8; hwang jeongin

329 42 9
                                    

bolum ici yakinlasma vardir. orucluysaniz veya okuyamiyorsaniz yildizla ayirdigim kismi gecip devam edebilirsiniz


"çıkışta bir şeyler yapalım mı?" hafifçe başını salladı. çardakta otururken bir elini tutup oynamaya başladım. o kahvesini içerken bahçedekileri izliyordu. benimde bakışlarım kusursuz yüzünde geziyordu. onu nasıl kendime aşık edebilirdim ki? sevgisini kazanmak için ne yapabilirdim?

"selam gençler." seungmin sevgilisi felix ile gelmiş ve karşımızdaki chan, minho ikilisinin yanına oturmuşlardı. "yine konuşuluyorsun hwang. kantinde bir çocuğu bayıltıp ikisinin kolunu kırmışsın."

felix olaylardan habersiz olduğu için merakla konuşmuştu. yutkunup jeongin'e baktım. bana ters bir bakış atıp önüne dönmüştü. "önemli bir şey değildi, boşver."

jeongin bana dönüp gözlerini açarak bakarken ciddi misin demeye çalışıyordu. "bakma öyle. bu konuyu kapatmamış mıydık?"

kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes verdi. felix ve seungmin şaşkınca bize bakıyordu. "siz ikiniz çıkıyor musunuz?"

jeongin beklemeden direk başını iki yana salladığında bakışlarımı yerde gezdirdim. tereddüt bile etmemişti. tamam, zaten çıkmıyorduk ama kısa bir süre aklından geçmemiş ve düşünmemişti bile. aptallaşmıştım, ne diyorum ben?

"çok iyi anlaşıyorsunuz. birbirinize baya alışmışsınız." seungmin bunu söylediğinde hafifçe gülmüştüm. daha çok alaycı bir gülüştü. jeongin'in elini bıraktım ve ayaklandım. "nereye?"

minho sorunca kısaca ona dönüp baktım. "cehennemin dibine."

yakınlarda olacağımı ve zaten bir kenarda jeongin'i izleyeceğimi bile bile bunu sorması deli ediyordu. arka bahçeden geçip kör noktada bir ağaca tırmandım. tepesinde otururken çardakta oturan jeongin'i izliyordum. bana güveniyordu ama beni sevmiyordu. bir ilişkide sevgi kadar güven de önemliydi ama aynı zamanda güven kadar sevgi de önemliydi. jeongin beni sevmeden aramızda bir şeyler geçmezdi.

derin bir nefes verip başımı ağaca yasladım. minho etrafa göz atarken geç de olsa ağacın tepesinde oturduğumu fark etmişti. umursamadım ve jeongin'i izlemeye devam ettim. cebinden çıkardığı telefonuna bir şeyler yazıp seungmin'e gösteriyordu ve onunla konuşuyordu. yüzündeki gülümseme benim gün ışığımdı. mutluluk sebebim jeongin'in gülünce yanaklarında çıkan gamzeleriydi. onu hep gülümsetmek istiyordum.

zil çalınca ağaçtan indim. onların yanına geri dönerken ona gelen basketbol topunu fark ettim. koşarak topu yakaladım ve tekrar çocuklara attım. yanında aniden belirdiğim için irkilen jeongin ne yaptığıma bakmıştı. bunu çoğunlukla yaşıyorduk. jeongin dikkatli değildi ve refleksleri zayıftı. bu yüzden ona gelen topu kolaylıkla fark etmiyor, fark ettiğinde de bir refleks ile kaçamıyordu.

ya da ben sürekli onu izlediğim için tetikte olmaya çok alışmıştım.

elinden tuttum ve diğerlerinden ayrılırken onu sınıfına bıraktım. kapının kenarına yaslanırken ona baktım. yerine geçecekken bana döndü. 'seni nerede bekleyeyim?'

bir elimi yanağına koyup gülümsedim. "burada bekle. ben yanına geleceğim."

kulakları hafifçe kızarırken gülümseyip bakışlarını kaçırmış ve başını sallamıştı. yanağını nazikçe okşadıktan sonra kendimi zorlukla ondan ayırıp sınıfıma gitmiştim. kalmaya devam etseydim onu orada öpebilirdim.

çıkışta onu sınıfından aldım ve önce eve gidip üzerimizi değiştirdik. sonra dışarı çıktık ve plan yapana kadar biraz yürüdük. ardından önce film izlemeye gittik. fantastik türü olan bir filmden sonra bir şeyler yemiş ve hava karardığı için sahile gitmekten vazgeçmiştik. bir kitapçıya girmiş ve çizgi roman almıştık. hatta kısa bir an marvel ve dc tartışması yapacak olup, gülerek bundan vazgeçmiştik.

i'll be with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin