Demet Sağıroğlu- Arnavut Kaldırımı
-----------------------------------------------
İnsan doğar, büyür ve ölür. Bazıları bu döngüye duyguları da karıştırır. Duyguları zelzelelerle tekrar üzerine devrilirdi. Nefret eder, nefretleri gözlerini boyardı. Ben bu döngüye ölümü de kattım. Kimilerini yaşattım, kimilerini öldürdüm. Ama en çok sarsılan ben oldum. Deprem oldum. Seller parçalarımı sürükledi. Kayboldum gittim.
"Senin de mi aileni öldürdü?"
Bu soru beynimde bir kilise çanı misali yankılandı.
Senin de mi aileni öldürdü?
Bakışlarım onu buldu. Göz bebeklerinin elinde olan mızrak saniyelerce gözlerime saplandı. Kan akıttı.
"Evet." dedim. "Ama artık öldürdükleri kişiler onun da mezarını kazmaya başladılar." sözümü kesmeden devam ettim. "Şimdi sana bir ortaklık teklif ediyorum. Herşeyden haberim va-"
"Sen ne sikim saçmalıyorsun? Hiçbir boktan haberin yok!" diye kükredi.
"Bak bana bağırma!"
Güldü. Sadece güldü. Ortaklığı istemeyene karşılığı verilirdi.
Bana karşı duran kolunu kendime çektim ve duvara çarptım. Belinden çıkardığım silahı şakağına dayadım.
"Adam akıllı ortaklık teklif ediyorum, kabul etmiyorsun. Amacın ne?" dedim kulağına yaklaşarak. Omzuna yaslı duran elinden bir parmağı seçtim.
"Umarım bu en sevdiğin parmağındır." İşaret parmağını alıp geriye doğru büktüm. Kemiğin kırılma sesi kulaklarıma ulaştığında hain bir sırıtışla yüzünü buruşturan adama çevirdim.
"Buradan ayrılıyorum ve senin adamların kılını bile kıpırdatmayacak. Anlaşıldı mı?" Barlas'ın kolunu fırlatır gibi bıraktığımda. Arkamı ona döndüm ve demir kapıdan dışarı adımımı attım. Evin olduğu tarafa kısa bir göz gezdirdiğimde Uç köşede bulunan taşın arkasına elimi attım.
Bir telefon ve bir çakı vardı.
Adamların çatışması sırasında yedek telefonumu ve çakımı taşın arkasına atmıştım.
Dış sürgülü kapıya ilerlediğim sırada elinde silah olan 3 adam silahını bana doğrultu. Ama ben hala onlara ilerlemeye devam ediyordum. "Yaklaşma! Vururum seni!" diye bağırdı sakallı olan.
Adamlardan diğerinin telefonu çaldı, ama hepsinin gözleri hala bendeydi. Hızlıca elini pantolonunun cebine soktu ve telefonu çıkardı. Ekranda yazan kişi görünce hafif bir hazır ola geçişinden kim olduğunu anlamıştım. Arayan Barlas Kuzey'di. Telefonun diğer tarafından bir şey diyordu. Ancak duymak güçtü.
"Nasıl abi anlamadım?" dedi şaşkınlıkla telefonda konuşan adam. O sırada diğerlerinin gözü hala bendeydi. Kuzeyoğlu bu sefer fazlasıyla bağırarak.
"YİĞİT NEYİNİ ANLAMADIM AMINA KOYAYIM. O KADINI BIRAKIN GİTSİN DOKUNMAYIN!" dediğini ben bile işitmiştim. Bu sefer diğer adamların gözleri de telefona, sanki ölüm haberlerini duymuşçasına bir ifaedeyle baktılar.
"T-tamam abi. Bırakıyoruz kadını."
Namlularında benim yüzüm hedef olan silahların hedefleri birer birer yere indi.
"Duydunuz. Şimdi çekilin önümden. " dedim buz gibi bir sesle. Nihayet demir sürgülü kapıdan çıktığımda bir kaç metre yürüyerek ormanın ilk ucuna ilerledim. Artık daha güvende hissediyordum. Deri ceketimin cebine attığım telefonumdan Ada'yı aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM
General FictionHer şey geçmişimdeki bir duyguda kilitli kalmıştı: yalnızlık... Kötü olan herkesin bir gün eceli olacağım. Adalet artık bendim, ben ve benim gibilerin gerçek adaleti. Çünkü adalet artık kadınların mahkum bırakılmak zorunda kaldığı gücünün, çığlıklar...