaydım. Üniversite sınavı... Sabahtan başlayan ve akşam geç saatlere kadar süren ama günün sonunda beynimizi kaybetmiş gibi hissettiren bir eğitim sistemine sahiptik. Saat 20.30'du ve yaşadığım yer pek tenha olmasa da, bu saatlerde dışarıda kimse olmuyordu. Ayaklarımı sürüye sürüye yürüyorken bir şeye takılıp sendeledim. Kaldırıma atılmış ya da düşürülmüş bir defterdi, beyaz ciltli bir yapısı vardı. Tahminen birinin düşürmüş olması, olasılığıyla biraz ilerimdeki banka koydum ve eve yürümeye devam ettim.

3 GÜN SONRA

Soğumaya yüz tutmuş kahvemle birlikte sahile inmiştim. Çok kalabalık olmasa da köşelerde gitar çalan gençler ve oturmuş sohbet eden aileler vardı. Ben ise onlardan uzakta bir alan seçmiş kafam dolu bir şekilde kahvemi yudumluyordum. Martın sonlarıydı fakat hava halen ısınmış değildi. Kendime bir hedef bulmak istiyordum, bir hayal kurmak istiyordum ama sanki çok zor bir şeydi... Herkesin bir hayali ya da hedefi olurdu değil mi?

''Korkut!'' yanıma yaklaşan arkadaşımın sesiyle birden irkildim. Elinde tuttuğu defteri sallayarak ''bak ne buldum. Açmaya veya içine bakmaya çalıştım ama açamadım. Sanırım anahtarı olmadan asla açılmayacak'' diyerek defteri bana uzattı. Elime alınca farkettim ki, geçenlerde bulduğum günlüktü bu, sürekli karşıma çıkması kafamı karıştırmıştı. Bunu içimde tutamayarak, ''geçenlerde benimde karşıma çıktı. Muhtemelen biri düşürmüştür diye banka ben koydum.''

Görkem biraz düşünerek ''kaç gün önce koydun?'' diye sordu.

''3 gün oldu sanırım''

''O zaman belkide biri düşürmemiş, sadece atmıştır. Sen de böyle diyince çok merak ettim, bence içinde ne olduğunu bilmeye hakkımız vardır...'' söyledikleri her ne kadar mantıklı gelsede bir başkasının özeline karışacak olmak biraz huzursuz etmişti. Yinede ayağa kalktım ve ''Hadi o zaman. İçinde ne olduğunu öğrenelim bakalım.'' Dedim. Görkem de kalkınca yürümeye başladım. Sahil boyunca yürüdük ve ana yola vardığımızda, iki cadde ötede anahtarcı olduğunu anımsadım. Karşıdan karşıya geçtik ve biraz daha ilerledikten sonra anahtarcının bulunduğu sokağa varmıştık. ''Günlüğü versene'' diyerek elimi arkaya doğru uzattım ama sadece Görkem'in aval aval bakan suratıyla karşılaştım.

''Yoksa almadın mı?"

"En son sana vermiştim. Bana almadım deme sakın"

Sıkıntıyla yüzümü ovuşturdum. Bende değil manasında ellerimi açtım. "Biraz bekle hemen koşup getireceğim" dedi ve ben daha bir şey söyleyemeden koşmaya başladı. Açıkçası merak denen şey içimde bir yerleri kemirdiği için boşveremiyordum. Ağaçların olduğu köşeye geçip oturdum ve beklemeye başladım. O sırada önümden geçen kız kalemini düşürdü ''pardon!'' diye seslendim ama gelen taksiye binmişti bile...

Kalemi elimde çevirirken başlığına bastım ve ışık yanmaya başladı ve anladım ki bu bir kalem değil kalem şeklindeki mor ışıktı. Altın sarısı güzel bir rengi vardı. Alıp cebime koydum, bu sırada Görkem geldi.

''Abi defter yok''

''Nasıl yok Görkem? Daha ne kadar oldu geleli sanki, uçtu mu?''

''Tabii ki hayır ama biz orda bırakınca biri almıştır. Neyse defter onu açmamızı istemiyor herhalde boşverelim.'' Kafamla onu onaylayıp ''hadi gidelim'' dedim.

****************************

Saat 08.30'da uyandım, yüzümü yıkayıp bir şeyler atıştırdım. Saat 09.45'te dersim vardı, her hedefi olmayıp, hayattan beklentisi olmayan öğrenci gibi bende derse hep geç kalırdım. Ayaklarımı sürüye sürüye odama geri döndüm ve dolabımdan siyah kotumla turkuaz sweatimi aldım. Üstüme geçirip, çantamı aldım ve evden çıktım. Koşar adımlarla durağa gittim. Ne zaman geç kalsam minibüste geç gelirdi hep, evren tersti bana...

15 dakika sonunda minibüs geldi. Bindim ve ücreti ödeyip tek boş yer olan kısa saçlı kızın yanına geçip oturdum. Elinde siyah bir defter vardı ve ne yazıyorsa görünmüyordu sayfada. Bu kadar özel ne olabilirdi ki? Kulaklığımı kulağıma taktım ve gözlerimi kapattım. Teoman'dan Serseri' doldurdu kulaklarımı. Bir süre sonra hafif bir dokunuşla gözlerimi açtım, yanımdaki kız ineceğini işaret etti. Pencereden dışarı baktığımda dershanenin olduğu sokağa varmıştık. Hemen kendimi toparladım ''kaptan müsait bir yer''

Minibüs durduğunda indim, Görkem biraz ilerimde beni bekliyordu. ''Nerdesin olum yaa, hep geç kalıyosun'' ona cevap olarak omuz silktim ve yürümeye devam ettim. Biraz sonra dersliğe varmıştık, kapıyı çalıp içeri girdik. ''kusura bakmayın hocam'' dedim ve sırama adımladım. Nasıl olsa alışmıştı herkes ama alışılmadık bir şey vardı. Sıramda o günlük duruyordu, hayal olduğunu düşünüp gözlerimi kapattım. ''Korkut bu...'' Görkem'e ''evet bu o günlük'' dedim. Kimin koyduğunu sormak için teneffüsü bekledim.

Teneffüs zili çaldığında, hoca çıkar çıkmaz ''iki dakika kimse çıkmasın'' diye bağırdım. Benimde sabrımın bir sınırı vardı en nihayetinde. Elimdeki günlüğü kaldırıp, ''kim koydu bunu sırama?'' diye sordum. Arkadan Emir ''hayırdır olum günlük mü tutmaya başladın?'' diyip güldü. Aklınca komiklik yaptığını düşünüyordu. ''hayranların olduğunu bilmiyorduk Korkut'' diyip imalı bir şekilde gülümsedi İlkim.

''Komiklik yaptığınızı düşünüyorsunuz galiba ama içinizden biri bunu biliyor ve söylemiyorsa çok fena olacak'' diyip çantamı aldığım gibi sınıftan çıktım. Gidip kilidini kırdıracaktım bu zımbırtının ve sorumlusu kimse öğrenecektim bugün. ''Korkut! Beklesene!'' Arkamı dönüp Görkem'i bekledim. Nefes nefese yanıma geldi ''N'apıyosun oğlum ya? Ne bu acele? Nereye gidiyorsun?''

''Kilidi kırdırmaya gidiyorum Görkem''

CENNET ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin